Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Nedir?
Çekişmeli boşanma süreçleri, evlilik birliğini sonlandırmanın yanı sıra, taraflar arasında bir dizi hukuki uyuşmazlığı da beraberinde getirmektedir. Bu uyuşmazlıkların başında ise evlilik birliği içerisinde edinilen malvarlığının nasıl paylaşılacağı konusu gelmektedir. Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı, eşlerin evlilik süresince ortak çaba ve katkılarıyla oluşturdukları ekonomik değerlerin adil bir biçimde tasfiye edilmesini amaçlar. Bu süreç, çoğu zaman duygusal yoğunluğun yüksek olduğu boşanma davalarının en karmaşık ve üzerinde en çok ihtilaf yaşanan bölümünü oluşturur. Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte eşlerin gelecekteki yaşamlarını ekonomik olarak güvence altına almalarına yardımcı olmak ve evlilik birliğine yaptıkları gerek maddi gerekse manevi katkıların karşılığını hakkaniyete uygun bir şekilde almalarını sağlamayı hedefler. Bu nedenle, mal paylaşımı sürecinin adil, şeffaf ve hukuka uygun bir şekilde yürütülmesi, tarafların boşanma sonrası mağduriyet yaşamamaları açısından büyük önem taşımaktadır.
Türk Medeni Kanunu (TMK) Kapsamında Yasal Mal Rejimi
Türkiye’de eşler arasındaki mal rejimleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) ile düzenlenmiştir. Kanun, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu tarihten sonra kurulan evliliklerde veya bu tarihten önce evlenmiş olup da yeni bir mal rejimi sözleşmesi yapmamış eşler için yasal mal rejimi olarak “edinilmiş mallara katılma rejimi”ni kabul etmiştir. Eşler, TMK’da belirtilen diğer mal rejimlerini (mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, mal ortaklığı rejimi) bir evlilik sözleşmesiyle noter huzurunda seçmedikleri takdirde, kanun gereği otomatik olarak edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin temel prensibi, eşlerin evlilik birliği devam ettiği sürece edindikleri ve “edinilmiş mal” olarak nitelendirilen malvarlığı değerlerinin, boşanma, ölüm veya başka bir mal rejimine geçilmesi gibi mal rejiminin sona ermesi hallerinde, kural olarak eşler arasında yarı yarıya paylaştırılması esasına dayanır. Buna karşılık, eşlerin “kişisel mal” olarak kabul edilen malvarlığı değerleri ise bu paylaşıma dahil edilmez ve ait oldukları eşte kalır. Bu ayrım, mal paylaşımı davalarının temelini oluşturur ve TMK’nın 218 ila 241. maddeleri arasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Eşlerin büyük bir çoğunluğunun evlilik öncesinde veya evlilik sırasında bir mal rejimi sözleşmesi yapma konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması veya bu konuyu gündeme getirmekten imtina etmesi, uygulamada yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin neredeyse tüm evlilikler için geçerli olmasına yol açmaktadır. Bu durum, boşanma durumunda mal paylaşımı prensiplerinin büyük ölçüde TMK’nın bu konudaki emredici ve yorumlayıcı hükümlerine göre şekilleneceği anlamına gelir. Dolayısıyla, TMK’nın ilgili hükümleri ve bu hükümleri yorumlayan Yargıtay içtihatları, mal paylaşımı uyuşmazlıklarının çözümünde merkezi bir role sahiptir. Tarafların bu rejimin işleyişini ve sonuçlarını bilmeleri, haklarını koruyabilmeleri açısından elzemdir.
Mal Türlerinin Tespiti: Kişisel Mallar ve Edinilmiş Mallar
Mal rejiminin tasfiyesi sürecinde atılacak ilk ve en kritik adım, eşlerin sahip olduğu malvarlıklarının hukuki niteliğinin doğru bir şekilde belirlenmesidir. Zira Türk Medeni Kanunu’na göre, eşlerin malvarlıkları “kişisel mallar” ve “edinilmiş mallar” olmak üzere iki temel kategoriye ayrılır ve bu ayrım, hangi malların paylaşıma konu edileceğini, hangilerinin ise paylaşım dışında kalacağını doğrudan etkiler.
Kişisel Malların Tanımı ve Kapsamı (TMK m.220)
Kişisel mallar, TMK’nın 220. maddesinde ve devamında tanımlandığı üzere, kanun gereği veya eşler arasında yapılmış bir mal rejimi sözleşmesiyle belirlenen, yalnızca bir eşe ait olan ve mal rejiminin tasfiyesi sırasında paylaşıma tabi tutulmayan malvarlığı değerleridir. Bu mallar şunlardır:
- Evlilik öncesi mallar: Eşlerden birinin evlilik birliği kurulmadan önce sahip olduğu her türlü malvarlığı (örneğin, evlenmeden önce satın alınmış bir ev, araba, banka hesabı) o eşin kişisel malıdır.
- Miras ve karşılıksız kazandırmalar: Evlilik birliği devam ederken eşlerden birine miras yoluyla intikal eden veya bağış gibi herhangi bir karşılıksız kazandırma yoluyla (örneğin, bir yakının hediye ettiği para veya değerli eşya) elde edilen malvarlığı değerleri, o eşin kişisel malı sayılır.
- Kişisel kullanıma özgü eşyalar: Eşlerden birinin münhasıran kişisel kullanımına yarayan eşyalar (örneğin, giysileri, kişisel takıları, kişisel bakım ürünleri, hobi koleksiyonları) kişisel mal kabul edilir.
- Manevi tazminat alacakları: Bir eşin, evlilik sırasında veya öncesinde uğradığı manevi bir zarar nedeniyle lehine hükmedilen manevi tazminat alacakları da kişisel mal niteliğindedir.
- Kişisel malların yerine geçen değerler (İkame değerler): Bir kişisel malın satılması veya başka bir şekilde elden çıkarılması sonucu elde edilen değerlerle alınan yeni malvarlığı değerleri de, asıl malın kişisel mal olması kaydıyla, kişisel mal statüsünü korur. Örneğin, evlilik öncesi sahip olunan bir arsanın satılıp parasıyla evlilik içinde yeni bir araba alınması durumunda, bu yeni araba (eğer aradaki değer farkı önemli ölçüde edinilmiş mallardan karşılanmamışsa) kişisel mal sayılır.
Edinilmiş Malların Tanımı ve Kapsamı (TMK m.219)
Edinilmiş mallar, TMK’nın 219. maddesinde tanımlandığı üzere, her eşin edinilmiş mallara katılma rejiminin devamı süresince, yani evlilik birliği içinde, bir karşılık (emek, para vb.) vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir ve mal rejiminin tasfiyesi halinde paylaşıma tabidir. Edinilmiş mallar özellikle şunları kapsar:
- Çalışmanın karşılığı olan edinimler: Eşlerin evlilik süresince maaş, ücret, yevmiye, prim, ikramiye gibi düzenli gelirleri; serbest meslek kazançları; ticari veya zirai faaliyetlerden elde ettikleri kârlar gibi çalışmaları karşılığında elde ettikleri tüm değerler edinilmiş maldır.
- Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının yaptığı ödemeler: Emekli maaşı, maluliyet aylığı, işsizlik ödeneği, kıdem veya ihbar tazminatı gibi sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumları tarafından yapılan ödemeler edinilmiş mal kabul edilir.
- Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar: Eşlerden birinin çalışma gücünü kaybetmesi (örneğin, iş kazası veya trafik kazası sonucu) nedeniyle aldığı maddi tazminatlar edinilmiş maldır. Manevi tazminatlar ise kişisel maldır.
- Kişisel malların gelirleri: Bu nokta oldukça önemlidir. Eşlerden birine ait kişisel bir malın (örneğin, miras kalan bir dairenin kirası, evlilik öncesi sahip olunan bir banka hesabındaki paranın faizi veya kişisel mal olan bir şirketten elde edilen temettü) evlilik birliği süresince elde edilen gelirleri, malın kendisi kişisel mal olsa dahi, edinilmiş mal sayılır ve paylaşıma tabi tutulur. Bu kuralın çift taraflı bir etkisi vardır: Bir yandan kişisel malı olan eşin bu geliri diğer eşle paylaşmasını gerektirirken, diğer yandan bu gelirlerin evlilik birliğinin ortak giderlerine harcanmış olması durumunda, kişisel mal sahibinin bu harcamalar için diğer eşten bir talepte bulunmasını zorlaştırabilir. Zira bu gelirler zaten “ortak” kabul edilmektedir. Özellikle bir eşin önemli miktarda kişisel mal geliri elde ettiği ve bu gelirin büyük ölçüde aile geçimine harcandığı senaryolarda, tasfiye sırasında bu harcamaların nasıl hesaba katılacağı konusunda karmaşıklık yaratabilir. Nitekim bazı kaynaklarda, kişisel malın kira geliri gibi gelirlerinin edinilmiş mal sayılabilmesi için bu gelirin harcanmayıp biriktirildiğinin ispatı gerekebileceği belirtilmektedir.
- Edinilmiş malların yerine geçen değerler (İkame değerler): Evlilik birliği içinde edinilmiş bir malın satılmasıyla elde edilen para veya bu parayla alınan yeni bir mal da edinilmiş mal sayılır.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı İspat Yükü
Mal türlerinin doğru tespiti için ispat kuralları büyük önem taşır. TMK’nın 222. maddesi bu konuyu düzenlemektedir:
- Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu, yani o malın kendi kişisel malı olduğunu iddia eden eş, bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
- Kanuni karine olarak, eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri tüm mallar, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Bu “edinilmiş mal karinesi”, kişisel mal iddiasında bulunan eşin üzerine önemli bir ispat külfeti yükler.
- Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar ise onların paylı mülkiyetinde sayılır.
“Edinilmiş mal karinesi” ve kişisel mal iddiasındaki ispat yükü, özellikle uzun süren evliliklerde veya malvarlıklarının finansal olarak iç içe geçtiği durumlarda ciddi pratik zorluklar yaratabilir. Eşlerin, evlilik öncesi sahip oldukları malları, miras veya bağış yoluyla edindikleri varlıkları ve bunların yerine geçen değerleri (ikame malları) net bir şekilde belgeleyememesi, bu malların edinilmiş mal sayılarak paylaşıma dahil edilmesi riskini beraberinde getirir. Evlilik süresince finansal işlemlerin karışması, belgelerin zamanla kaybolması veya özellikle nakit akışlarının takibinin zorlaşması, kişisel malın kaynağını veya kişisel mal gelirinin harcanıp harcanmadığını ispatlamayı güçleştirebilir. Bu durum, kişisel malını korumak isteyen eş için, eğer evliliğin başından itibaren veya mal edinildiği andan itibaren dikkatli bir kayıt tutma ve belgeleme (örneğin, banka dekontları, tapu kayıtları, bağış veya veraset belgeleri) yapılmamışsa, önemli bir dezavantaj yaratabilir. Bu nedenle, kişisel nitelikteki malların ve bunların kaynaklarının net bir şekilde belgelenmesi ve mümkünse ayrı hesaplarda veya ayrı mülkiyet altında tutulması, olası bir boşanmada hak kaybını önlemek adına adeta bir önleyici hukuk tedbiri niteliği taşır.
Mal Kategorisi | Dayanak | Tanım Özeti | Örnekler | Paylaşıma Tabi Olup Olmama Durumu | İspat Yükü |
---|---|---|---|---|---|
Kişisel Mal | TMK m.220 | Kanun veya sözleşme gereği sadece bir eşe ait olan, paylaşım dışı mallar. | Evlilik öncesi mallar, miras, bağış, manevi tazminat alacakları, kişisel kullanım eşyaları, kişisel malların yerine geçen değerler. | Tabi Değil | Kişisel mal olduğunu iddia eden eş. |
Edinilmiş Mal | TMK m.219 | Evlilik birliği içinde karşılığı verilerek elde edilen, paylaşıma tabi mallar. | Çalışma karşılığı gelirler (maaş, kazanç), sosyal güvenlik ödemeleri, çalışma gücü kaybı tazminatları, kişisel malların gelirleri, edinilmiş malların yerine geçen değerler. | Tabi | Karine olarak edinilmiş mal kabul edilir. |
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Süreci
Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi, boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte gündeme gelen ve eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri malvarlığının paylaştırılmasını amaçlayan hukuki bir süreçtir. Bu süreç, belirli usul kurallarına ve sürelere tabidir.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Dava Açma Süresi ve Yetkili Mahkeme
Mal paylaşımı davası, boşanma davasından bağımsız, ayrı bir dava türüdür. Bu dava, kural olarak boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılır. Uygulamada, eşler bazen mal paylaşımı taleplerini boşanma davasıyla birlikte ileri sürebilirler; ancak bu durumda dahi mahkeme, öncelikle boşanma davasını karara bağlar ve boşanma kararının kesinleşmesini mal paylaşımı davasının görülmesi için bekletici mesele yapar.
Mal paylaşımı (katılma alacağı, değer artış payı alacağı vb.) davaları için zamanaşımı süresi, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıldır. Bu süre, hak düşürücü nitelikte olup, sürenin geçirilmesi halinde dava hakkı ortadan kalkar. Yargıtay da çeşitli kararlarında bu 10 yıllık zamanaşımı süresini teyit etmiştir. Ancak, mal kaçırma gibi riskler söz konusu olabileceğinden, uygulamada bu sürenin sonuna kadar beklenmemesi ve boşanma kesinleştikten sonra makul bir süre içinde davanın açılması genellikle tavsiye edilir.
Mal paylaşımı davalarında yetkili mahkeme, Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca belirlenir. Buna göre, dava, eşlerin son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerdeki Aile Mahkemesi’nde veya davacı ya da davalı eşlerden birinin Türkiye’deki yerleşim yeri (ikametgahı) Aile Mahkemesi’nde açılabilir. Eğer o yerde müstakil bir Aile Mahkemesi bulunmuyorsa, Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi sıfatıyla bu davalara bakar.
Boşanma Davası İle İlişkisi
Belirtildiği gibi, mal paylaşımı davası boşanma davasının bir eklentisi (fer’i) olmayıp, ondan bağımsız bir davadır. Ancak, mal paylaşımı talepleri boşanma davası dilekçesinde belirtilerek, boşanma kararı kesinleştikten sonra aynı dosya üzerinden veya ayrı bir esas numarasıyla bu taleplerin incelenmesi istenebilir.
Anlaşmalı boşanmalarda durum biraz daha farklıdır. Taraflar, aralarında düzenleyecekleri anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımına ilişkin hususları serbestçe kararlaştırabilirler. Eğer protokolde mal paylaşımı konusunda bir düzenleme yapılmış ve bu düzenleme hakim tarafından onaylanmışsa, bu anlaşma geçerli olur ve ayrıca bir mal paylaşımı davası açılmasına gerek kalmaz. Ancak, protokolde mal paylaşımına hiç değinilmemişse veya bu konuda bir anlaşmaya varılamamışsa, eşler boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde ayrı bir mal paylaşımı davası açma hakkına sahiptirler.
Çekişmeli boşanma mal paylaşımı, boşanma davasının yargılaması sırasında karara bağlanmaz. Bu tür boşanmalarda, mal paylaşımının yapılabilmesi için mutlaka boşanma davasının sonuçlanıp kesinleşmesinin ardından ayrı bir “mal rejiminin tasfiyesi” davası açılması zorunludur.
Değerleme Tarihi (Boşanma Davasının Açıldığı Tarih)
Mal rejiminin tasfiyesinde paylaşıma konu edilecek malların değerlemesi için esas alınacak tarih, kural olarak mal rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açıldığı tarihtir. Bu tarih itibarıyla eşlerin mevcut malvarlıkları ve bu malvarlıklarının değerleri adeta bir “fotoğrafı çekilerek” sabitlenir. Yargıtay da genel olarak bu prensibi benimsemektedir.
Ancak, bu kuralın katı bir şekilde uygulanması, özellikle uzun süren davalarda veya yüksek enflasyonun yaşandığı dönemlerde ciddi hak kayıplarına neden olabilir. Bir malın boşanma davasının açıldığı tarihteki değeri ile yıllar sonra verilen karar tarihindeki (veya fiili paylaşımın yapıldığı tarihteki) reel değeri arasında büyük farklar oluşabilir. Bu durum, bir eşin alacağının reel olarak erimesine veya diğer eşin haksız bir şekilde zenginleşmesine yol açabilir. Bu nedenle, Yargıtay’ın bazı kararlarında, özellikle değer artış payı alacakları veya katılma alacağı hesaplamalarında, hakkaniyet gereği malın tasfiye anındaki (yani karar tarihine en yakın tarihteki) güncel (sürüm) değerinin dikkate alınabileceğine işaret ettiği görülmektedir. Bu yaklaşım, yasal kuralın (dava tarihi) katı uygulamasından kaynaklanabilecek adaletsizlikleri gidermeye yönelik bir esneklik arayışı olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, değerleme tarihinde ve yönteminde somut olayın özelliklerine göre bir esneklik ihtiyacı doğabilmekte, “hakkaniyet” ilkesi katı kuralların önüne geçebilmektedir. Bu durum, bilirkişilerin farklı tarih olasılıklarına göre alternatif değerlemeler sunmasını da gerektirebilir.
Malların Değerlemesi: Taşınmazlar, Araçlar, Şirket Hisseleri, Banka hesapları
Paylaşıma konu olacak malvarlığı unsurlarının (taşınmazlar, araçlar, şirket hisseleri, banka hesapları vb.) değerleri, yukarıda belirtilen değerleme tarihi esas alınarak, o tarihteki güncel piyasa (rayiç) değerleri üzerinden belirlenir. Değerleme işlemi genellikle uzman bilirkişiler aracılığıyla yapılır:
- Taşınmazlar (Ev, arsa vb.): Taşınmazların değeri, tapu kayıtları, imar durumu, konumu, fiziki özellikleri gibi faktörler dikkate alınarak, emsal karşılaştırması, gelir indirgeme yöntemi veya maliyet yöntemi gibi uluslararası kabul görmüş değerleme standartları kullanılarak gayrimenkul değerleme uzmanı bilirkişilerce saptanır. Gerekirse mahkemece yerinde keşif de yapılabilir.
- Araçlar (Otomobil, motosiklet vb.): Araçların değeri, modeli, yaşı, kilometresi, hasar durumu, piyasadaki talep gibi unsurlar göz önünde bulundurularak, ikinci el araç satış platformlarındaki emsal fiyatlar, kasko değer listeleri veya yetkili servislerden alınacak bilgiler ışığında belirlenir.
- Şirket Hisseleri: Şirket hisselerinin değerlemesi, diğer malvarlığı unsurlarına göre genellikle daha karmaşıktır ve kötü niyetli eş tarafından manipülasyona daha açık olabilir. Değerleme, şirketin türüne (anonim, limited vb.), büyüklüğüne, faaliyet gösterdiği sektöre, mali tablolarına (bilanço, gelir tablosu), aktif ve pasif yapısına, öz kaynaklarına, geçmiş ve mevcut kârlılık durumuna, gelecekteki kazanç potansiyeline, marka değeri, müşteri portföyü gibi soyut varlıklarına ve benzeri birçok faktöre göre uzman bilirkişiler (genellikle mali müşavirler, bağımsız denetçiler veya SPK lisanslı değerleme uzmanları) tarafından yapılır. Şirketin sadece defter değeri üzerinden yapılan bir değerleme, gerçek piyasa değerini yansıtmayabilir. Bu nedenle, indirgenmiş nakit akışları analizi, piyasa çarpanları analizi (emsal şirket karşılaştırması) gibi farklı değerleme metotlarının bir arada kullanılması gerekebilir. Ayrıca, şirket üzerinden mal kaçırma veya geliri düşük gösterme gibi durumlar da söz konusu olabileceğinden, şirketin tüm kayıtlarının detaylı bir şekilde incelenmesi (adli muhasebe yöntemleriyle) önem kazanabilir. Evlilik birliği içinde edinilmiş bir şirketin ödenmemiş kâr payları da tespit edilerek artık değere dahil edilebilir.
- Banka Hesapları: Eşlerin banka hesaplarındaki (vadeli/vadesiz mevduat, döviz tevdiat hesabı, altın hesabı vb.) paranın değerlemesi, mal rejiminin sona erdiği (boşanma davasının açıldığı) tarihteki mevcut bakiyeler esas alınarak yapılır. Banka kayıtları, aynı zamanda hisse senedi, yatırım fonu gibi diğer finansal varlıkların tespiti ve değerlemesi için de önemli bir kaynaktır.
Bilirkişi Raporlarının Rolü
Malvarlığı değerlerinin tespiti, nitelendirilmesi ve özellikle de değerlendirilmesi, hukuki bilginin yanı sıra teknik uzmanlık da gerektirdiğinden, mahkemeler bu konularda uzman bilirkişilerden rapor alırlar. Bilirkişiler, dosyaya sunulan belgeleri, tarafların iddia ve savunmalarını, gerekirse yerinde inceleme yaparak (keşif) veya ilgili kurumlardan bilgi toplayarak değerlendirmelerini yapar ve ulaştıkları sonuçları gerekçeli bir rapor halinde mahkemeye sunarlar.
Bilirkişi raporları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca takdiri delil niteliğindedir. Yani, hakim bu raporlardaki tespit ve görüşlerle kural olarak bağlı değildir ; raporu yetersiz, çelişkili veya hatalı bulursa ek rapor isteyebilir, yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirebilir veya rapordaki görüşlerin aksine bir karar verebilir (HMK m.282). Ancak uygulamada, özellikle teknik ve uzmanlık gerektiren konularda, hakimlerin yeterli ve gerekçeli buldukları bilirkişi raporlarına büyük ölçüde itibar ettikleri görülmektedir. Tarafların da süresi içinde bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunma ve itiraz etme hakları vardır. Bu itirazlar mahkeme tarafından değerlendirilir ve gerekirse ek inceleme yapılır.
Hesaplanacak Alacaklar ve Paylaşım Oranları
Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde temel amaç, eşlerin evlilik birliği süresince edindikleri net malvarlığı artışını belirlemek ve bu artışı kanuni prensipler çerçevesinde paylaştırmaktır. Bu karmaşık süreçte, artık değer, katılma alacağı, değer artış payı alacağı, denkleştirme ve eklenecek değerler gibi çeşitli alacak türleri ve hesaplama kalemleri gündeme gelir. Bu kalemlerin doğru bir şekilde tespit edilmesi ve hesaplanması, adil bir paylaşımın temelini oluşturur.
Artık Değer ve Katılma Alacağı
- Artık Değer (TMK m.231): Artık değer, her bir eşin edinilmiş mallarının (TMK m.219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır. Artık değer hesaplanırken, TMK m.229 uyarınca edinilmiş mallara eklenecek değerler (örneğin, mal kaçırma amacıyla yapılan devirler) ve TMK m.230 uyarınca yapılacak denkleştirmeler (örneğin, kişisel maldan edinilmiş mala yapılan katkının iadesi) de dikkate alınır. Kısacası, artık değer, bir eşin evlilik birliği içindeki net kazancını ifade eder.
- Katılma Alacağı (TMK m.236): Yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin temel prensibi, eşlerin evlilik birliği içinde elde ettikleri net kazancın (artık değerin) yarı yarıya paylaşılmasıdır. TMK m.236/1 uyarınca, her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibidir. Bu hakka “katılma alacağı” denir ve yasal katılma oranı kural olarak 1/2’dir. Yani, bir eşin tasfiye sonunda pozitif bir artık değeri (net kazancı) varsa, diğer eş bu değerin yarısını o eşten katılma alacağı olarak talep etme hakkına sahip olur. Eğer her iki eşin de pozitif artık değeri varsa, karşılıklı katılma alacakları hesaplanır ve bunlar birbirinden mahsup (takas) edilerek net alacak miktarı bulunur.
Değer Artış Payı Alacağı (TMK m.227)
- Tanımı ve Koşulları: Değer artış payı alacağı, eşlerden birinin, diğer eşe ait bir malvarlığı değerinin (bu mal kişisel mal da olabilir, edinilmiş mal da olabilir) edinilmesine, iyileştirilmesine (örneğin, bir eve yapılan kapsamlı tadilat) veya korunmasına (örneğin, hacizden kurtarılması için yapılan ödeme) hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunması halinde, tasfiye sırasında bu malda meydana gelen değer artışı için katkısı oranında talep edebileceği bir alacak türüdür. Bu katkı, para şeklinde olabileceği gibi, para ile ölçülebilen maddi bir değer veya bizzat emek (hizmet) şeklinde de olabilir. Değer artış payı talep edilebilmesi için yapılan katkının bağışlama kastıyla yapılmamış olması ve karşılığında uygun bir bedel alınmamış olması gerekir. Eşler, aralarında yapacakları yazılı bir anlaşmayla değer artış payından feragat edebilir veya pay oranını farklı bir şekilde belirleyebilirler.
- Hesaplama Yöntemi: Değer artış payı hesaplanırken öncelikle katkının yapıldığı malın o andaki değeri ile yapılan katkının miktarı belirlenir. Bu iki değer kullanılarak “katkı oranı” (Katkı Miktarı / Malın Katkı Anındaki Değeri) bulunur. Daha sonra, malın tasfiye anındaki (genellikle karar tarihine en yakın tarihteki) güncel (sürüm/rayiç) değeri tespit edilir. Değer artış payı alacağı, bu güncel değerin bulunan katkı oranıyla çarpılması suretiyle hesaplanır (Değer Artış Payı = Malın Tasfiye Anındaki Değeri x Katkı Oranı). Eğer katkı yapılan mal değer kaybetmişse, katkının başlangıçtaki değeri esas alınır (TMK m.227/1). Eğer mal, tasfiyeden önce elden çıkarılmışsa, hakim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler (TMK m.227/2).
- Katkı payı alacağından farkları (01.01.2002 öncesi rejim): Değer artış payı alacağı, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu ile getirilmiş bir kavramdır. Bu tarihten önceki dönemde geçerli olan 743 sayılı Medeni Kanun zamanında, eşlerin birbirlerinin malvarlığına yaptıkları katkılar için Yargıtay içtihatlarıyla “katkı payı alacağı” adı altında bir talep hakkı tanınmıştı. Değer artış payı alacağı ile eski katkı payı alacağı arasında temel farklar bulunmaktadır. En önemlisi, değer artış payı, maldaki reel değer artışını dikkate alarak hesaplanırken; eski katkı payı alacağı daha çok yapılan katkının nominal değerinin iadesi veya malın dava tarihindeki değeri üzerinden belirli bir oranın iadesi şeklinde uygulanmaktaydı. Ayrıca, faiz başlangıç tarihleri ve değerleme zamanları da farklılık gösterebilir.
Denkleştirme (TMK m.230)
- Tanımı ve Amacı: Denkleştirme, bir eşin kişisel malvarlığı grubu ile edinilmiş malvarlığı grubu arasında mal veya değer geçişleri (aktarımları) olmuşsa, tasfiye sırasında bu geçişlerin yarattığı dengesizliği gidermek ve her mal grubunun kendi bütünlüğünü korumak amacıyla yapılan bir hesaplama ve düzeltme işlemidir. Temel amaç, bir mal grubunun diğer mal grubu lehine sebepsiz zenginleşmesini önlemektir.
- Durumlar: Denkleştirme genellikle iki durumda gündeme gelir:
- Bir eşin kişisel malına ilişkin bir borç (örneğin, evlilik öncesi alınan bir evin kredi taksitleri), evlilik birliği içinde edinilmiş mallardan (örneğin, eşin maaşından) ödenmişse, bu durumda edinilmiş mallar lehine, kişisel mallar aleyhine bir denkleştirme alacağı doğar. Bu alacak, artık değer hesaplanırken edinilmiş malların aktifine eklenir.
- Bir eşin edinilmiş malına ilişkin bir borç (örneğin, evlilik içinde alınan ortak bir arabanın kredisi), o eşin kişisel mallarından (örneğin, kendisine kalan mirastan) ödenmişse, bu durumda kişisel mallar lehine, edinilmiş mallar aleyhine bir denkleştirme alacağı doğar. Bu alacak, artık değer hesaplanırken edinilmiş malların pasifine (borçlarına) eklenir veya kişisel mal sahibine iade edilecek bir değer olarak kabul edilir. TMK m.230/3 uyarınca, bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine veya mal daha önceden elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.
Eklenecek Değerler (TMK m.229)
- Tanımı ve Amacı: Eklenecek değerler, mal rejiminin tasfiyesi sırasında, eşlerden birinin malvarlığında fiilen bulunmayan, ancak diğer eşin katılma alacağını korumak amacıyla hesaben o eşin edinilmiş mallarına eklenmesi gereken malvarlığı değerleridir. Bu hükmün temel amacı, bir eşin boşanma öncesinde veya sırasında, diğer eşin mal rejimi tasfiyesinden doğacak alacak hakkını azaltmak veya ortadan kaldırmak amacıyla yaptığı kötü niyetli işlemleri (mal kaçırma) etkisiz kılmaktır.
- Kapsamı: TMK m.229, iki tür kazandırma veya devrin edinilmiş mallara ekleneceğini düzenler:
- Eşlerden birinin, mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde, diğer eşin rızası olmaksızın, olağan hediyeler (örneğin, doğum günü hediyesi gibi makul ölçüdeki hediyeler) dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar (bağışlar). Bu durumda, devrin mal kaçırma kastıyla yapılıp yapılmadığına bakılmaz; bir yıllık süre ve karşılıksız olması yeterlidir.
- Bir eşin, mal rejiminin devamı süresince (burada bir yıllık süre sınırı yoktur), diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı her türlü devirler. Bu kategori, muvazaalı (danışıklı) satışları, bedelsiz veya çok düşük bedelle yapılan devirleri kapsar. Burada önemli olan, devri yapan eşin “katılma alacağını azaltma kastı”nın varlığıdır. Bu tür devirler, sanki hiç yapılmamış gibi, devir tarihindeki değerleriyle veya hakkaniyete göre belirlenecek bir değerle (eğer kötü niyet ispatlanırsa güncel piyasa değeri, ispatlanamazsa devir tarihindeki bedel gibi farklı uygulamalar olabilir ) tasfiye hesabına dahil edilir. TMK m.229, özellikle boşanma öncesi mal kaçırma girişimlerine karşı diğer eşe önemli bir hukuki güvence sağlamaktadır. Ancak, özellikle “katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devirler”in ispatı oldukça zor olabilir. Kötü niyetin (kastın) ispatı, genellikle dolaylı delillere (devrin yapıldığı zaman, devredilen kişiyle olan yakınlık ilişkisi, devir bedelinin piyasa değerine göre düşüklüğü, devrin boşanma davasından hemen önce yapılması vb.) dayanır ve nihai karar mahkemenin takdirine bağlıdır. Bu durum, mal kaçırma şüphesi olan eşin, bu tür devirleri ortaya çıkarmak ve kötü niyeti ispatlamak için çok kapsamlı bir delil toplama sürecine girmesi gerektiğini ve bu süreçte avukatın rolünün kritik olduğunu göstermektedir.
Katılma alacağı, değer artış payı alacağı, denkleştirme ve eklenecek değerler, mal rejiminin tasfiyesi sırasında birbiriyle etkileşim içinde olan ve karmaşık hesaplamalar gerektiren kalemlerdir. Artık değerin doğru bir şekilde hesaplanabilmesi için öncelikle eklenecek değerlerin, denkleştirme işlemlerinin ve varsa değer artış payı alacaklarının belirlenmesi gerekir. Örneğin, ve ‘da yer alan artık değer hesaplama formülleri veya açıklamaları (Artık Değer = (Edinilmiş mallar + Denkleştirme (kişiselden edinilmişe) + Eklenecek değerler) – (Değer artış payı borcu + Denkleştirme (edinilmişten kişisele) + Borçlar)) bu sıralamayı ve etkileşimi göstermektedir. Bu hesaplamaların bir bütün olarak ve doğru bir mantıksal sırada yapılması, her bir eşin nihai alacağını adil bir şekilde belirlemek için hayati öneme sahiptir. Yapılacak bir hesaplama hatası veya bir alacak türünün göz ardı edilmesi, taraflardan birinin ciddi hak kaybına uğramasına neden olabilir. Bu durum, mal paylaşımı davalarının neden özel bir uzmanlık gerektirdiğini ve bu davalarda sunulan bilirkişi raporlarının detaylı, doğru ve tüm bu unsurları kapsayacak şekilde hazırlanmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Alacak Türü | Yasal Dayanak | Tanımı ve Amacı | Temel Hesaplama Prensibi/Oranı | Önemli Notlar/Koşullar |
---|---|---|---|---|
Katılma Alacağı | TMK m.231, m.236 | Her eşin, diğer eşin net edinilmiş malvarlığı artışının (artık değerin) yarısı üzerindeki hakkı. | Artık Değerin 1/2’si. | Yasal mal rejiminin temel paylaşım prensibidir. Zina veya hayata kast halinde hakim pay oranını değiştirebilir (TMK m.236/2). |
Değer Artış Payı Alacağı | TMK m.227 | Bir eşin, diğerinin malına (kişisel/edinilmiş) yaptığı karşılıksız katkı sonucu o malda oluşan değer artışından pay alma hakkı. | (Malın Tasfiye Anındaki Değeri x). Değer kaybı varsa katkının başlangıçtaki değeri. | Katkı para, mal veya emek olabilir. Bağış kastı olmamalıdır. Yazılı anlaşmayla feragat edilebilir veya oran değiştirilebilir. |
Denkleştirme | TMK m.230 | Bir eşin kişisel ve edinilmiş mal grupları arasında mal/değer aktarımı olmuşsa, bu dengesizliği giderme. | Katkı oranına ve malın tasfiye değerine göre veya hakkaniyete göre. | Kişisel mal borcunun edinilmiş maldan ödenmesi veya tersi durumlarında uygulanır. Amacı, mal gruplarının bütünlüğünü korumaktır. |
Eklenecek Değerler | TMK m.229 | Bir eşin malvarlığında fiilen olmayan ama diğer eşin katılma alacağını azaltma amacıyla yapılan devirler veya son 1 yıldaki karşılıksız kazandırmalar. | Devir tarihindeki değer veya hakkaniyete göre belirlenen değer hesaba katılır. | Mal kaçırma girişimlerini engellemeye yöneliktir. 1 yıl kuralı (karşılıksız kazandırmalar için) veya katılma alacağını azaltma kastı (süre sınırı olmaksızın) aranır. Olağan hediyeler bu kapsama girmez. |
Özel Durumlar ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı süreci, genel kuralların yanı sıra, evlilik birliğinin ve eşlerin malvarlıklarının özelliklerine göre şekillenen birçok özel durumu da beraberinde getirebilir. Bu özel durumların doğru bir şekilde değerlendirilmesi, hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşılabilmesi için kritik öneme sahiptir.
Kusurun Mal Paylaşımına Etkisi (TMK m.236/2)
Türk Medeni Kanunu’na göre, boşanmada mal paylaşımı yapılırken kural olarak eşlerin boşanmadaki kusur durumları dikkate alınmaz. Yani, evlilik birliğinin sona ermesinde daha fazla kusurlu olan eşin, bu nedenle mal paylaşımından daha az pay alması veya hiç pay alamaması gibi bir durum söz konusu değildir. Edinilmiş mallar, kusurdan bağımsız olarak, prensipte yarı yarıya paylaştırılır.
Ancak, bu genel kuralın önemli bir istisnası TMK m.236/2’de düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, eğer boşanma, eşlerden birinin zina yapması veya diğer eşin hayatına kastetmesi gibi ağır kusurlu davranışları nedeniyle gerçekleşmişse, hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının (yani normalde alacağı 1/2’lik payın) hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. Bu, hakimin takdirine bağlı, istisnai bir uygulamadır ve sadece kanunda belirtilen bu iki ağır kusur hali için geçerlidir. Diğer boşanma sebepleri (örneğin, şiddetli geçimsizlik, terk, onur kırıcı davranış) mal paylaşım oranını doğrudan etkilemez.
Evlilik Öncesi Alınan Ev, Miras Kalan Mallar, Bağışlar
Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, bir eşin evlenmeden önce sahip olduğu mallar (örneğin, evlilik öncesi alınan bir ev), evlilik sırasında kendisine miras yoluyla intikal eden malvarlığı değerleri veya karşılıksız kazandırma (bağış) yoluyla edindiği mallar, o eşin kişisel malı sayılır ve kural olarak çekişmeli boşanmada mal paylaşımı sürecine dahil edilmez. Ancak bu ayrımın doğru yapılabilmesi ve hangi malların kişisel, hangilerinin edinilmiş mal olarak tasfiye kapsamına girdiğinin belirlenebilmesi, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı sürecinde tarafların hak kaybı yaşamaması açısından son derece önemlidir.
Ancak, bu kişisel mallarla ilgili dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır:
- Kişisel malların gelirleri: Bu kişisel malların evlilik birliği süresince elde edilen gelirleri (örneğin, miras kalan bir evin kirası, evlilik öncesi birikimlerin bankadaki faizi) edinilmiş mal kabul edilir ve paylaşıma tabi tutulur.
- Kişisel mala yapılan katkılar: Eğer diğer eş, bu kişisel mala (örneğin, evlilik öncesi alınan eve) evlilik birliği içinde kendi kişisel malıyla veya edinilmiş mallardan bir katkıda bulunmuşsa (örneğin, evin kredi ödemelerine katılmış, evin değerini artıran önemli bir tadilat yapmışsa), bu katkısı oranında değer artış payı alacağı (TMK m.227) veya denkleştirme (TMK m.230) talep edebilir.
- Kişisel malın satılıp yerine edinilmiş mal alınması veya tersi: Bir eşin kişisel malını (örneğin, evlilik öncesi birikimi veya miras parası) kullanarak edinilmiş bir malın (örneğin, ortak konut) alımına katkıda bulunması durumunda, bu katkının tasfiye sırasında nasıl değerlendirileceği önemlidir. ‘de yer alan “kişisel mal niteliğini haiz bankada bulunan paranın enflasyondan arındırıldıktan sonra kalan tutarı edinilmiş maldır” ifadesi, kişisel malın kendi değerinin enflasyona karşı korunması gerektiği ve sadece reel getirisinin edinilmiş mal sayılacağı prensibine işaret eder. Bu mantık, kişisel malın edinilmiş mala yaptığı katkının iadesinde de, katkının nominal değeri yerine reel değerinin (alım gücünün) korunması gerektiği şeklinde yorumlanabilir. Bu, genellikle denkleştirme veya değer artış payı hesaplamalarında, katkının yapıldığı tarihteki oranın, malın tasfiye tarihindeki güncel değerine uygulanmasıyla dolaylı olarak sağlanmaya çalışılır. Yargıtay içtihatları, bu tür durumlarda katkının reel değerinin korunması yönünde eğilim göstermektedir.
Düğün Takıları (Ziynet eşyaları)
Düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının (altın, bilezik, küpe, kolye vb.) kime ait olacağı ve mal paylaşımındaki durumu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla şekillenmiştir. Genel kural olarak:
- Evlilik sırasında kadına takılan her türlü ziynet eşyası, kim tarafından takılmış olursa olsun (damadın ailesi, gelinin ailesi, davetliler), kadının kişisel malı sayılır ve mal paylaşımına dahil edilmez. Kadın, bu ziynetlerin kendisine iadesini talep edebilir.
- Erkeğe takılan (örneğin, saat, altın zincir gibi erkeğe özgü) takılar ise erkeğin kişisel malı kabul edilir.
- Eğer bu ziynet eşyaları evlilik birliği içinde bozdurulup ortak ihtiyaçlar için harcanmışsa (örneğin, evin kirası, faturalar) veya bir malın (örneğin, ev, araba) alımında kullanılmışsa, ziynetlerin sahibi olan eş (genellikle kadın), bu ziynetlerin bedeli kadar bir alacak talebinde bulunabilir. Bu talep, duruma göre katkı payı, değer artış payı veya denkleştirme alacağı şeklinde ileri sürülebilir. Örneğin, düğünde takılan altınlar bozdurularak bir ev alınmışsa ve ev erkeğin üzerine kayıtlıysa, kadın bu altınların değeri oranında ev üzerinde hak iddia edebilir; hatta bazı durumlarda evin bu altınlarla alınan kısmı kadının kişisel malı olarak dahi kabul edilebilir.
Şirket Hisselerinin Durumu
Şirket hisselerinin mal paylaşımındaki durumu, şirketin ne zaman ve nasıl kurulduğuna veya hisselerin ne zaman ve nasıl edinildiğine göre değişir:
- Evlilik birliği içinde kurulan veya edinilen şirket hisseleri: Eğer bir şirket evlilik birliği devam ederken kurulmuşsa veya hisseleri evlilik birliği içinde (karşılığı verilerek) edinilmişse, bu hisseler kural olarak edinilmiş mal sayılır ve paylaşıma tabidir. Değerlemesi, Bölüm 3’te açıklandığı gibi uzman bilirkişilerce yapılır.
- Evlilik öncesi kurulan veya miras/bağış yoluyla edinilen şirket hisseleri: Eğer şirket eşlerden birine evlilik öncesinden aitse veya evlilik sırasında miras ya da bağış yoluyla intikal etmişse, bu hisseler o eşin kişisel malıdır ve doğrudan paylaşıma tabi değildir. Ancak, bu kişisel mal niteliğindeki şirketin evlilik birliği süresince değerinde bir artış olmuşsa ve diğer eşin bu değer artışına (örneğin, şirkette çalışarak, şirkete sermaye koyarak veya şirketin iş bağlantılarını geliştirerek) bir katkısı olmuşsa, diğer eş bu katkısı oranında değer artış payı talep edebilir. Ayrıca, bu kişisel mal olan şirketten evlilik birliği içinde elde edilen kâr payları (temettüler) edinilmiş mal sayılır ve paylaşıma dahil edilir.
- Eşlerin birlikte kurduğu şirketler: Eğer eşler evlilik birliği içinde birlikte bir şirket kurmuşlarsa ve hisseler her ikisi adına veya birisi adına kayıtlıysa, mal paylaşımında her bir eşin şirketteki payına düşen değer, edinilmiş mallara katılma rejimi kurallarına göre hesaplanır. Bir eş, diğer eşe ait şirket payına yönelik doğrudan bir mülkiyet hakkı iddia edemez; ancak o payın değerinin yarısı üzerinden katılma alacağı veya varsa şirkete yaptığı kişisel mal katkısı nedeniyle değer artış payı talep edebilir.
Borçların Paylaşımı
Evlilik birliği içinde yapılan borçların mal paylaşımındaki durumu, borcun niteliğine göre farklılık gösterir:
- Edinilmiş mallara ilişkin borçlar: Evlilik birliği içinde edinilmiş bir malın alınması, iyileştirilmesi veya korunması için yapılan borçlar (örneğin, ortak konut için çekilen kredi borcu, evin tadilatı için yapılan borçlanma) mal paylaşımında dikkate alınır. Bu tür borçlar, kural olarak o malın değerinden düşülerek veya artık değer hesaplanırken pasif (borç) kalemine yazılarak tasfiyeye dahil edilir.
- Kişisel borçlar: Her eş, kural olarak kendi kişisel borçlarından (örneğin, evlilik öncesinden kalan bir borç, kişisel bir harcama için yapılan borç) kendi kişisel malvarlığıyla sorumludur. Bir eşin kişisel borcu nedeniyle diğer eşin malvarlığına (özellikle kişisel mallarına veya edinilmiş mallardaki payına) başvurulamaz. Boşanmadan sonra da herkes kendi adına olan borçları ödemekle yükümlüdür.
- Eşler arasındaki borçlar: Eşlerin birbirlerine karşı olan borçları, mal rejiminin türünden bağımsız olarak varlığını sürdürür ve muacceliyetini (ödenebilir hale gelmesini) etkilemez. Ancak, TMK m.217’ye göre, bir borcun ifası borçlu eşi evlilik birliğini (veya boşanma sonrası ekonomik durumunu) tehlikeye düşürecek derecede önemli güçlüklere sokacaksa, bu eş hakimden ödeme için süre isteyebilir. Hakim, gerekirse borçlu eşi teminat göstermekle yükümlü tutabilir.
Kadının Çalışmamasının Mal Paylaşımına Etkisi
Edinilmiş mallara katılma rejiminin en önemli özelliklerinden biri, eşlerin evlilik birliğine yaptıkları katkıların sadece parasal (maddi) katkılarla sınırlı olmamasıdır. Kadının (veya erkeğin) evlilik birliği süresince çalışmıyor olması, ev işleriyle meşgul olması, çocukların bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgilenmesi de evlilik birliğine yapılmış değerli bir katkı olarak kabul edilir. Bu tür katkılar, diğer eşin dışarıda çalışarak gelir elde etmesine, kariyer yapmasına ve dolayısıyla mal edinmesine zemin hazırlar ve olanak tanır.
Bu nedenle, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, çalışmayan veya düzenli bir geliri olmayan eş de, evlilik birliği içinde edinilen malların (edinilmiş malların) yarısı üzerinde kural olarak hak sahibidir. Bu durum, rejimin adının “katılma” olmasının bir yansımasıdır; yani eşler, sadece para kazanarak değil, evlilik birliğinin ortak yaşamına ve mutluluğuna her türlü emek, destek ve fedakarlıkla katılırlar ve bu katılımın karşılığını mal paylaşımında alırlar.
Evlilik birliği içinde edinilmesine rağmen, çeşitli nedenlerle (örneğin, eşlerden birinin kredi geçmişinin uygun olmaması, diğer eşten mal kaçırma amacı gütme veya vergi avantajı sağlama düşüncesi gibi) bir malın eşlerden biri veya her ikisi yerine üçüncü bir kişi (örneğin, eşlerden birinin annesi, babası, kardeşi veya bir arkadaşı) adına tescil edilmesi durumları uygulamada zaman zaman görülebilmektedir. Bu tür durumlarda, bu mala yapılan katkıların mal rejimi hükümleri kapsamında doğrudan diğer eşten veya malın adına kayıtlı olduğu üçüncü kişiden talep edilip edilemeyeceği karmaşık bir hukuki sorun teşkil eder. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında (2019/8-805 E., 2022/123 K. sayılı karara konu olan uyuşmazlık) , yerel mahkemenin, dava konusu taşınmazın taraflar adına tapuda kayıtlı olmaması, davalının annesi adına kayıtlı olması sebebiyle mal rejimi tasfiyesi davasını reddettiği, Yargıtay Özel Dairesi’nin ise davanın bir ayın (mülkiyet) davası olmayıp mal rejiminden kaynaklı tasfiye (alacak) davası niteliğinde olduğunu, tapu kaydının malikiyle ilgili sonuçta bir değişiklik talep edilmediğini belirterek kararı bozduğu, ancak yerel mahkemenin bu bozma kararına direndiği görülmektedir. Direnme üzerine Hukuk Genel Kurulu’nun verdiği kararın başlığında “SOMUT OLAYDA ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN MALVARLIĞINA YAPILAN KATKI, KATKI YAPAN EŞ TARAFINDAN MAL REJİMİ HÜKÜMLERİ KAPSAMINDA TALEP EDİLEMEZ” ifadesinin yer alması , bu tür durumlarda mal rejimi hükümlerine dayalı bir alacak talebinin kabul görmeyebileceğine işaret etmektedir. Bu durum, eşlerin malvarlığını güvence altına almak için, evlilik birliği içinde edinilen malların kendi adlarına veya ortak adlarına tescil edilmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Üçüncü kişi adına yapılan tescillerde, mal rejimi tasfiyesi yerine, koşulları varsa, genel hükümlere dayalı davalar (örneğin, sebepsiz zenginleşme davası, muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davası veya alacak davası) açılması gerekebilir ki bu da ispat ve süreç açısından daha zorlu olabilir. Bu durum, özellikle TMK m.229 kapsamında düzenlenen ve mal kaçırma amacıyla eşlerden birinin kendi malını üçüncü kişiye devrettiği hallerden farklıdır; burada mal baştan itibaren üçüncü kişi adına edinilmektedir.
Yargıtay Kararları Işığında Önemli Noktalar
Türk Medeni Kanunu’nda yer alan mal paylaşımına ilişkin hükümlerin yorumlanması ve somut olaylara uygulanması konusunda Yargıtay içtihatları yol gösterici bir rol oynamaktadır. Yargıtay kararları, kanun metinlerinin pratikte nasıl hayata geçirildiğini göstererek hem hukuk uygulayıcıları hem de taraflar için önemli bir kaynak teşkil eder. Aşağıda, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı hususunda çeşitli konularda Yargıtay’ın benimsediği bazı temel ilkeler ve dikkat çeken kararlar özetlenmiştir:
Değerleme Tarihi ve Yöntemleri
- Yargıtay, mal rejiminin tasfiyesinde paylaşıma konu malların değerlemesinde esas alınacak tarihin, kural olarak mal rejiminin sona erdiği tarih olan boşanma davasının açıldığı tarih olduğunu istikrarlı bir şekilde kabul etmektedir. Örneğin, bir Yargıtay kararında, mal rejimi tasfiyesi davalarında yetkili mahkemenin, mal rejiminin boşanma ile sona ermesi halinde boşanma davasındaki yetkili mahkeme olduğu ve uyuşmazlığın gayrimenkulün aynından değil, mal rejimi tasfiyesinden kaynaklandığı belirtilmiştir.
- Ancak, Yargıtay’ın bazı kararlarında, özellikle uzun süren davalarda enflasyonist etkileri bertaraf etmek ve hakkaniyeti sağlamak amacıyla, değer artış payı ve katılma alacağı hesaplamalarında malın tasfiye anındaki (karar tarihine en yakın) güncel (sürüm) değerinin dikkate alınması gerektiğine hükmettiği de görülmektedir. Bu durum, Yargıtay’ın katı kurallar yerine, her olayın özgün koşullarında “hakkaniyet” ilkesini gözeterek adil bir çözüme ulaşma çabasını yansıtır.
- Bireysel emeklilik sisteminde biriken paraların tasfiyesinde, mal rejiminin sona erdiği (boşanma davasının açıldığı) tarihteki iştira bedelinin (sistemden çıkılması halinde alınabilecek tutarın) esas alınması gerektiği Yargıtay tarafından kabul edilmiştir.
- Eğer bir malın alımı için yapılan ödemeler farklı mal rejimi dönemlerine (örneğin, bir kısmı 01.01.2002 öncesi mal ayrılığı rejimi dönemine, bir kısmı ise sonrası edinilmiş mallara katılma rejimi dönemine) yayılıyorsa, tasfiyenin her dönemin kendi yasal kurallarına göre ayrı ayrı hesaplama yapılarak gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mal Kaçırma (Muvazaa) ve Eklenecek Değerler (TMK m.229)
- Yargıtay, eşlerden birinin diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla boşanma davasından kısa bir süre önce veya evlilik birliği içinde yaptığı mal devirlerinin muvazaalı (hileli) olup olmadığını incelerken çeşitli kriterleri dikkate almaktadır. Bu kriterler arasında; devrin boşanma davasına yakın bir zamanda yapılması, satış bedelinin gerçek piyasa değerinin çok altında olması veya hiç bedel ödenmemiş olması, devrin yapıldığı kişiyle devreden eş arasında yakın akrabalık veya arkadaşlık ilişkisi bulunması ve devrin boşanma davasında karşılaşılabilecek tazminat veya mal paylaşımı alacağı riskini bertaraf etme kastıyla yapıldığına dair emarelerin varlığı sayılabilir.
- Eğer bir mal devrinin muvazaalı olduğu, örneğin tanık beyanları, banka kayıtları veya diğer delillerle (satış bedelinin ödenmediğinin ispatı gibi) kanıtlanırsa, Yargıtay bu devrin geçersiz sayılarak, devredilen malın değerinin tasfiye hesabına dahil edilmesine karar verebilmektedir. TMK m.229 da bu tür durumlar için yasal bir zemin oluşturmaktadır.
Alacak Hesaplamaları (Katılma, Değer Artış, Katkı Payı)
- Yargıtay, 01.01.2002 öncesi döneme ilişkin katkı payı alacağı hesaplamalarında, katkı oranının malın dava tarihindeki sürüm değeriyle çarpılması ve alacağa dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini kabul etmektedir. Eşin ölümü halinde katkı payı alacağı hesaplanırken de benzer bir yöntem izlenmekte, ancak mirasçı olan eşin miras payı oranında tereke borcundan (katkı payı alacağından) sorumlu olduğu da dikkate alınmaktadır.
- 01.01.2002 sonrası döneme ilişkin değer artış payı alacağı (TMK m.227) hesaplamalarında ise, malın karar tarihine en yakın güncel (sürüm) değerinin esas alınması ve alacağa karar tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği Yargıtay tarafından belirtilmektedir.
- Katılma alacağı ise, TMK m.236 uyarınca, diğer eşe ait artık değerin yarısı olarak hesaplanır.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı İspat Yükü ve Deliller
- Yargıtay, TMK m.222 uyarınca, bir malın kişisel mal olduğunu iddia eden eşin bu iddiasını ispatla yükümlü olduğunu, aksi takdirde o malın edinilmiş mal kabul edileceği yönündeki yasal karineye uygun kararlar vermektedir.
- Boşanma ve mal paylaşımı davalarında, tanık beyanları, banka kayıtları, tapu kayıtları, sosyal medya içerikleri, mesajlaşma dökümleri, fotoğraflar, video kayıtları gibi hukuka uygun her türlü delilin kullanılabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.
Yargıtay kararları incelendiğinde, kanun hükümlerinin somut olaylara uygulanmasında zaman zaman farklılıklar ve içtihatlarda gelişmeler olabildiği görülmektedir. Özellikle değerleme tarihi, faiz başlangıç anları gibi teknik konularda veya karmaşık malvarlığı yapılarının tasfiyesinde Yargıtay’ın farklı daireleri arasında yorum farklılıkları olabileceği gibi, zaman içinde değişen içtihatlar da söz konusu olabilir. Bu durum, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı sürecinde Yargıtay’ın katı ve şekilci bir uygulama yerine, her bir davanın kendine özgü koşullarını dikkate alarak, temel hukuk ilkeleri ve özellikle “hakkaniyet” ilkesi çerçevesinde adil bir sonuca ulaşma çabasını yansıttığını göstermektedir. Bu dinamizm, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı davalarının sonucunun büyük ölçüde somut olayın özelliklerine, sunulan delillere ve güncel Yargıtay içtihatlarının doğru bir şekilde yorumlanıp uygulanmasına bağlı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, bu tür davalarda uzman bir avukatın güncel Yargıtay içtihatlarını yakından takip etmesi ve müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunması büyük önem taşımaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı, evlilik birliğinin sona ermesinin mali sonuçlarını düzenleyen, hukuki ve teknik bilgi gerektiren, taraflar açısından ise genellikle yıpratıcı ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşılabilmesi, yasal düzenlemelerin doğru anlaşılmasına, delillerin eksiksiz toplanmasına ve sürecin titizlikle takip edilmesine bağlıdır. Bu nedenle İstanbul boşanma avukatı desteğiyle hareket etmek, tarafların hak kaybına uğramasının önüne geçer. Ayrıca tecrübeli bir İstanbul boşanma avukatı, mal paylaşımına ilişkin taleplerin usulüne uygun şekilde ileri sürülmesini sağlayarak sürecin daha adil bir şekilde tamamlanmasına katkı sunar.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Sık Karşılaşılan Sorunlar
Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı davalarında uygulamada sıkça karşılaşılan bazı sorunlar ve bunlara yönelik olası çözüm yolları şunlardır:
- Mal kaçırma girişimleri: Eşlerden birinin, diğer eşin mal rejimi tasfiyesinden doğacak alacağını azaltmak veya ortadan kaldırmak amacıyla boşanma öncesinde veya sırasında malvarlığını başkalarına devretmesi (muvazaalı işlemler) sık rastlanan bir durumdur. Bu tür girişimlere karşı, boşanma davasıyla birlikte veya öncesinde mahkemeden ihtiyati tedbir talep edilerek malların devrinin önlenmesi istenebilir. Ayrıca, TMK m.229 kapsamında bu tür devirlerin tasfiye hesabına eklenecek değer olarak dahil edilmesi veya koşulları varsa genel hükümlere göre tapu iptali ve tescil davası ya da alacak davası açılması mümkündür.
- Kişisel malların ispat zorluğu: Özellikle uzun süren evliliklerde, eşlerin evlilik öncesi sahip oldukları veya evlilik sırasında miras, bağış gibi yollarla edindikleri kişisel malların ve bu malların yerine geçen değerlerin (ikame malların) kişisel mal olduğunun ispatı zorlaşabilmektedir. Bu sorunu aşmak için, kişisel nitelikteki mallara ilişkin her türlü belgenin (tapu senedi, araç ruhsatı, fatura, banka dekontu, veraset ilamı, bağış senedi vb.) evlilik boyunca titizlikle saklanması, mümkünse bu tür malların ve bunlardan elde edilen gelirlerin ayrı hesaplarda tutulması veya ayrı mülkiyet altında bulundurulması faydalı olacaktır.
- Değerleme uyuşmazlıkları: Paylaşıma konu malların değerinin tespiti konusunda taraflar arasında sıklıkla anlaşmazlık çıkmaktadır. Mahkemece atanan bilirkişinin yaptığı değerlemeye itirazlar olabilmektedir. Bu durumda, değerlemenin uzman ve tarafsız bilirkişilerce yapılmasına özen gösterilmesi, bilirkişi raporunun yetersiz veya hatalı olduğu düşünülüyorsa gerekçeli itirazlarda bulunulması, gerekirse alternatif değerleme yöntemlerinin ve emsal değerlerin mahkemeye sunulması önemlidir.
- Uzun dava süreleri ve enflasyonun etkisi: Mal paylaşımı davaları, delillerin toplanması, bilirkişi incelemeleri ve Yargıtay süreçleri nedeniyle uzun sürebilmektedir. Bu durum, özellikle yüksek enflasyon ortamlarında, dava tarihindeki değerler üzerinden hesaplanan alacakların reel olarak erimesine yol açabilir. Bu riski azaltmak için, davanın takibinde aktif rol alınması, gereksiz gecikmelere yol açacak usuli işlemlerden kaçınılması, mümkünse tarafların sulh (anlaşma) yoluyla çözüme ulaşmaları ve değerleme tarihlerinin hakkaniyete uygun belirlenmesi için mahkemeye güçlü hukuki argümanlar sunulması önemlidir.
Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Dikkat Edilmesi Gerekenler
Çekişmeli boşanmada mal paylaşımı sürecinde hak kaybına uğramamak için eşlerin dikkat etmesi gereken bazı önemli hususlar bulunmaktadır:
- Evlilik birliği kurulurken veya devam ederken, edinilen malvarlıklarının kaynağı, niteliği (kişisel mi, edinilmiş mi olduğu) ve kimin adına kayıtlı olduğu konusunda şeffaf ve bilinçli olunmalıdır.
- Özellikle eşler arasında önemli malvarlığı farklılıkları varsa, ikinci evlilikler söz konusuysa veya bir eşin aileden gelen önemli bir malvarlığı bulunuyorsa, evlilik sözleşmesi yaparak yasal mal rejimi dışında bir mal rejimini (örneğin, mal ayrılığı rejimi) seçmeyi veya yasal mal rejiminde bazı değişiklikler yapmayı (örneğin, kişisel malların gelirlerinin de kişisel mal sayılacağını kararlaştırmak gibi) düşünmek faydalı olabilir.
- Tüm önemli finansal işlemlerin, mal edinimlerinin, borçlanmaların ve yapılan katkıların yazılı belgelerle (fatura, sözleşme, banka dekontu, senet vb.) kayıt altına alınması, ileride çıkabilecek uyuşmazlıklarda ispat kolaylığı sağlayacaktır.
- Boşanma süreci başladığında veya boşanma ihtimali belirdiğinde, vakit kaybetmeden mal paylaşımı konusunda uzman bir aile hukuku avukatından hukuki danışmanlık ve temsil hizmeti almak, hakların korunması açısından hayati öneme sahiptir.
- Mal paylaşımı davası açmak için boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren başlayan 10 yıllık zamanaşımı süresinin kaçırılmamasına dikkat edilmelidir.
- Eğer boşanma anlaşmalı olarak gerçekleşiyorsa ve taraflar mal paylaşımı konusunda da anlaşmışlarsa, anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımına ilişkin hükümlerin net, açık, tereddüde yer vermeyecek ve icra edilebilir şekilde yazılmasına özen gösterilmelidir. Eğer bir haktan feragat ediliyorsa, bu feragatin de açık ve net bir şekilde protokolde belirtilmesi gerekir.
Sonuç olarak, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı, Türk Medeni Kanunu’nun ve Yargıtay içtihatlarının ışığında yürütülen, detaylı hukuki bilgi, doğru strateji ve titiz bir çalışma gerektiren karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte tarafların haklarını tam olarak anlayabilmeleri, olası riskleri öngörebilmeleri ve adil bir sonuca ulaşabilmeleri için sürecin en başından itibaren doğru adımları atmaları ve profesyonel hukuki yardım almaları kritik bir öneme sahiptir. Her somut olayın kendine özgü koşulları olduğundan, çekişmeli boşanmada mal paylaşımı sürecinde genel bilgilere dayanarak hareket etmek yerine, kişisel durumunuza uygun bir hukuki değerlendirme yapılması esastır.