Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması

Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması

Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılmasının Tanımı

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 199. maddesi ile düzenlenen önemli bir hukuki müessesedir. Bu kavram, evlilik birliği devam ederken, eşlerden birinin talebi üzerine mahkeme kararıyla diğer eşin belirli malvarlıkları üzerindeki hukuki işlem yapma yeteneğine getirilen bir kısıtlamayı ifade eder. Bu kısıtlama genellikle, söz konusu malvarlıklarıyla ilgili geçerli bir hukuki işlem yapılabilmesi için diğer eşin rızasının alınmasını zorunlu kılar. Bu yasal mekanizmanın temel amacı, aile birliğinin ekonomik bütünlüğünü ve refahını korumak ve evlilikten doğan mali yükümlülüklerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesini temin etmektir. Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, genel olarak kabul gören sözleşme serbestisi prensibine ve her eşin yasal sınırlar çerçevesinde kendi malvarlığını yönetme ve üzerinde tasarrufta bulunma hakkına getirilen önemli bir istisnadır.  

Bu hukuki düzenlemenin varlığı, mülkiyet üzerindeki bireysel özerklik ile evlilik birliği içindeki eşlerin ortak sorumluluğu arasındaki hassas dengeyi açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle ailenin ekonomik istikrarı söz konusu olduğunda, yasa koyucu, belirli ve haklı nedenlerin varlığı halinde bu dengeyi evlilik birliğinin menfaatleri lehine değiştirebilmektedir. Bir eşin sorumsuz veya kötü niyetli eylemleri bu istikrarı ciddi şekilde tehdit ettiğinde, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması yoluyla yapılan yargısal müdahale, yasanın evlilik içindeki ekonomik karşılıklı bağımlılığı ve dayanışmayı ne kadar önemsediğinin somut bir göstergesidir. Ayrıca, günümüzde kumar bağımlılığı, kontrolsüz ve aşırı harcama alışkanlıkları gibi finansal sorunların modern evliliklerde giderek artan bir sıklıkta görülmesi , bu önemli yasal çarenin toplumsal önemini ve güncelliğini daha da artırmaktadır. Toplumda kredi kullanımının yaygınlaşması, çevrimiçi kumar platformlarına kolay erişim ve değişken yatırım piyasaları gibi çeşitli etkenler, bir eşin düşüncesiz ve kontrolsüz finansal davranışlarının tüm aile ekonomisini geri dönülemez bir şekilde tehlikeye atabileceği durumların sayısını maalesef artırabilmektedir. İşte tam da bu bağlamda, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, aileleri bu tür ciddi risklerden korumak ve mağduriyetleri önlemek için hayati bir hukuki araç olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 199

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması konusundaki en temel ve birincil yasal dayanak, kuşkusuz 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 199. maddesidir. Bu madde, açıkça mahkemeye, diğer eşin haklı ve gerekçeli talebi üzerine bir eşin belirli malvarlıkları üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlama yetkisi vermektedir. Ancak, bu önemli yetkinin kullanılabilmesi için kanun koyucu, ailenin ekonomik varlığının korunmasının veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesinin somut olarak gerektiği ölçüde bir sınırlama getirmiştir. Madde metni ayrıca, hakime bu tür hassas durumlarda ailenin menfaatlerini korumak için gerekli her türlü önlemi alma konusunda geniş bir takdir yetkisi tanımakta ve eğer söz konusu kısıtlama taşınmaz bir mülkiyeti (örneğin ev, arsa, işyeri gibi) ilgilendiriyorsa, bu hukuki durumun derhal tapu siciline resmi olarak şerh edilmesini zorunlu kılmaktadır.  

TMK’nın 199. maddesinin açık metninde yer alan “gerektirdiği ölçüde” ifadesi, hukukumuzun temel ilkelerinden biri olan orantılılık ilkesinin en belirgin ve somut örneklerinden biridir. Bu temel ilkeye göre, mahkeme tarafından verilecek olan eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, yalnızca ailenin ekonomik refahını koruma veya evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlama gibi meşru hedeflere ulaşmak için gerçekten gerekli olduğu ölçüde uygulanmalıdır. Başka bir deyişle, mahkemenin bu konudaki müdahalesi her zaman ölçülü olmalı ve eşin temel haklarını ve özgürlüklerini, yalnızca ailenin hayati menfaatlerini korumak için kesinlikle zorunlu olduğu kadar ve en az düzeyde sınırlandırmalıdır. Bu orantılılık ilkesi, Türk hukuk sisteminin vazgeçilmez bir parçası olup, yargısal içtihatlarda ve doktrinde de sürekli olarak vurgulanmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2008/16201 Esas ve 2009/19869 Karar sayılı ilamında da açıkça belirtildiği üzere, her türlü sınırlandırma, ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli ve orantılı olmalıdır.  

TMK’nın 199. maddesi, Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi ile birlikte ve bu maddeyle yakın bir ilişki içinde değerlendirilmelidir. TMK’nın 193. maddesi, kanunda aksi yönde açık bir hüküm bulunmadıkça, evli eşlerden her birinin diğer eş ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi serbestçe yapabileceği yönünde genel ve temel bir kural ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, TMK’nın 199. maddesi, bu genel prensibe getirilmiş çok önemli ve özel bir istisna teşkil etmektedir. Bu istisna, aile birliğinin korunması gibi hayati bir amaç söz konusu olduğunda, bireysel özerklik ve serbest irade ilkesinin belirli durumlarda nasıl geri plana atılabileceğini açıkça göstermektedir. Bu iki madde arasındaki bu hassas etkileşim, Türk Aile Hukuku’nda korunması gereken çok önemli bir dengeyi ortaya koymaktadır. Yasa koyucu, bir yandan bireylerin kendi hukuki ehliyetlerini ve serbestçe tasarruf yetkilerini korurken, diğer yandan ailevi menfaatlerin gerektirdiği zorunlu durumlarda bu ehliyet ve yetkilere belirli ve sınırlı kısıtlamalar getirilmesinin mümkün olduğunu kabul etmektedir.  

Tarihsel bağlamda bakıldığında , eski Medeni Kanun’da (EMK m. 169 ve Eski MK m. 154) eşlerin hukuki ehliyetleri ve belirli hukuki işlemler için yargısal onay gerekliliği konusunda mevcut düzenlemelerden farklı hükümler bulunmaktaydı. Mevcut Türk Medeni Kanunu, aile hukuku alanında eşler arasındaki hukuki konularda daha fazla eşitlik ve bireysel özerklik yönünde önemli bir değişimi temsil etmektedir. TMK’nın 199. maddesi, genel ve sürekli bir denetim mekanizması olmaktan ziyade, somut olarak gösterilebilir bir ihtiyaca ve tehlikeye dayanan, belirli ve sınırlı bir müdahale aracıdır. Bu tarihsel gelişim, evlilik birliği içinde bireylere daha fazla bireysel özerklik ve sorumluluk tanıma yönündeki genel eğilimi açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, TMK’nın 199. maddesi altındaki eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, geniş ve keyfi bir yargısal gözetim gerekliliği yerine, ailenin ekonomik istikrarını ciddi şekilde tehdit eden somut ve inandırıcı koşullar mevcut olduğunda başvurulabilecek özel ve dikkatlice tanımlanmış bir istisnadır. Bu evrim, evlilik birliği içinde bireylerin güçlenmesine yönelik modern bir felsefi değişimi yansıtırken, aynı zamanda paylaşılan ekonomik kaynakların potansiyel kötüye kullanımına karşı da önemli güvenceler sunmaktadır.  

Kısıtlama Nedenleri: Aile Varlığını Koruma ve Mali Yükümlülükleri Sağlama

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının temel ve yegane nedenleri, öncelikle aile varlığının korunması ve ikinci olarak da evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesinin sağlanmasıdır.  

Aile varlığının korunması gerekçesi, özellikle bir eşin aşırı ve kontrolsüz harcama alışkanlıkları, kumar veya bahis oyunlarına olan düşkünlüğü, yüksek riskli ve spekülatif yatırımlar yapma eğilimi veya kötü niyetli bir şekilde mal kaçırma girişimleri gibi eylemlerinin aile ekonomisini önemli ölçüde ve geri dönülemez bir şekilde tehdit ettiği durumlarda geçerli olmaktadır. Bu ekonomik tehdidin, ailenin mevcut ve gelecekteki ekonomik refahına ciddi ve telafisi güç zararlar verme olasılığı taşıması gerekmektedir. Bu tür durumlara örnek olarak, eşin sorumsuz ve aşırı harcama alışkanlıkları, aileye ait ortak fonlarla yüksek risk içeren ve spekülatif projelere bilinçsizce girişmesi veya evlilik birliği içinde edinilmiş olan malvarlığını kötü niyetli bir şekilde azaltma veya kaçırma niyetiyle hareket etmesi sayılabilir. Aile varlığının bu şekilde ciddi bir tehdit altında olduğuna dair inandırıcı kanıt sunma yükümlülüğü, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebinde bulunan davacı eşe aittir. Mahkeme, davacı eş tarafından sunulan tüm delilleri dikkatlice değerlendirerek, bu ekonomik tehdidin varlığını somut ve inandırıcı bir şekilde tespit etmelidir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/505 Esas ve 2023/2098 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, eşin mal kaçırma girişimleri halinde eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı verilebilir.  

Aile varlığının tehdit altında olduğunu kanıtlamak için gerekli olan hukuki eşik, “ciddi ve yakın tehlike”nin mutlak olarak ispatlanması şeklinde katı bir standart olmaktan ziyade, mahkemeye “inandırıcı kanıtlar” sunulmasıdır. Mahkeme, somut olayın tüm koşullarını ve davacı eş tarafından sunulan kanıtların güvenilirliğini ve tutarlılığını titizlikle dikkate alacaktır. Bu durum, potansiyel ekonomik zararın önemli ve hissedilir olması gerektiği anlamına gelirken, bu zararın fiilen gerçekleşmesini beklemek yerine, gerçek, somut ve inandırıcı bir riskin mahkemeye yeterli delillerle gösterilmesinin yeterli olduğunu işaret etmektedir. “İnandırıcı kanıtlar” vurgusu, diğer eşin sorumsuz ve zararlı finansal davranışlarına dair somut belgeler, banka kayıtları, tanık ifadeleri gibi inandırıcı deliller sunmanın hayati önemini açıkça ortaya koymaktadır.  

Evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlanması gerekçesi ise, bir eşin aile giderlerine düzenli olarak katkıda bulunma, ortak faturaları zamanında ödeme veya müşterek çocukların temel ihtiyaçlarını karşılama gibi temel mali sorumluluklarını sürekli olarak ihmal ettiği durumlarda söz konusu olmaktadır. Bu durum, bir eşin evlilik birliğinin ortak giderlerine katılma yükümlülüğünü haklı bir neden olmaksızın yerine getirmemesi veya mahkeme tarafından kesinleşmiş bir kararla hükmedilen nafaka veya çocuk destek ödemelerini düzenli olarak yapmaması gibi tipik durumları içerebilir. Mevcut mali yükümlülükleri yerine getirmemenin yanı sıra, gelecekteki mali sorumluluklardan kaçınmaya yönelik açık eylemler, örneğin olası bir nafaka yükümlülüğünden kurtulmak amacıyla malvarlığını üçüncü kişilere devretmek gibi kötü niyetli durumlar da eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması için geçerli bir gerekçe oluşturabilir.  

Mali yükümlülükleri yerine getirmeme durumu, her zaman kötü niyet veya art niyet gerektirmemektedir. Basit bir ihmal, mali durumu yönetmede açık bir yetersizlik veya öngörülemeyen mali zorluklar da, eğer ailenin ekonomik refahını olumsuz yönde etkiliyorsa, mahkeme tarafından eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı almak için yeterli bir gerekçe olarak kabul edilebilir. Buradaki temel odak noktası, eşin eylemlerinin (veya eylemsizliğinin) ailenin mali istikrarı üzerindeki gerçek ve somut etkisidir. Mali sorumlulukları yerine getirmeme durumu, sorumsuzluk, kötü mali yönetim veya hatta gerçek ve geçici mali zorluklardan kaynaklansa bile, eğer ailenin temel ihtiyaçlarını karşılama veya zorunlu mali taahhütlerini yerine getirme yeteneğini ciddi şekilde tehlikeye atıyorsa, diğer eşin ailenin ortak menfaatlerini korumak amacıyla yasal müdahale talep etme hakkı doğmaktadır. Bu durum, yasanın evlilik birliği içindeki mali sorumsuzluğun ve ihmalin pratik sonuçlarına verdiği önemi açıkça vurgulamaktadır.  

Kısıtlama Kararı Alma Süreci

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması için talepte bulunmak isteyen eş, yetkili Aile Mahkemesi’ne usulüne uygun bir dava açmak zorundadır. Yetkili mahkeme genellikle eşlerden herhangi birinin yasal yerleşim yeri mahkemesidir. Eğer eşlerin yerleşim yerleri farklı ise ve her ikisi de aynı konuda önlem alınmasını talep etmişse, ilk istemde bulunan eşin yerleşim yeri mahkemesi yetkili olacaktır.  

Resmi bir yasal başvuru zorunluluğu, eşin tasarruf yetkisi gibi temel bir hakkın sınırlandırılmasının ne kadar ciddi bir konu olduğunu ve bu nedenle yargısal denetim ile belirli usul güvenceleri gerektirdiğini açıkça göstermektedir. Yasal süreç, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararını alma yetkisinin, tarafsız ve bağımsız bir yargı organı olan Aile Mahkemesi tarafından, her iki tarafın da sunduğu delilleri ve hukuki argümanları dikkatlice değerlendirdikten sonra verilmesini sağlamaktadır. Bu zorunlu usuli güvence, keyfi veya tek taraflı sınırlamaların önüne geçerek, yasanın adil ve hakkaniyetli bir şekilde uygulanmasını temin etmektedir. Aile Mahkemesi’nin bu sürece dahil olması, bu tür davaların aile hukuku alanında özel bir uzmanlık ve hassasiyet gerektirdiğini de açıkça ortaya koymaktadır.  

Mahkemeye sunulacak olan başvuru dilekçesi (dava dilekçesi), talepte bulunan ve hakkında kısıtlama istenen eşler hakkında detaylı kimlik bilgilerini, evliliğin tarihi ve yerini, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebini destekleyen somut olayların ve inandırıcı delillerin açık ve eksiksiz bir açıklamasını ve kısıtlamanın talep edildiği belirli malvarlıklarını (örneğin, tapu bilgileri, banka hesap numaraları vb.) içermelidir. Başvuru dilekçesine ek olarak, evlilik cüzdanının onaylı bir sureti ve kısıtlama talebini destekleyen delillerin asılları veya noter onaylı kopyaları (örneğin, banka hesap özetleri, kredi kartı ekstreleri, borçlanma kayıtları, sorumsuz harcamaları gösteren belgeler, kumar veya bahis oyunlarına ilişkin kayıtlar vb.) gibi destekleyici belgeler de mutlaka sunulmalıdır. Ayrıca, görgü tanıklarının ifadeleri de mahkemeye delil olarak sunulabilir.  

Detaylı bilgi ve somut delil sunma zorunluluğu, davacı eşin, TMK’nın 199. maddesinde açıkça belirtilen yasal gerekçelere dayanarak eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının gerçekten gerekli olduğunu mahkemeye inandırıcı bir şekilde kanıtlama yükümlülüğünü vurgulamaktadır. Hukuk sistemimiz, bir iddiada bulunan tarafın bu iddiasını yeterli ve inandırıcı kanıtlarla desteklemesini temel bir prensip olarak kabul etmektedir. Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması bağlamında, talepte bulunan eş, mahkemeye, diğer eşin ya ailenin ekonomik varlığına gerçek ve ciddi bir tehdit oluşturduğunu ya da evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerini haklı bir neden olmaksızın açıkça yerine getirmediğini gösteren ikna edici bir dava sunmalıdır. Bu delil sunma gerekliliği, mahkeme kararının sadece soyut iddialara, şüphelere veya varsayımlara değil, somut olgusal temellere dayanmasını sağlamaktadır.  

Mahkeme, davacı eş tarafından sunulan tüm delilleri dikkatlice değerlendirecek ve nihai kararını vermeden önce her iki eşin de ifadelerini alma hakkına sahiptir. Hakim, somut olayın özelliklerine göre TMK’nın 199. maddesinde açıkça tanımlanan eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması koşullarının mevcut olup olmadığını titizlikle değerlendirecektir. Eğer mahkeme, kısıtlama talebini haklı bulursa, vereceği kararda kısıtlamaya tabi olacak belirli malvarlıklarını (örneğin, ada ve parsel numarası belirtilerek taşınmazlar, banka hesap numaraları belirtilerek banka hesapları vb.) açıkça ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtecektir. Kanun koyucu, tüm malvarlıkları üzerinde genel ve soyut bir kısıtlama kararının verilmesini açıkça yasaklamıştır. Verilecek olan eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, somut olayda tespit edilen risk veya yerine getirilmeyen mali yükümlülüklerle her zaman orantılı olmalıdır.  

Hakim, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebini kabul edip etmeme ve eğer kabul ederse kısıtlamanın kapsamını belirleme konusunda geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Bu durum, bu tür davaların kendine özgü olgusal niteliğini ve her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiğini açıkça vurgulamaktadır. Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin her bir dava, kendine özgü gerçeklere ve mahkemeye sunulan delillere dayanmaktadır. Hakimin temel rolü, bu bireysel koşulları büyük bir dikkat ve titizlikle değerlendirmek ve TMK’nın 199. maddesinin temel yasal ilkelerini adil ve hakkaniyetli bir karar vermek için uygulamaktır. Bu geniş takdir yetkisi, mahkemenin verilecek olan hukuki çareyi her davanın özel ve somut durumuna göre en uygun şekilde uyarlamasını sağlayarak, kısıtlamanın ne çok geniş ve orantısız ne de amacına ulaşamayacak kadar dar olmamasını temin etmektedir.  

Kısıtlamanın Kapsamı ve Uygulanması

Mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, taşınmazlar (konut, arsa, işyeri gibi), taşınırlar (motorlu araç, tekne gibi), banka mevduat hesapları ve şirket hisseleri gibi çok çeşitli malvarlığı türlerini kapsayabilmektedir. Mahkeme kararı, kısıtlamaya tabi olacak belirli malvarlıklarını (örneğin, tapu kayıtları, banka hesap numaraları gibi) açık ve kesin bir şekilde tanımlamalıdır. Bir tür malvarlığı (örneğin, aile konutu) üzerindeki bir kısıtlama kararı, aksi yönde açık bir mahkeme kararı bulunmadıkça, otomatik olarak diğer malvarlıklarını (örneğin, eşin sahip olduğu bir işyeri) kapsamamaktadır.  

Çok çeşitli malvarlığı türleri üzerinde eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının mümkün olması, yasanın ailenin ekonomik refahını farklı servet biçimleri üzerinden kapsamlı bir şekilde koruma amacını açıkça göstermektedir. Yasa koyucu, aile servetinin sadece tek bir biçimde değil, çeşitli şekillerde (gayrimenkul, menkul, nakit vb.) tutulabileceği gerçeğini ve zarar verme potansiyelinin bu farklı varlık kategorilerinde de mevcut olabileceğini kabul etmektedir. Kısıtlamanın hem taşınmazlar, hem taşınırlar, hem banka hesapları hem de diğer finansal araçlar için geçerli olmasına olanak tanıyarak, yasal çerçeve, bir eşin sorumsuz veya kötü niyetli eylemlerinin ailenin ekonomik güvenliğini tehlikeye atabileceği çeşitli ve öngörülemeyen durumlara karşı esnek ve etkili bir hukuki araç sunmaktadır.  

Eğer mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı taşınmaz bir mülkiyeti (örneğin, ev, arsa, işyeri gibi) ilgilendiriyorsa, mahkeme re’sen (kendiliğinden) bu durumun derhal ilgili tapu siciline resmi olarak şerh edilmesine karar verecektir. Bu tapu şerhi, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin, diğer eşin açık ve yazılı rızası olmadan söz konusu mülkiyeti tek başına elden çıkarmasını (satmasını, bağışlamasını vb.) hukuken engelleyerek, kısıtlama kararının aleni hale gelmesini ve üçüncü kişilere karşı da etkili olmasını sağlamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/2293 Esas ve 2012/9437 Karar sayılı ilamında da açıkça belirtildiği üzere, hakim, taşınmaz üzerindeki eşin tasarruf yetkisini kaldırırsa, re’sen durumun tapu kütüğüne şerhedilmesine karar verir.  

Taşınmazlar üzerindeki eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının zorunlu olarak tapuya şerh edilmesi, hem talepte bulunan eşin hem de tüm ailenin menfaatlerini etkin bir şekilde koruyarak güçlü bir yasal güvence sağlamaktadır. Tapu sicili, ülkemizdeki tüm taşınmazların mülkiyet haklarının ve bu haklar üzerindeki her türlü kısıtlama veya yükümlülüğün kamuya açık ve güvenilir bir kaydıdır. Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının tapu siciline şerh edilmesiyle, yasa koyucu şeffaflığı ve hukuki güvenliği temin eder ve eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin mahkeme kararını kötü niyetli bir şekilde gizlice mülkiyeti habersiz bir üçüncü şahsa satarak veya başka bir şekilde devrederek aşmasını etkili bir şekilde önler. Bu hukuki mekanizma, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını talep eden eş için yüksek düzeyde bir güvenlik ve hukuki kesinlik sağlamaktadır.  

Mahkeme, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının etkinliğini tam olarak sağlamak amacıyla, banka hesaplarını geçici olarak dondurmak veya taşınır malları (örneğin, değerli ziynet eşyaları, antika eserler) veya kıymetli evrakları (örneğin, hisse senedi, tahvil) mahkemenin veya güvenilir üçüncü bir kişinin gözetimine vermek gibi diğer gerekli ve uygun önlemleri de alabilmektedir. Ayrıca, mahkeme, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin diğer eşin açık rızası olmadan daha fazla borçlanmasını veya kredi kartı kullanmasını da geçici olarak yasaklayabilmektedir.  

Mahkemenin sadece diğer eşin rızasını şart koşmanın ötesinde, somut olayın özelliklerine göre çeşitli ek önlemler uygulama konusunda geniş bir yetkiye sahip olması, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının ailenin mali menfaatlerini etkin bir şekilde korumada ne kadar kararlı bir yaklaşım sergilediğini açıkça göstermektedir. Sadece diğer eşin rızasının şart koşulmasının, potansiyel finansal zararı her zaman tam olarak önlemek için yeterli olmayabileceği gerçeğini kabul eden yasa koyucu, mahkemeye daha proaktif ve etkili adımlar atma yetkisi vermiştir. Banka hesaplarını dondurmak, taşınır malları güven altına almak ve kredi kullanımını kısıtlamak, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının etkinliğini artırmak için başvurulabilecek bu tür önemli önlemlere somut örneklerdir. Bu geniş yetki, mahkemenin eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının uygulanmasını her davanın kendine özgü koşullarına göre en uygun şekilde uyarlamasını sağlayarak, kararın pratik etkinliğini en üst düzeye çıkarmaktadır.  

Kısıtlamanın Hukuki Etkileri ve Sonuçları

Mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı resmi olarak yürürlüğe girdiğinde, eşin tasarruf yetkisi sınırlandırılan eş, diğer eşin açık veya örtülü rızası (icazet) olmadan mahkeme kararında belirtilen malvarlıkları ile ilgili herhangi bir hukuki işlemi (örneğin, satış, bağış, rehin vb.) gerçekleştiremez. Bu rıza, söz konusu hukuki işlemden önce veya sonra verilebilir. Ancak, taşınmaz mülkiyetinin devri gibi bazı önemli hukuki işlemler için rızanın belirli bir şekilde (örneğin, noter tasdikli yazılı şekilde) olması gerekebilir.  

Diğer eşin rızasının alınması zorunluluğu, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını talep eden eşe, ailenin ortak mali durumunu olumsuz yönde etkileyebilecek hukuki işlemleri etkin bir şekilde kontrol etme yetkisi vermektedir. Bu durum, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının en temel ve doğrudan hukuki etkisidir. Sınırlandırmayı talep eden eşin rızasını zorunlu kılarak, yasa koyucu, mahkeme kararında belirtilen malvarlıklarıyla ilgili her türlü önemli hukuki işlemin ancak her iki eşin ortak kararıyla gerçekleştirilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu önemli düzenleme, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin ailenin ekonomik menfaatlerine zarar verecek şekilde tek taraflı ve düşüncesizce hareket etmesini önemli ölçüde önler ve diğer eşe kendi ve ailesinin mali refahını koruması için etkili bir hukuki mekanizma sunar.  

Gerekli rıza alınmadan eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eş tarafından gerçekleştirilen hukuki işlemler, hukukumuzda “askıda hükümsüz” olarak kabul edilmektedir. Bu hukuki durum, söz konusu işlemin geçerliliği için diğer eşin onayına ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Eğer rızayı vermesi gereken eş sonradan açıkça onayını (icazetini) verirse, askıda hükümsüz olan işlem, yapıldığı andan itibaren geçerli hale gelir. Ancak, rızayı vermesi gereken eş onayını vermeyi haklı bir nedenle reddederse, askıda hükümsüz olan işlem başlangıçtan itibaren geçersiz sayılır ve hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.  

Rıza olmadan yapılan işlemlerin “askıda hükümsüzlüğü” ilkesi, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin tek taraflı ve yetkisiz eylemlerine karşı güçlü bir caydırıcı etki yaratır ve diğer eşin mahkeme kararında belirtilen malvarlıklarının elden çıkarılması konusunda nihai karar verme yetkisine sahip olmasını temin eder. Bu önemli hukuki sonuç, gerekli rıza alınana kadar işlemin geçerliliği konusundaki belirsizlik nedeniyle, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin yetkisiz bir şekilde hareket etmesini önemli ölçüde zorlaştırır. Potansiyel alıcılar veya diğer üçüncü kişiler, gerekli rıza alınana kadar işlemin hukuki geçerliliğinden tam olarak emin olamayacakları için, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşle doğrudan işlem yapmaktan genellikle çekinebilirler. Bu hukuki mekanizma, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını talep eden eşin menfaatlerini, mahkeme kararında belirtilen malvarlıklarını içeren herhangi bir önemli hukuki işlemin nihai sonucu üzerinde etkili bir kontrol sağlayarak etkin bir şekilde korur.  

Taşınır mallar (örneğin, araç, ziynet eşyası) için eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı tapu sicili gibi aleni bir sicile tescil edilmemiş olsa bile, üçüncü kişilerin iyi niyeti (yani, kısıtlama kararından haberdar olmamaları durumu), kısıtlamadan haberdar oldukları veya somut olayın koşulları gereği haberdar olmaları gerektiği durumlarda hukuk tarafından korunmayabilir. Ancak, taşınmazlar için durum farklıdır; tapu siciline yapılan resmi şerh, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararını tüm üçüncü kişilere karşı açıkça bildirir ve hukuki sonuçlarını doğurmasını sağlar. Eğer tescilli bir taşınmazla ilgili bir hukuki işlem gerekli rıza alınmadan tamamlanırsa, rıza göstermeyen eş, tapu sicilinin gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle tapu sicilinin düzeltilmesi için yetkili mahkemede dava açabilir (tapu sicilinin düzeltilmesi davası).  

Yasa koyucu, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması konusunda, bir yandan ailenin ekonomik menfaatlerinin etkin bir şekilde korunması amacını güderken, diğer yandan üçüncü kişilerle yapılan hukuki işlemlerde hukuki güvenlik ve kesinlik ihtiyacı arasında hassas bir denge kurmayı amaçlamaktadır. Taşınmazlar için tapu siciline yapılan şerh, açık ve kesin bir hukuki koruma sağlarken, taşınırlar için tescil zorunluluğu olmasa bile, kötü niyetli olan veya eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararından haberdar olan üçüncü kişiler için olumsuz hukuki sonuçlar doğurabileceği öngörülmektedir. Hukuki çerçeve, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşle, bu sınırlamadan habersiz bir şekilde işlem yapabilecek iyi niyetli üçüncü kişileri korumanın önemini kabul etmektedir. Ancak, aynı zamanda eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin mahkeme kararını kötü niyetli üçüncü kişilerle işbirliği yaparak aşmasını da engellemeyi amaçlamaktadır. Kötü niyet veya bilme durumuyla ilgili bu özel hüküm, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararından haberdar olan kişilerin, gerekli rıza alınmadan yapılan bir hukuki işlemden hukuka aykırı bir şekilde faydalanmasını engelleyerek, bu önemli yasal çarenin etkinliğini daha da güçlendirmektedir.  

Kısıtlama Kararının Kaldırılması

Mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin veya başlangıçta kısıtlamayı talep eden eşin mahkemeye yapacağı resmi bir talep üzerine kaldırılabilir. Mahkeme, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararını haklı kılan temel koşullar ortadan kalkmışsa (örneğin, ekonomik tehdit geçmişse, mali yükümlülükler yerine getirilmişse) söz konusu kısıtlama kararını kaldıracaktır. Bu duruma örnek olarak, eşin tasarruf yetkisi kısıtlanan eşin sorumlu ve düzenli mali davranışlar sergilemeye başlaması, yerine getirilmeyen mali yükümlülüklerin tamamen çözümlenmesi veya müşterek çocukların reşit olması ve eğitimlerini tamamlaması gibi durumlar verilebilir.  

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının bu geçici niteliği, söz konusu kısıtlamanın yalnızca ailenin ekonomik menfaatlerini korumak için gerçekten gerekli olduğu süre boyunca yürürlükte kalmasını ve altta yatan riskler veya sorunlar kalıcı olarak çözüldüğünde kaldırılmasına olanak tanımasını sağlamaktadır. Başka bir deyişle, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması, kalıcı bir ceza veya sürekli bir kısıtlama olarak tasarlanmamıştır. Bu hukuki çarenin temel amacı, belirli bir ekonomik tehdidi veya mali sorunu ele almak ve ortadan kaldırmaktır. Bu tehdit azaldığında veya sorun tamamen çözüldüğünde, eşin kendi malvarlığı üzerindeki tam kontrolünü yeniden kazanması hukuken uygun ve gereklidir. Bu geçicilik ilkesi, yasal müdahalenin her zaman devam eden koruma ihtiyacı ile orantılı olmasını ve gereksiz yere uzamasını engellemektedir.  

Mahkeme, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararını kaldırmadan önce, ilk kısıtlama kararının verilmesine neden olan temel gerekçeleri ve mevcut güncel koşulları dikkatlice değerlendirecektir. Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararını kaldırma kararı nihayetinde, mahkemeye sunulan tüm delillere ve somut olayın özelliklerine dayanarak hakimin takdirine bağlıdır.  

Yargıtay Kararlarının Analizi

Yüksek mahkeme olan Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu çok sayıda karar, TMK’nın 199. maddesinin temel amacının aile birliğinin ekonomik refahını en üst düzeyde korumak ve evlilikten doğan mali yükümlülüklerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak olduğunu sürekli olarak ve açıkça vurgulamaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararları, ancak ailenin ekonomik varlığı somut bir risk altında olduğunda veya bir eş mali sorumluluklarını haklı bir neden olmaksızın yerine getiremediğinde haklı ve yerinde görülmektedir. Yargıtay’ın 22.07.2023 tarihli kararında da benzer şekilde, ailenin ekonomik varlığının korunması ve mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi hallerinde eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasının mümkün olduğu açıkça ifade edilmiştir.  

Yargıtay kararları, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebini desteklemek için somut, inandırıcı ve yeterli deliller sunmanın hayati önemini ve genel, soyut ve dayanaksız iddiaların mahkeme tarafından kabul görmeyeceğini açıkça belirtmektedir. Ayrıca, Yargıtay içtihatlarına göre, mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, hangi belirli malvarlıklarını kapsadığını açık, kesin ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtmelidir. Genel, soyut ve hangi malvarlıklarını kapsadığı belirsiz olan kısıtlama kararları Yargıtay tarafından hukuka aykırı bulunarak bozulmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da isabetli olarak belirtildiği üzere; sınırlandırmanın hangi malvarlıklarına ilişkin olduğu somut olarak gösterilmeksizin genel ve soyut nitelikte eşin tasarruf yetkisi kısıtlamasına gidilemez.  

Yargıtay kararları, mahkeme tarafından somut olayda uygulanan her türlü eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararının, tespit edilen riskin boyutu ve ailenin menfaatlerini koruma amacına uygun, ölçülü ve orantılı olması gerektiğini de açıkça vurgulamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2008/16201 Esas ve 2009/19869 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, her iki halde de yasa, sınırlandırmanın ölçülü olmasını aramıştır. Ölçülülük, sınırlandırma ile ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlandırmanın gerekli ve orantılı olmasını gerekli kılar.  

Yargıtay, eşlerden birinin kumar bağımlılığı, sorumsuz ve aşırı harcama alışkanlıkları, devam eden bir boşanma davası sırasında mal kaçırma girişimleri ve aile giderlerine düzenli olarak katkıda bulunmama gibi haklı ve inandırıcı nedenlerin varlığı halinde verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararlarını genellikle onamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/505 Esas ve 2023/2098 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, eşin mal kaçırma girişimleri halinde eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı verilebilir. Söz konusu malvarlığının “edinilmiş mal” olması, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı için bir ön koşul değildir. Yargıtay’a göre, odak noktası her zaman malvarlığının hukuki niteliğinden bağımsız olarak ailenin ekonomik refahına yönelik mevcut tehdittir.  

Yargıtay’ın bu konudaki tutarlı ve yerleşik içtihatları, TMK’nın 199. maddesinin doğru bir şekilde yorumlanması ve uygulanması konusunda hukuk uygulayıcıları için değerli bir rehberlik sunarak, aile hukukunun bu hassas alanında bir dereceye kadar öngörülebilirlik ve hukuki kesinlik sağlamaktadır. Yüksek Mahkeme’nin bu önemli yasal hükümle ilgili vermiş olduğu çok sayıda karar, yargının bu konuya ne kadar önem verdiğini ve çeşitli somut olay senaryolarında bu hükmün kapsamını ve uygulanmasını netleştirmeye çalıştığını açıkça göstermektedir. Hukuk profesyonelleri, bu emsal niteliğindeki Yargıtay kararlarını dikkatlice analiz ederek, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması davalarında mahkemelerin hangi temel yasal ilkeleri ve standartları uygulayacağı hakkında daha derin ve kapsamlı bir anlayış kazanabilirler.  

Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması Sonuç

Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması, Türk Aile Hukuku’nda ailenin ekonomik refahını korumak ve evlilik birliğinden doğan mali yükümlülüklerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla özenle tasarlanmış hayati bir hukuki araçtır. Bu hukuki müessese, kişisel malvarlığını serbestçe yönetme ve üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma konusundaki temel bireysel özerklik ilkesine karşı dikkatlice dengelenmiş ve sınırları açıkça çizilmiş bir istisnayı temsil etmektedir. Bu önemli hukuki çarenin uygulanması, resmi bir mahkeme sürecini, talepte bulunan eş tarafından inandırıcı ve yeterli delillerin sunulmasını ve TMK’nın 199. maddesinde açıkça belirtilen yasal koşulların somut olayda gerçekleştiğine dair bir yargısal kararı zorunlu kılmaktadır. Mahkeme tarafından somut olayda uygulanan her türlü eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı, her zaman tespit edilen riskin boyutu ve ailenin menfaatlerini koruma amacına uygun, ölçülü ve orantılı olmalı ve hangi belirli malvarlıklarını kapsadığı mahkeme kararında açık ve kesin bir şekilde belirtilmelidir. Yargıtay’ın bu konudaki yerleşik içtihatları, bu önemli yasal hükmün doğru bir şekilde yorumlanması ve uygulanması konusunda hukuk uygulayıcıları için hayati bir rehberlik sunmaktadır.

Bu önemli hukuki mekanizma, evlilik birliği içinde mali sorumluluk, şeffaflık ve dürüstlüğün ne kadar önemli olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Eşlerinin mali yönetimindeki olası risklere veya kötü niyetli davranışlara karşı savunmasız kalabilecek eşler için önemli bir güvence sağlamaktadır. Bu hukuki çarenin varlığı, Türkiye’deki aileler için daha fazla mali güvenlik, istikrar ve huzura önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Hukuk profesyonellerinin, TMK’nın 199. maddesi ile ilgili en son Yargıtay kararlarını ve güncel hukuki gelişmeleri yakından takip etmeleri, bu alandaki uygulamanın güncel ve doğru bir şekilde anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması için yetkili mahkemeye başvurmayı düşünen veya böyle bir taleple karşı karşıya kalan bireylerin, bu hukuki sürecin karmaşıklığı içinde doğru bir şekilde yol almak ve kendi haklarını en iyi şekilde korumak için deneyimli bir İstanbul Boşanma Avukatından veya uzman bir aile hukuku avukatından profesyonel hukuki yardım almaları şiddetle tavsiye edilmektedir. Unutulmamalıdır ki, aile hukuku alanındaki her türlü hukuki süreçte uzman bir İstanbul Boşanma Avukatının rehberliği, hak kayıplarının önlenmesi ve adil bir sonuca ulaşılması açısından hayati öneme sahiptir.

Eşin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması Sık Sorulan Sorular

Eşin tasarruf yetkisi nedir?

Eşin tasarruf yetkisi, evlilik birliği içinde eşlerden her birinin kendi malvarlığı üzerinde hukuki işlem yapabilme, bu malvarlığını yönetme, kullanma ve üzerinde tasarrufta bulunma yetkisidir. Ancak, bu yetki kanunla veya mahkeme kararıyla belirli durumlarda sınırlandırılabilir.  

Eşin tasarruf yetkisi hangi durumlarda sınırlandırılabilir?

Eşin tasarruf yetkisi, Türk Medeni Kanunu’nun 199. maddesi uyarınca, ailenin ekonomik varlığının korunması gerektiği durumlarda veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesinin zorunlu olduğu hallerde mahkeme kararıyla sınırlandırılabilir. Örneğin, eşin aşırı harcamaları, kumar bağımlılığı veya mal kaçırma girişimleri gibi durumlarda bu yola başvurulabilir.  

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması için nereye başvurulur?

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebiyle yetkili Aile Mahkemesi’ne dava açmak gerekmektedir. Yetkili mahkeme genellikle eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesidir.  

Eşin tasarruf yetkisi kısıtlandığında ne olur?

Eşin tasarruf yetkisi mahkeme kararıyla kısıtlandığında, kısıtlanan eş mahkeme kararında belirtilen malvarlıkları üzerinde diğer eşin rızası olmadan hukuki işlem yapamaz hale gelir. Yapılan rızasız işlemler askıda hükümsüz kabul edilir.  

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı ne kadar sürer?

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı süresiz değildir. Kısıtlamayı gerektiren şartlar ortadan kalktığında, kısıtlanan eşin veya diğer eşin talebi üzerine mahkeme kararıyla kaldırılabilir.  

Eşin tüm malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlandırılabilir mi?

Hayır, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı sadece mahkeme tarafından belirlenen belirli malvarlıkları için geçerlidir. Eşin tüm malvarlığı üzerinde genel bir kısıtlama kararı verilemez.  

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı tapuya şerh edilir mi?

Eğer eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararı taşınmaz bir mülkiyeti (örneğin, ev, arsa) ilgilendiriyorsa, mahkeme re’sen bu durumun tapu siciline şerh edilmesine karar verir. Bu şerh, kısıtlamanın üçüncü kişilere karşı da etkili olmasını sağlar.  

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararına itiraz edilebilir mi?

Evet, mahkeme tarafından verilen eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması kararına karşı yasal süreler içinde itiraz (kanun yollarına başvurma) mümkündür. Bu süreçte bir avukattan hukuki destek almak önemlidir.

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması boşanma davası açmak için bir sebep midir?

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması talebi ve kararı, evlilik birliğinin korunmasına yönelik bir önlemdir ve doğrudan boşanma davası açmak için bir sebep teşkil etmeyebilir. Ancak, eşin sorumsuz mali davranışları evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olabilir ve bu durumda boşanma davası açılabilir.

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması konusunda daha fazla bilgi almak için kiminle iletişime geçmeliyim?

Eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması ve ilgili hukuki süreçler hakkında daha detaylı bilgi almak için deneyimli bir aile hukuku avukatına veya bir İstanbul Boşanma Avukatına başvurmanız en doğru yol olacaktır. Bir avukat, size özel durumunuzu değerlendirerek gerekli hukuki danışmanlığı sağlayabilir.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.