Elbir İş Merkezi Kat:9 No:6/11
Mecidiyeköy Şişli/İstanbul

Velayetin Değiştirilmesi Dava Dilekçesi Örneği

Velayetin Değiştirilmesi Dava Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi yazarken dikkat edilmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Dava dilekçesinin yanlış yazılması, yanlış taleplerde bulunulması taraflar için telafisi imkansız zararların ortaya çıkmasına sebep olabilecektir. Dava dilekçesinin yazılması uzmanlık ve hukuk bilgisi gerektirmektedir. Dava dilekçesi hazırlanırken yalın bir dil kullanılmalı dava konusu ve davacının kimlik bilgileri ile birlikte delil gibi olguların da yerine getirilerek yazılması gerekmektedir. Makalemizde velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi örneğine yer verdik. Unutulmamalıdır ki her somut olay kendine özel olup her somut olayın özelliklerine göre dilekçe hazırlanmalıdır. Velayet Davası ve Velayetin Değiştirilmesi Anlaşmalı boşanma davası ve Boşanma Davası Nasıl Açılır? adlı makalelerimizi okumak isterseniz linke tıklayabilirsiniz.

Velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi nasıl yazılır konusunda avukatlar meslekleri gereği daha ayrıntılı ve teferruatlı bilgilere ve yeterli donanımlara sahiptirler. Dolayısıyla dava dilekçesi hazırlanması aşamasında uzman avukatlardan hukuki destek alınmalı ve profesyonel bir dilekçe hazırlanmalıdır.

Velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi hazırlanırken davanın konusuna göre velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi örneği şeklinde taslak olarak bulunabilen dilekçelerden yararlanılabileceği gibi özgün olarak hazırlanan içerikler ile de mahkemelere dava başvurusu yapılabilmektedir.

Velayetin değiştirilmesi dava dilekçesi hazırlanırken pek çok önemli nokta bulunmaktadır. Bu noktalara dikkat edilmesi halinde dava süreci hızlı sonuçlanacak ve istenilen sonuç elde edilecektir.

Velayetin Değiştirilmesi Dava Dilekçesi Örneği

İSTANBUL NÖBETÇİ AİLE AİLE MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

DAVACI :

VEKİLİ : Av. Tolga ÇELİK & Av. M.Nur BAŞTÜRK
-Adres Antettedir-

DAVALI :

KONU : Velayetin Nezi ve Velayetin müvekkilime tesisi hk.

AÇIKLAMALAR:

Gaziosmanpaşa 4. Aile Mahkemesi’nin …………….. sayılı kararı ile müvekkil ve davalı eşin boşanmalarına karar verilmiştir. (EK-1) Söz konusu davada müvekkil ile davalı eşin 03.08.2016 doğumlu müşterek çocuklarının velayeti anneye verilmiştir. Müşterek çocuk lehine 700,00-TL nafakaya hükmedilmiştir.

Müşterek çocuğun boşanma davası devam etmekte iken yaşının küçük olması sebebiyle annesinde mi babasında mı kalmak istediğiyle alakalı olarak bir araştırma yapılmamıştır. Velayet doğrudan davalı anneye verilmiştir. 4721 sayılı TMK’nun konuya ilişkin 324. maddesi; “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür.” Davalı taraf hem müşterek çocuk ile babanın görüşmesini engellemekte hem de çocuğun eğitimine gereken önemi vermemektedir. Aşağıda daha detaylı açıklayacağımız üzere gelişen son olaylardan ve müşterek çocuğun da müvekkilin yanında kalmasını istemesi sebebiyle işbu davayı açma zorunluluğu hasıl olmuştur.

Müvekkil ilk olarak çocuğuyla görüştürülmemektedir. Davacı müvekkil çocuğunu görmek için kilometrelerce gittiğinde davalı taraf çeşitli bahanelerle çocuğunu müvekkile göstermekten imtina etmektedir. Davalı tarafı arayıp müşterek çocuklarının sağlık durumu ya da eğitimiyle alakalı sorular sormak istemişse de davalı taraf müşterek çocuk ile müvekkil babanın iletişimini kesmek için elinden geleni yapmaktadır. Müvekkilin telefonlarını dahi açmamaktadır. Davalı çocuğu müvekkile karşı koz olarak kullanmaktadır. Müvekkil oğlunu görmeye gitmeden önce çocuğun hazırlığını yapması için davalı ile bir kaç kere iletişime geçmiştir. Söz konusu görüşmede davalı “iyi gel çocuk yerine başka bir şey alırsın” “çocuk falan yok sana” “gel de gör çocuğu zor alırsın istersen polis çağır” şeklinde çocuğu vermeyeceğine ilişkin beyanlarda bulunarak müvekkilin çocuk ile kişisel görüş hakkını ihlal edeceğini bildirmiş ve çocuğu müvekkile karşı koz olarak kullanmıştır. Yine davalı ile müvekkil arasında geçen başka bir konuşmada davalı müvekkile “baba olmayı becermeden çocuk yok sana” diye söylemlerde bulunmuş akabinde de çocuğun baba ile iletişime geçmesini engellemiştir. Davalı yine görüş gününde çocuğu almak istediğinde davalı yan “alabiliyosan al, istediğin polisi buraya dök” şeklinde yine çocuk teslimini gerçekleştirmeyeceğini ve zorluk çıkaracağını belirten ifadelerde bulunmuştur. Ve en son aşamada davalı yan müvekkili telefondan engellemiş ve müşterek çocuk ile babanın iletişimini kesmiştir. İlgili WhatsApp yazışmalarını sayın mahkemenize sunarız. (EK-2) Müvekkil babalık duygusunu en içten yaşamaktadır ancak oğlu ile kişisel ilişki kurulmasına dahi davalı tarafça izin verilmemektedir. Müvekkil ile müşterek çocuk arasında kurulan kişisel ilişki değişen mevcut şartlarda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Zira baba İstanbul’dan Rize’ye uzun saatler gerektiren yolculuklar yapmakta tesis edilen kısa görüşme saatleri babanın babalık duygusunu tatminden uzaktır. Davacı taraf oğluna hasret çekmektedir.
Bu noktada, özellikle velayet hakkına sahip olan tarafın da çocuk üzerinde psikolojik baskı kurup kurmadığı, çocuğu “sistematik olarak diğer ebeveyne düşmanlaştırma faaliyeti” içinde olup olmadığı, diğer ebeveyn aleyhine yaptığı karalama ve iftira kampanyası ve beyin yıkama sürecinin var olup olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Zira, Türkçeye “Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu” (Parental Alienation Syndrome, PAS) olarak tercüme edilen bu durumda, çocuk diğer ebeveyni dışlamakta, onu çok kötü, tehlikeli ve adeta düşman biri olarak görerek birçok olguda diğer ebeveynle olan ilişkisini bütün yaşamı boyunca koparabilmektedir.

“Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.” (TC Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 01.04.2015 Tarih 2013/2-1926 E. 2015/1139 K)

Müvekkil ayrıca davalı anne ile boşanma davaları sürerken ve boşanma davası sonuçlandıktan sonra dahi onları hiçbir şekilde mağdur etmemiş, müvekkilin oturmakta olduğu evi çocuğuna ve davalıya tahsis edip ihtiyaçlarını karşılamıştır.
Davalı yana şahsi olarak da yardımları bulunmuştur. Davalının eski işinden ayrılırken işçilik alacaklarını eksiksiz bir şekilde alması için işyeri sorumluluları ile görüşmüştür. Akabinde davalının yeni bir işe girmesine de yardımcı olmuştur.

Müvekkilin oğlu İstanbul’da bulunduğu süreç içerisinde İstanbul – Sultangazi ilçesinde bulunan Anasınıfına Haziran 2020 tarihine kadar devam etmiştir. Küçük 2 yaşından itibaren okul ortamına ısınması için aralıklar ile okula gitmiştir. Bu sayede okul ortamı ile tanışmış ve 4 yaşında da resmi öğrenci olarak kaydedilmiştir. Akabinde okula devam etmesi sağlanmıştır. Küçük okula devam ettiği süre zarfında sınıfında yeni arkadaşlıklar edinmiş , arkadaşları ile iyi ilişkiler kurmuştur. Müşterek çocuk bu kısa süre zarfında kendini ifade etme becerilerini kazanmış ve bu becerilerini geliştirme fırsatını bulmuştur. Sınıf arkadaşları ile iletişiminin yanı sıra okulda bulunan diğer öğretmenlerle de iletişim kurdurularak müşterek çocuk okula alıştırılmıştır. Okul, küçük için gitmekten keyif aldığı bir eğitim kurumuna dönüşmüştür. Buna ilişkin fotoğrafları dosyaya ek olarak sunmaktayız. (EK-3)

Davalı yan çocukla ilgili olmadığı boşanma davasına da konu olmuştur. Davalı tarafın çocukla ilgili olmaması sebebiyle müşterek çocuk İstanbul’da kaldığı süre boyunca davalı anne tarafından çocuğun bütün sorumlulukları babaannesi üzerine bırakılmış ve çocuğun bu dönemdeki bütün sorumluluğunu babanne baba ile birlikte omuzlamıştır.

Davalı yan ile müvekkil iletişimlerini kesmeden önce son konuşmalarında davalı yan müvekkile müşterek çocuklarının okula gitmek istemediğini , servisi sürekli kaçırdığını ve sınıfa girmediğini anlatmıştır. Dosyaya sunduğumuz müşterek çocuğun babasıyla yaptığı ses kaydını içeren whatsApp konuşmalarından da görüleceği üzere müşterek çocuk okula gitmemektedir. (EK-4) Davalı eş ve müşterek çocuk halihazırda köyde ikamet etmektedirler ve en yakın okul bile kilometrelerce uzaktadır. Müvekkilin çocuğu okula gitmek istediğinde köyün otobüsü ile her gün uzun süren otobüs yolculukları yapmak zorunda kalmaktadır. Aynı zamanda bu otobüs günde iki kere geçtiği için küçüğün otobüslerden birini kaçırdığında o günkü eğitim hakkı sekteye uğramaktadır. Küçüğün hem annesinin hem de babasının imkanının gerektirdiği yaşamı sürdürmesi hakkaniyet gereğidir. Fakat müşterek çocuk babasının bu imkanlarından faydalanamamakta ve çocuğun yüksek menfaati göz ardı edilmektedir.

“Somut olayda ortak cocuk Sudenaz inceleme tarihi itibariyle yaşı nedeniyle velayet düzenlemesi konusunda görüşlerini açıklama olgunluğuna erişmiştir. Bu sebeple mahkemece, eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması ( Yargıtay HGK 16.03.2012 tarih, E.2011/2-884- K. 2012/197 ile 22.01.2014 tarih, E.2013/2-2085- K.2014/30 Sayılı kararları ) ve aradan geçen uzun süre ve koşulların değiştiği de dikkate alınarak gerektiğinde yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan ( 4787 Sayılı Kanun m.5 ) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocukların menfaatine olacağı tespit edilip, gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi,08.06.2020 Karar 2020/1471 E. 2020/2663 K.)

Müvekkil çocuğu gelecek yıl Eylül ayında ilkokula başlaması gerekmektedir. Ancak davalı annenin çocuk ile ilgilenmemesi sebebiyle müvekkil, çocuğunun eğitim hayatının telafisi imkansız zararlar ile sonuçlanmasından oldukça endişelenmektedir. Müşterek çocuk İstanbul’da bulunduğu süreç boyunca okula her zaman istekli bir şekilde gitmiştir (Ekte sunulacak olan fotoğraflarda da görülecektir) . Ancak Rize’de köyde eğitimine devam etmeye çalıştığından itibaren okula gitmemek için çeşitli bahaneler üretmesi ve okulu aksatmaktadır. Bu kasıtlı aksatmanın çeşitli sebepleri olabilir bunlar ; çocuğun okula gitmesi için gerekli fiziksel şartların oluşturulmadığı ya da bu fiziksel engellerin çocuğu oldukça yorduğudur. Müvekkilin tek derdi çocuğuna güzel bir eğitim ve gelecek inşaa etmektir. Fakat eğitim, sağlık ve sosyal olanaklardan noksan olan davalının ve müşterek çocuğun şimdiki yaşadığı yer çocuğun her türlü alanda gelişmesine engeldir.

Velayeti müvekkilime verildiği takdirde müşterek çocuk evlerine yürüme mesafesinde olan okula gidecektir. Küçük yaşta uzun yollar çekerek türlü zorluklara katlanmak zorunda kalmayacaktır. Müvekkilin müşterek çocuklarını kaydetmek istediği okul fiziksel şartları , öğrenci sayısı ve sosyal etkinlik ve aktiviteleri iyi olan pilot bir okuldur. Müşterek çocuğun okula gidip- gelme hususu bu şekilde daha da kolaylaşacaktır. Aynı zamanda müşterek çocuğun o okula alışması ve bir bağ kurması da son derece kolaylaşacaktır.

5-6 yaşlarındaki çocuklar “Arkadaşlığa daha çok önem verir, kabul görmek ve sevilmek isterler” . Müşterek çocuk diğer çocuklar gibi bir sosyal çevrede kabul görmek istemektedir ve sosyal ilişkilerinin iyi olduğu bir çevre müşterek çocuğun gelişmesine son derece katkı sağlayacaktır. Müşterek çocuğun velayeti müvekkile verildiği takdirde sosyal faaliyetleri için son derece geniş bir yelpaze söz konusudur. Şöyle ki müşterek çocuk kuzeni ile son derece iyi ilişkileri bulunmaktadır ve kuzeniyle yaşları son derece yakındır. Şehir parkı müvekkilin evine çok yakındır ve müşterek çocukları istediğinde müvekkil çocuğun eğlenmesi için onu parka götüreceği kuşkusuzdur. Bu park son derece büyük olduğu için küçük hem yaşıt ilişki bağlamında yeni kişilerle tanışacak böylelikle sosyal olarak iletişim becerilerine katkı sağlayacaktır hem de parkta yapmış olduğu hareketler dahi fiziksel olarak da gelişimine katkı sağlayacaktır. Fiziksel olarak yapabileceği aktivitelerinde bununla sınırlı değildir şöyle ki; müvekkilin evine futbol ,yüzme, jimnastik kursları ve spor kompleksleri son derece yakındır. Müşterek çocuğun istediği fiziksel aktiviteyi seçme ve ona gitme imkanları bulunmaktadır.

Müşterek çocuğun katılabileceği sosyo – kültürel faaliyetler de son derece geniştir şöyle ki ; müşterek çocuk müvekkil ile birlikte olduğu süreçte evlerinin yakınında bulunan Kent ormanına da gitmiş , at çiftliğini ziyaret etmiştir. Akabinde yaşı itibariyle farklı oyuncaklara duyduğu büyük merak sebebiyle de müvekkil müşterek çocuğunu “Tarihi Eyüp Oyuncak Müzesine” de götürmüştür. Bunun haricinde çeşitli müzelere de gidilerek çocuğunun kültür birikiminin artması için müvekkil elinden geleni yapmıştır. Türkiye’yi tanıtmak adına oğlunu ‘Miniatürk’e de götürmüş olup oğlunun ufkunun açılması için elinden gelen çabayı göstermiştir. Bu belirtilen ziyaretler müşterek çocuğu heyecanlandırmış ve mutlu olduğunu , bu etkinlikleri çok beğendiğini babasına defaatle beyan etmiştir.

Müşterek çocuğun velayetinin babasına verilmesi durumunda davalı tarafta olmayan bir çok imkan çocuğa sağlanacak olup bu imkanlar da şu şekildedir; Müvekkilin oturmakta olduğu ev kendisine aittir ve bu evde müşterek çocuğun tek başına kalabileceği bir odası bulunmaktadır. Davalı taraf köyde yaşadıkları ve evin fiziksel yeterliliği sebebiyle müşterek çocuğun kendine ait bir odasının olması söz konusu bile değildir. Müvekkile ait evde bulunan oda müşterek çocuğun ilgi , ihtiyaç ve beğenisine göre dekore edilmiştir. Aynı zamanda müşterek çocuk sosyal gelişim açısından köyde bulunması sebebiyle müvekkilin son gördüğü sırada son derece yanlış davranışlarının olduğunu gözlemlemiştir . Bu davranışlar , insanlara karşı tükürme, yere tükürme, küfür etme ve eşyalara zarar verme şeklindedir. Müvekkil çocuğu ile birlikte kaldığı sırada çocuğunun bu davranışlarını oldukça törpületmiş ve çocuğunu daha sakinleşmesini sağlamıştır. Müşterek çocuk babasıyla bu kadar kısa bir süre yaşamasına rağmen davranışlarında olumlu yönde değişimler gözlenmiştir.

Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunlu olup, yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Buna göre velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.Somut olayda ortak çocuklar temyiz inceleme tarihi itibariyle velayet düzenlemesi konusunda görüşlerini açıklama olgunluğuna erişmiş olup, bu sebeple mahkemece, eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istedikleri konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihlerinin kendilerinden sorulması ( Yargıtay HGK 16.03.2012 tarih E.2011/2-884- K. 2012/197 ile 22.01.2014 tarih E.2013/2-2085-K.2014/30 Sayılı kararları ) ve aradan geçen uzun süre dikkate alınarak gerektiğinde yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan ( 4787 Sayılı Kanun m.5 ) ortak çocukların anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocukların menfaatine olacağı tespit edilip, sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (TC Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 29.04.2019 Tarih, 2019/2834 E. 2019/5028 K.)

İlk çocukluk dönemi bir çocuğun fiziksel, entelektüel, duygusal ve sosyal gelişiminde oldukça önemli bir dönemdir. Tüm gelişim alanlarında hızlı bir gelişim olduğu için kritik bir dönemdir. Bu nedenle bu dönemde sağlanan nitelikli bakım ve eğitim oldukça önemlidir. Bu dönemdeki alacağı nitelikli eğitim geleceğinin şekillenmesinde son derece etkili olacaktır. Katılacağı bir fiziksel aktivite dahi onun yeteneğinin ortaya çıkmasına sebebiyet verip müşterek çocuğun doğru yönlendirilmesine olanak sağlayacaktır. Bu yaş dönemindeki çocuklarda, çocukta girişkenlik duygusunun gelişebilmesi için değişik yaşantılarla çocuğun kendisini keşfetmesine imkân sağlanmalıdır. Bu imkanlara erişimi müvekkilin yanında son derece kolay olacaktır. Velayet hakkı ebeveynlerden birine tesis edilirken bakılması gereken kriter çocuğun menfaatidir. Çocuğun fiziksel, mental ve psikolojik gelişimlerinin tam anlamıyla geliştirmesi adına iyi bir eğitim ve sosyal çevrenin dışında sportif ve kültürel aktiviteler de son derece önemlidir. Ve Rize’de hem bulunduğu konum hem de annesinin ve küçüğün bakımını üstlenen diğer kişilerin(anaanne) de ilgisizliği sebebiyle bu tarz aktivitelere katılma durumu da söz konusu olmayacaktır.

Davalı yan çocukla vakit geçirdiği dönemlerde tutarsız davranışlarda bulunmaktadır. Davalı yan çocukla iletişim halinde olduğu zamanlarda -dinlenecek tanıklardan sonra da açıklağa kavuşacaktır- çocuğa bağırmakta ve çocuğun zorunlu ihtiyaçlarını gidermemektedir. Hatta davalının bu bağırma eylemi öyle bir noktaya gelmiştir ki müşterek çocuk davalının bu eylemleri çocuğun iletişim becerilerinin gelişmesini engellemiştir. Müvekkil anneden, anneanneden ve çevreden çekinmekte ve korkmaktadır. Zira çocuk ile aynı evi paylaşan anneanne de zaman zaman şiddete ve küfre başvuran birisidir. Müşterek çocuğun böyle bir evde büyümesi sosyolojik ve psikolojik açıdan sağlıklı değildir. Müşterek çocuğun sosyalleşmeye ve arkadaş ortamına ihtiyacı açık ve nettir. Müvekkilimin çocuğun bilişsel ve sosyal gelişimi için gereken desteği ve ortamı sağlayacağı imkanları mevcuttur. Zira velayetin müvekkile verilmesi halinde çocuğun kendine ait odası olacak ve oda çocuğun bilişsel ve sosyal açıdan gelişimini sağlayacak envarterlerle dizayn edilecektir. Davalının çocuğa karşı bu tutum ve davranışı müşterek çocuğun kaka tutma problemi yaşamasına sebep olmuştur. Müvekkilim davalının bu kusurlu hareketlerinden dolayı çocuğunun yaşadığı kaka tutma problemine çözüm bulmak için “kaka tutma sorunu ve oyun terapisi” yapılması için uzman desteği almaya başlamıştır fakat bu desteğin devamının saplanması davalı yüzünden mümkün olmamıştır.

Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun “üstün yararı” ( BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md. 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi md. 1; TMK md. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu md. 4/b )’dır. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.

Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde karar vermesi gerekir. Yani çocukla ilgili karar verilirken, çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır. Bu bakımdan müşterek çocuğun mahkemece veya istinabe suretiyle eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması ve psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan ( 4787 s. K m. 5 ) müşterek çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu da değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilmesi gerekmektedir.

Çocuk haklarının kullanılmasına ilişkin avrupa sözleşmesi 6.maddesi ”Bir çocuğu ilgilendiren davalarda adli merci, bir karar almadan önce:….
b) Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,

  • çocuğun bütün gerekli bilgiyi edindiğinden emin olmalıdır.
  • çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.
  • çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
    c) Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.
    ” şeklindedir.

“Aile Hukukuna ilişkin uluslararası çalışmalardan bir diğeri olan, Örnek Aile Kanunu’nun (Model Family Code), “çocuğun dinlenme hakkı ve rızasının alınma hakkı”nı düzenleyen İlke 3.3’te; beş yaşın üzerindeki çocuğun kendisini ilgilendiren bütün konularda dinlenmesi gerektiği,… öngörülmektedir. Böylece, modern birçok ulusal hukuk sistemiyle uyumlu olarak, beş yaş bir sınır olarak benimsenmiştir. (. SCHWENZER/DIMSEY, 94-95.)”

Görülmektedir ki uluslararası alanda da çocuğun kendisini etkileyebilecek konularda söz hakkı olduğu , dinlenilmesinin gerektiği vurgulanmıştır. Dinlenilmesi gereken yaşın da 5 olarak uygulandığı kendi yaşantısı ile alakalı konularda fikirinin belirtmesinin gerektiği hususu vurgulanmıştır. Müvekkil ile davalı yanın müşterek çocukları dava tarihinin açılışı itibarı ile 5 buçuk yaşındadır. Yargılama esnasında uzman Pedagog Psikologlarca dinlenip uzman görüşünün alınması zaruriyeti de söz konusudur. Bu şekilde çocuğun istekleri daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

HUKUKİ NEDENLER : HMK ,TMK

HUKUKİ DELİLLER :
Uzman Görüşü
Bilirkişi
Tanık
Çocuğun müvekkil ile birlikte olduğunda mutluluğuna ilişkin fotoğraflar
Watsapp Konuşma Ekran Görüntüleri
Ve her türlü sair deliller

SONUÇ VE TALEP :

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, küçük çocuğun velayetinin öncelikle ve ivedilikle karar verilinceye kadar tedbiren velayet hakkının davacı babaya verilmesini mahkemece aksi kanaat hasıl olursa karar verilinceye kadar geçici olarak baba ile müşterek çocuk arasındaki kişisel ilişkinin değişen şartlara yönelik olarak babalık duygusunu tatmin edici nitelikte yatılı olacak şekilde kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini,

Nihai olarak, velayetin davalı anneden alınarak müvekkil babaya verilmesine,

Küçük adına ödenen iştirak nafakasının kaldırılmasına,

Mahkemece aksi kanaat hasıl olursa baba ile müşterek çocuk arasındaki kişisel ilişkinin değişen şartlara yönelik olarak babalık duygusunu tatmin edici nitelikte yatılı olacak şekilde kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini,

yargılama giderlerinin ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesini arz ve talep ederiz.

Davacı Vekili
Av. M. Nur BAŞTÜRK

EK-1: Gaziosmanpaşa 4. Aile Mahkemesi’nin ……… sayılı İlamı
EK-2: WhatsApp Yazışmaları
EK-3: Müşterek çocuğa ilişkin fotoğtaflar
EK-4: WhatsApp Ses Kaydını İçeren Mesajlaşmalar

Bu Yazıyı Paylaş

Son Yazılar

Hakkımızda

İstanbul Avrupa yakasının Şişli ilçesinde faaliyet gösteren ve hukukun çeşitli alanlarında uzman avukatları ile hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti veren Çelik & Baştürk Hukuk Ve Danışmanlık Ofisi Av. Tolga ÇELİK ve Av. Müesser Nur BAŞTÜRK tarafından kurulmuştur…