Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmek
Boşanma süreci, taraflar için duygusal olarak oldukça yıpratıcı ve karmaşık bir dönemdir. Evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte, bireylerin hayatlarına devam etme ve yeni başlangıçlar yapma isteği doğaldır. Bu durum, sıkça “Boşanma davası sürerken başka biriyle görüşebilir miyim?” sorusunu gündeme getirmektedir. Ancak bu kişisel ve insani arzu, Türk hukuk sistemi içerisinde belirli hassasiyetler ve yasal yükümlülüklerle çevrilidir.
Kişisel yaşamlar yeniden şekillenirken, Türk Medeni Kanunu (TMK) kapsamında evlilik birliğinin devam ettiği süre boyunca eşlere yüklenen bazı sorumluluklar, boşanma kararının kesinleşmesine kadar varlığını sürdürür. Bu nedenle, boşanma davası devam ederken yeni bir ilişkiye başlamak veya başka biriyle görüşmek, davanın seyri ve sonuçları üzerinde önemli hukuki etkilere yol açabilir. Özellikle kusur tespiti, mali talepler (nafaka ve tazminat) ve bazı durumlarda çocukların velayeti gibi konularda ciddi sonuçlar doğurması muhtemeldir.
Boşanma Davası Sürecinde Sadakat Yükümlülüğü
Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik, eşler arasında karşılıklı hak ve yükümlülükler doğuran bir birliktir. TMK Madde 185, evlilik birliğinin eşlere yüklediği görevleri düzenlerken, bu yükümlülüklerin en önemlilerinden biri de “sadakat yükümlülüğü”dür. Hukuki açıdan kritik olan nokta, bu yükümlülüğün, mahkemenin verdiği boşanma kararının kesinleştiği ana kadar devam etmesidir. Yani, eşler fiilen ayrı yaşıyor olsalar veya aralarındaki evlilik birliği temelinden sarsılmış ve geri dönülemez bir noktaya gelmiş olsa dahi, yasal olarak sadakat yükümlülüğü sona ermez. Bu durum, boşanma sürecindeki davranışların hukuki sonuçlar doğurmasının temelini oluşturur.
Sadakat yükümlülüğü kavramı, Yargıtay içtihatlarında ve doktrinde dar anlamda cinsel sadakatin (zina) ötesinde, daha geniş bir çerçevede yorumlanmaktadır. Bu yükümlülük, eşlerin birbirlerine karşı dürüst olmalarını, evlilik birliğinin saygınlığını korumalarını, birbirlerini rencide edici davranışlardan kaçınmalarını ve evlilik dışı yakın ilişkilerden uzak durmalarını kapsar. Dolayısıyla, boşanma davası sürerken yeni bir romantik ilişkiye başlamak, cinsel birliktelik yaşanmasa bile, bu geniş anlamdaki sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilebilir. Bu, evlilik birliğinin devam eden yasal statüsüne saygısızlık olarak görülebilir.
Türk boşanma hukukunda kusur kavramı merkezi bir öneme sahiptir. Türk hukukunda boşanmanın mali sonuçları (nafaka ve tazminat gibi) belirlenirken tarafların kusur durumu sıklıkla dikkate alınır. Kusur, genel olarak, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan eylem ve davranışlar olarak tanımlanır. TMK Madde 174 ve 175, maddi/manevi tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerini doğrudan tarafın kusur durumuyla ilişkilendirir.
Boşanma davası devam ederken sadakat yükümlülüğünün ihlali, Türk mahkemeleri tarafından istikrarlı bir şekilde kusur olarak kabul edilmektedir. Bunun temel nedeni, bu tür bir davranışın, henüz yasal olarak sona ermemiş olan evlilik birliğine yönelik bir saygısızlık teşkil etmesi ve mevcut boşanma sürecindeki gerilimi artırarak diğer eşin manevi olarak yıpranmasına neden olabilmesidir. Hukukun, evliliği sadece duygusal veya fiziksel bir birliktelik olarak değil, aynı zamanda mahkeme kararıyla sona erdirilmesi gereken resmi bir statü olarak görmesi, sadakat yükümlülüğünün boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam etmesinin altında yatan temel mantıktır. Bu yasal bakış açısı, fiili ayrılığın yaşandığı ancak hukuki sürecin devam ettiği durumlarda bireylerin sosyal algılarıyla çatışabilir ve bu nedenle hukuki riskler yaratır. Yasa, fiili durumdan ziyade resmi hukuki statüyü ön planda tutmaktadır. Ayrıca, sadakat yükümlülüğünün sadece zinayla sınırlı tutulmayıp daha geniş yorumlanması, görünüşte masum sayılabilecek flörtleşme veya yeni bir ilişkiye başlama eylemlerini dahi hukuken sorunlu hale getirebilmektedir. Bu durum, ispatı daha zor olan cinsel birliktelik yerine, evlilik yükümlülükleriyle bağdaşmayan davranışların (örneğin, yeni bir partnerle duygusal yakınlık kurmak, toplum içinde çift gibi görünmek) kusur olarak değerlendirilmesine olanak tanır ve kusur tespiti için gereken eşiği düşürür.
Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmemin Sonuçları
Boşanma davası sürerken yeni bir ilişkiye başlamanın veya başka biriyle görüşmenin çeşitli hukuki sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlar temel olarak kusur değerlendirmesi, mali talepler (nafaka ve tazminat) ve potansiyel olarak velayet üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Kusur Değerlendirmesine Etkisi
Boşanma davası devam ederken yeni bir ilişkiye girmek, mahkemenin kusur değerlendirmesini doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Bu tür bir davranış sergileyen eşin, evlilik birliğinin sarsılmasında kusurlu veya diğer eşe göre daha ağır kusurlu bulunması kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan başka sebepler olsa dahi geçerlidir; zira dava sırasında sadakat yükümlülüğünün ihlali, başlı başına bir kusur sebebi olarak kabul edilir.
Türk hukukunda “eşit kusur” ve “ağır kusur” kavramları, boşanmanın mali sonuçları açısından kritik öneme sahiptir. Bir eşin dava sırasında yeni bir ilişkiye başlaması, kusur dengesini kendi aleyhine değiştirebilir. Örneğin, başlangıçta her iki eşin de evliliğin bitmesinde payı olduğu düşünülse bile, bir eşin dava sürerken başkasıyla ilişki yaşaması, onu “ağır kusurlu” konuma getirebilir. Bu tespit, özellikle nafaka ve tazminat talepleri açısından belirleyicidir.
Tarafların sıkça öne sürdüğü “Zaten ayrıydık” veya “Evliliğimiz fiilen bitmişti” şeklindeki savunmalar, hukuki olarak genellikle yeterli görülmez. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, sadakat yükümlülüğü boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam ettiğinden, fiili ayrılık durumu bu yükümlülüğü ortadan kaldırmaz. Uzun süreli ayrılık, davanın genelinde bir arka plan faktörü olarak değerlendirilebilse de, Yargıtay genellikle boşanma kesinleşmeden önce yeni bir ilişkiye başlamayı ayrı ve yeni bir kusur olarak nitelendirmektedir. Mahkemelerin dava sırasında yeni bir ilişkiyi kusur olarak değerlendirmesi, aslında boşanma sürecinin kendisi boyunca eşlerden beklenen davranış standardını pekiştirir.
Mali Sonuçlara Etkisi
Boşanma davası sürerken yeni bir ilişkiye başlamanın en somut ve sık karşılaşılan sonuçları, mali talepler üzerinde ortaya çıkar. Bu durum, hem nafaka hem de tazminat taleplerini doğrudan etkileyebilir.
Nafaka Talepleri
Boşanma sürecinde ve sonrasında gündeme gelen iki temel nafaka türü bulunmaktadır: Dava süresince ödenen Tedbir Nafakası ve boşanma sonrasında ödenen Yoksulluk Nafakası. Özellikle Yoksulluk Nafakası (TMK Madde 175), kusur durumuyla yakından ilişkilidir. Kanuna göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak yoksulluk nafakası isteyebilir.
Boşanma davası devam ederken yeni bir ilişkiye başlamak, bu kural çerçevesinde ciddi sonuçlar doğurur. Eğer bu davranış nedeniyle eş “ağır kusurlu” olarak değerlendirilirse, boşanma sonrasında yoksulluğa düşecek olsa bile yoksulluk nafakası talep etme hakkını tamamen kaybedebilir. Eşit kusur durumunda dahi, mahkeme somut olayın özelliklerine göre yoksulluk nafakası talebini reddedebilir. Bu durum, kişisel bir tercihin potansiyel olarak mali güvence kaybına yol açabileceğini göstermektedir. Yoksulluk nafakasının temel amacı boşanma sonrası olası mağduriyetleri önlemek olsa da, bu hakkın kusurla (özellikle ağır kusurla) sınırlandırılması, dava sırasında yeni bir ilişkiye başlamaya karşı önemli bir mali caydırıcılık yaratmaktadır. Bu, kişisel bir kararı, hesaplanabilir ve potansiyel olarak yüksek maliyetli bir hukuki riske dönüştürür.
Tedbir nafakası ise, dava süresince eşlerin ve çocukların geçimini sağlamaya yönelik olduğundan, kusur durumu genellikle daha geri plandadır ve temel olarak ihtiyaç durumu göz önünde bulundurulur. Ancak, yeni bir ilişkinin alenen yaşanması gibi diğer eşi rencide edici veya davanın seyrini olumsuz etkileyici davranışlar, hakimin takdir yetkisini kullanırken dolaylı olarak dikkate alınabilir, fakat asıl etki yoksulluk nafakası üzerindedir.
Tazminat Talepleri
Türk Medeni Kanunu Madde 174, boşanmada maddi ve manevi tazminat taleplerini düzenlemektedir. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu eşin, kusurlu taraftan talep edebileceği bir tazminattır. Manevi tazminat ise, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan talep edebileceği bir bedeldir. Her iki tazminat türü için de temel koşul, talep eden tarafın kusursuz veya daha az kusurlu olmasıdır.
Boşanma davası sürerken yeni bir ilişkiye başlayan eş, bu davranışıyla kusurlu veya ağır kusurlu bulunursa, diğer eşe hem maddi hem de manevi tazminat ödemekle yükümlü hale gelebilir. Aynı şekilde, eğer bu eş potansiyel bir tazminat alacaklısı konumunda idiyse, yeni ilişkisi nedeniyle “daha az kusurlu” olma vasfını kaybedebilir ve tazminat talebi reddedilebilir veya önemli ölçüde azaltılabilir.
Özellikle manevi tazminat açısından, eşin boşanma davası devam ederken başka biriyle görüştüğünü öğrenmek, diğer eş için ciddi bir manevi yıkım, aşağılanma ve kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilebilir. Yargıtay kararları, bu tür bir durumun manevi tazminat talebini güçlendiren bir etken olduğunu göstermektedir. Bu durum, sadakat yükümlülüğünün ihlalinin sadece soyut bir kusur tespiti olmadığını, aynı zamanda boşanma gibi hassas bir süreçte diğer eşe verilen ek manevi zararın hukuken tanındığını ortaya koyar. Yeni ilişkinin zamanlaması ve içinde bulunulan dava süreci bağlamı, verilen zararın algılanan ağırlığını artırmakta ve manevi tazminat için güçlü bir gerekçe oluşturabilmektedir.
Velayete Etkisi
Velayet (çocukların bakımı, eğitimi ve temsili hakkı ve sorumluluğu) kararlarında temel ve mutlak ilke, “çocuğun üstün yararı”dır. Mahkemeler, velayetin kime verileceğine karar verirken, çocuğun fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi için en uygun ortamı sağlayacak olan ebeveyni belirlemeye çalışır. Bu kapsamda çocuğun yaşı, sağlık durumu, alışkanlıkları, kardeşleriyle ilişkisi, ebeveynlerin yaşam koşulları, çocuğa ayırabilecekleri zaman ve ilgi gibi birçok faktör değerlendirilir.
Bir ebeveynin boşanma davası sırasında yeni bir ilişkiye başlaması, tek başına velayeti kaybetmesine neden olmaz. Yargıtay’ın genel yaklaşımı, ebeveynlerin özel yaşamlarının, çocuğa doğrudan zarar vermediği veya olumsuz etkilemediği sürece velayet kararında belirleyici olmaması yönündedir. Mahkemeler, ebeveynin kişisel tercihlerini cezalandırmaktan ziyade, çocuğun refahına odaklanır.
Ancak, yeni ilişkinin çocuğun hayatına olumsuz yansıdığı durumlarda velayet kararı etkilenebilir. Örneğin, yeni partnerin çocuğa karşı uygunsuz davranışları varsa, ebeveynin yeni ilişkisi nedeniyle çocuğun bakımı ve ihtiyaçları ihmal ediliyorsa, ilişki nedeniyle çocuğun yaşadığı ortamda sürekli bir istikrarsızlık veya çatışma hali mevcutsa veya çocuk yeni ilişkiye ve partnere olumsuz tepkiler veriyorsa, mahkeme bu durumu çocuğun üstün yararı açısından değerlendirecektir. Bu noktada önemli olan, ilişkinin varlığından ziyade, bu ilişkinin çocuğun yaşamına ve gelişimine olan somut etkileridir. Dolayısıyla, velayet kararları öncelikli olarak çocuğun menfaatlerine odaklansa da, yeni bir ilişki, ebeveynin muhakeme yeteneği, yaşamındaki istikrar ve öncelikleri hakkında dolaylı bir gösterge olarak değerlendirilebilir. Özellikle ilişkinin kötü yönetilmesi, çocuğun yeni partnere veya ilişki kaynaklı çatışmalara maruz bırakılması gibi durumlar, ebeveynin çocuğun üstün yararını gözetme kapasitesi hakkında soru işaretleri yaratabilir. Bu nedenle, ilişkinin kendisinden çok, sonuçları ve yönetilme biçimi velayet açısından önem kazanabilir.
Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmek Yargıtay Kararları
Yargıtay, Türkiye’deki hukuk davaları için en yüksek temyiz merciidir. Yargıtay’ın verdiği kararlar, alt derece mahkemeleri için yol gösterici nitelikte olup, kanunların uygulamada nasıl yorumlanacağını belirleyen emsal içtihatlar oluşturur. Bu nedenle, boşanma davası sürerken başka biriyle görüşmenin hukuki sonuçlarını anlamak için Yargıtay kararlarını incelemek büyük önem taşır.
Daha önceki bölümlerde atıfta bulunulan Yargıtay kararları (örneğin,) incelendiğinde, Yargıtay’ın bu konudaki tutumunun oldukça istikrarlı olduğu görülmektedir. Yargıtay, boşanma davası devam ederken eşlerden birinin yeni bir ilişkiye başlamasını veya sadakat yükümlülüğünü ihlal eden başka davranışlarda bulunmasını, kural olarak kusur olarak değerlendirmektedir. Bu kusur tespiti, doğrudan doğruya mali sonuçlara yansımaktadır: Kusurlu bulunan eşin yoksulluk nafakası talebi reddedilmekte veya tazminat ödeme yükümlülüğü doğmaktadır. Velayet konusunda ise, Yargıtay’ın odak noktası çocuğun üstün yararı olmakla birlikte, yeni ilişkinin çocuğun menfaatlerini tehlikeye düşürdüğü durumlarda bunun velayet kararında dikkate alınabileceğini belirtmektedir.
Örnek vermek gerekirse, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında, boşanma davası sürerken başka bir kişiyle duygusal veya fiziksel birliktelik yaşadığı kanıtlanan eşin “ağır kusurlu” olduğuna hükmedilmiştir. Örneğin, bir kararında Yargıtay, alt mahkemenin yoksulluk nafakasına hükmettiği bir kararı, nafaka talep eden eşin dava sırasında bir başkasıyla ilişkisi olduğunun anlaşılması üzerine bozmuş ve bu durumun TMK Madde 175 uyarınca yoksulluk nafakası bağlanmasına engel teşkil eden ağır kusur niteliğinde olduğunu açıkça ifade etmiştir. Bu tür kararlar, Yargıtay’ın konuya yaklaşımının netliğini ortaya koymaktadır. Yargıtay’ın bu konudaki istikrarlı tutumu’ten’ye kadar birçok kararda görülebilir ve bu durum, evlilik birliğinin hukuken sona ermesine kadar devam eden yükümlülükleri güçlendiren belirgin bir yargısal politikayı yansıtmaktadır. Bu yaklaşım, bireyler açısından zorlayıcı olsa da, hukuki riskler konusunda net bir öngörülebilirlik sağlar ve avukatların müvekkillerine vereceği tavsiyelerin temelini oluşturur. Yargı, adeta resmi nikah bağının korunmasına ve boşanma sürecini daha da karmaşıklaştırabilecek eylemlerden kaçınılmasına öncelik vermektedir.
İspat Yükü ve Deliller
Boşanma davasında, eşinin dava sürerken başka biriyle görüştüğünü veya sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini iddia eden taraf, bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür (ispat yükü). Sadece şüphe duymak veya soyut iddialarda bulunmak yeterli değildir; mahkemeye hukuka uygun yollarla elde edilmiş, somut ve inandırıcı deliller sunulması gerekir.
Bu tür iddiaların ispatında sıklıkla kullanılan deliller şunlardır:
- Tanık Beyanları: Tarafların yakın çevresinden veya olaya şahit olan kişilerin mahkemede vereceği ifadeler.
- Fotoğraflar ve Videolar: İddia edilen ilişkiyi gösteren görsel materyaller.
- Sosyal Medya Paylaşımları: Tarafların veya ilgili üçüncü kişinin herkese açık sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlar, fotoğraflar, durum güncellemeleri.
- Mesajlaşma Kayıtları (SMS, WhatsApp vb.): Özel hayatın gizliliği ve haberleşmenin gizliliği ilkeleri dikkate alınarak, hukuka uygun şekilde elde edilmiş ve içeriği sadakatsizliği kanıtlar nitelikteki mesajlar. (Bu tür delillerin hukuka uygunluğu ve kabul edilebilirliği konusunda dikkatli olunmalıdır.)
- Seyahat Kayıtları, Otel Konaklama Bilgileri: Birlikte seyahat edildiğini veya konaklandığını gösteren belgeler.
- Diğer Yazılı Belgeler: Mektuplar, notlar vb.
Delillerin hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması esastır. Özel hayatın gizliliğini ihlal ederek (örneğin, gizlice ses kaydı alarak, şifre kırarak özel hesaplara girerek) elde edilen deliller mahkeme tarafından kabul edilmeyebilir ve hatta bu eylemler suç teşkil edebilir. Ayrıca, sunulan delillerin iddiayı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlaması ve sadakat yükümlülüğünün ihlali niteliğindeki bir ilişkiyi ortaya koyması gerekmektedir. Somut delillere dayanma zorunluluğu, iddiaların ciddiyetini vurgularken, dijital çağın getirdiği olanaklar (sosyal medya, anlık mesajlaşma vb.) bu tür ilişkilerin ispatını geçmişe göre potansiyel olarak kolaylaştırmıştır. Bireylerin dijital ortamlarda bıraktığı izler, hukuka uygunluk sınırları içinde, dava sürecinde önemli kanıtlar haline gelebilmekte ve bu durum, dava sürerken yeni bir ilişki yaşayan eş için pratik riskleri artırmaktadır.
Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmek Dikkat Edilmesi Gerekenler
Boşanma davası sürerken yeni bir ilişkiye başlamayı düşünen veya bu durumu yaşayan kişilerin dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar bulunmaktadır:
- Temel Risk: En önemli husus, boşanma kararı kesinleşmeden önce yeni bir ilişkiye başlamanın, Türk hukukunda ciddi hukuki riskler taşıdığıdır. Bu riskler öncelikli olarak kusur değerlendirmesi üzerinden mali talepleri (nafaka ve tazminat alamama veya ödeme yükümlülüğü) olumsuz etkilemektedir.
- İhtiyatlı Olmak: Evlilik duygusal olarak bitmiş gibi hissedilse bile, hukuki süreç tamamlanana kadar yeni bir ilişkiye başlamaktan kaçınmak, olası olumsuz sonuçları engellemenin en güvenli yoludur. Sabırlı olmak ve boşanma kararının kesinleşmesini beklemek tavsiye edilir.
- Profesyonel Hukuki Yardım: Her boşanma davası kendine özgü koşullar içerir. Bu nedenle, genel bilgilere dayanarak hareket etmek yerine, mutlaka Türkiye’de faaliyet gösteren deneyimli bir aile hukuku avukatından (boşanma avukatı) kişisel hukuki danışmanlık alınmalıdır. Bir avukat, durumunuzu özel olarak değerlendirebilir, potansiyel riskleri açıklayabilir ve en doğru stratejiyi belirlemenize yardımcı olabilir. İnternet üzerindeki genel bilgiler, kişiye özel hukuki tavsiyenin yerini tutamaz.
- Karşı Tarafın Durumu: “Eşim de başkasıyla görüşüyor, bu benim durumumu hafifletir mi?” sorusu sıkça sorulmaktadır. Karşı tarafın da benzer bir davranış içinde olması, sizin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğiniz gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu durum, mahkemenin her iki tarafı da kusurlu bulmasına (örneğin, eşit kusur) yol açabilir. Eşit kusur halinde dahi, yoksulluk nafakası veya tazminat talepleri reddedilebilir. Dolayısıyla, diğer eşin davranışı bir mazeret oluşturmaz, aksine durumu daha karmaşık hale getirebilir.
Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmek Sonuç
Türk hukuk sisteminde, evlilik birliği devam ettiği sürece eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü bulunmaktadır ve bu yükümlülük, mahkemenin verdiği boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam eder. Boşanma davası devam ederken yeni bir romantik ilişkiye başlamak veya başka biriyle görüşmek, Yargıtay’ın istikrarlı içtihatları doğrultusunda, bu sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilmektedir.
Bu ihlalin en önemli sonucu, ilgili eşin boşanmada daha ağır kusurlu (ağır kusur) sayılmasıdır. Ağır kusurlu bulunmak ise, kişinin yoksulluk nafakası talep etme hakkını kaybetmesine, maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine veya karşı tarafa tazminat ödemekle yükümlü olmasına yol açabilir. Velayet konusunda ise, yeni ilişki doğrudan velayetin kaybına neden olmasa da, çocuğun üstün yararını olumsuz etkileyen (istikrarsızlık, uygunsuz partner, ihmal vb.) bir durum yaratması halinde mahkeme tarafından dikkate alınabilecek bir faktördür.
Yargıtay kararlarının ortaya koyduğu bu net tablo karşısında, boşanma davası süren kişilere tavsiye edilen en ihtiyatlı yaklaşım, boşanma kararının yasal olarak kesinleşmesini beklemeden yeni bir ilişkiye başlamaktan kaçınmaktır. Bu, potansiyel hukuki ve mali riskleri en aza indirmenin en güvenli yoludur. İçinde bulunulan durumun karmaşıklığı ve her davanın kendine özgü şartları göz önüne alındığında, bu süreçte olan bireylerin mutlaka deneyimli bir Türk aile hukuku avukatından profesyonel destek alması hayati önem taşımaktadır.
Boşanma Davası Sürerken Başka Biriyle Görüşmek Sık Sorulan Sorular
Boşanma davası sürerken başka biriyle görüşmek yasal mıdır?
Bu durum ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmez. Ancak, aile hukuku kapsamında yasal bir yükümlülük olan “sadakat yükümlülüğü”nün ihlali anlamına gelir. Bu ihlal, boşanma davası içinde olumsuz hukuki sonuçlar doğurur (kusur tespiti, nafaka ve tazminat haklarının kaybı veya ödeme yükümlülüğü gibi).
Dava sırasında yeni bir ilişkiye başlarsam velayeti kesin kaybeder miyim?
Hayır, otomatik olarak velayeti kaybetmezsiniz. Velayet kararlarında esas alınan temel ilke “çocuğun üstün yararı”dır. Yeni ilişkiniz, ancak çocuğun fiziksel, ruhsal veya ahlaki gelişimini olumsuz etkiliyorsa (örneğin, istikrarsız bir ortam yaratıyorsa, yeni partner uygunsuz biriyse, çocuk ihmal ediliyorsa) velayet kararında aleyhinize bir faktör olarak değerlendirilebilir.
Eşimden yıllardır ayrı yaşıyorum, yine de sorun olur mu?
Hukuken evet, sorun olabilir. Fiili ayrılık süresi ne kadar uzun olursa olsun, sadakat yükümlülüğü boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam eder. Yargıtay, genellikle fiili ayrılık durumunu, dava sırasında yeni bir ilişkiye başlamayı haklı kılan bir sebep olarak görmez ve bu davranışı kusur olarak değerlendirir.
Eşim de başka biriyle görüşüyor, bu benim durumumu değiştirir mi?
Eşinizin de benzer bir davranış içinde olması, sizin sadakat yükümlülüğü ihlalinizi ortadan kaldırmaz. Bu durum, mahkemenin her iki tarafı da kusurlu (muhtemelen eşit kusurlu) bulmasına neden olabilir. Eşit kusur halinde dahi, yoksulluk nafakası veya tazminat gibi mali talepleriniz reddedilebilir. Durumu netleştirmek için bir avukata danışmanız önerilir.
Yeni ilişkimin mahkemede nasıl ispatlanması gerekir?
İddiada bulunan tarafın, iddiasını hukuka uygun yollarla elde edilmiş somut delillerle ispatlaması gerekir. Tanık beyanları, fotoğraflar, videolar, (hukuka uygunluğu tartışmalı olmakla birlikte) mesajlaşma kayıtları, sosyal medya paylaşımları, seyahat veya otel kayıtları gibi deliller kullanılabilir. Sadece şüphe veya soyut iddialar yeterli değildir.
Flört etmekle ciddi ilişki arasında fark var mı?
Hukuki açıdan bu ayrım net olmayabilir. Sadakat yükümlülüğünün ihlali için illa ki “ciddi bir ilişki” gerekmez. Evlilik birliğine olan sadakati zedeleyen, diğer eşi rencide eden veya üçüncü kişilerde farklı algı yaratan flörtleşme dahil her türlü romantik yakınlaşma veya davranış, kusur olarak değerlendirilebilir. Önemli olan, davranışın sadakat yükümlülüğüyle bağdaşıp bağdaşmadığıdır.
Bu durum anlaşmalı boşanmayı etkiler mi?
Tamamen karşılıklı rıza ve mutabakatla yürüyen, tarafların tüm sonuçlarda (mal paylaşımı, nafaka, tazminat, velayet) anlaştığı ve kusur konusunun gündeme getirilmediği bir anlaşmalı boşanma (TMK Md. 166/3) sürecinde, bu durum bir sorun yaratmayabilir. Ancak, anlaşma herhangi bir nedenle bozulur ve dava çekişmeli boşanmaya dönerse veya taraflardan biri anlaşma sürecinde bu durumu öğrenip kendini aldatılmış hissederse, dava sırasında yaşanan bu ilişki önemli bir kusur sebebi olarak öne sürülebilir ve davanın seyrini tamamen değiştirebilir.