Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat

Boşanma davaları, bireylerin özel hayatlarını, mali durumlarını ve çocuklarla ilişkilerini derinden etkileyen, son derece hassas ve önemli hukuki süreçlerdir. Bu süreçlerin adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde yürütülmesi, tarafların temel haklarının korunmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu hakların başında ise Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve bu hakkın ayrılmaz bir parçası olan hukuki dinlenilme hakkı (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.27) gelmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının en temel gerekliliklerinden biri, tarafların yargılamadan usulüne uygun bir şekilde haberdar edilmesidir. İşte bu noktada, tebligat müessesesi hayati bir rol oynamaktadır. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat, taraflardan birinin yargılamadan haberdar olamamasına, savunma hakkını kullanamamasına ve neticede geri dönülmez hak kayıplarına uğramasına yol açabilen ciddi bir usul hatasıdır.  

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın varlığı, sadece şekli bir eksiklikten öte, adil yargılanma hakkının özünü zedeleyen bir durum olarak kabul edilmelidir. Zira HMK m.27 uyarınca hukuki dinlenilme hakkı; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını ve mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içerir. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat yapılması, bu hakkın ilk ve en temel unsuru olan “bilgilenme hakkını” ortadan kaldırarak, diğer unsurların da kullanılmasını imkansız hale getirebilir. Bu nedenle Yargıtay, birçok kararında usulsüz tebligatı başlı başına bir bozma sebebi olarak kabul etmektedir.  

Bu makalede, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat kavramı, 7201 sayılı Tebligat Kanunu, HMK ve Yargıtay içtihatları ışığında kapsamlı bir şekilde incelenecektir. Tebligatın tanımı ve önemi, usulsüz tebligatın ne anlama geldiği, boşanma davalarına özgü usulsüzlük halleri, bu durumun hukuki sonuçları ve tarafların başvurabileceği hukuki yollar detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Tebligatın Hukuk Sistemindeki Yeri ve Önemi

Tebligat, hukuki anlamda, yetkili merciler tarafından, hukuki bir işlemden veya yargılamadan etkilenmesi muhtemel olan kişilerin, bu işlem veya yargılamadan usulüne uygun bir şekilde haberdar edilmesi sürecidir. Tebligatın temel amacı, kişilere kendilerini ilgilendiren hukuki durumlar hakkında bilgi vermek, bu sayede haklarını zamanında ve etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamak ve hukuki güvenliği temin etmektir. Tebligat işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelikler ile HMK gibi diğer usul kanunlarındaki hükümlere göre yürütülür. HMK m.438, genel olarak tebligat işlemlerinde Tebligat Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtir.  

Tebligatın iki temel unsuru bulunmaktadır: tebliğ edilecek evrak (örneğin dava dilekçesi, duruşma günü bildirimi, karar) ve tebligatın yapıldığını belgeleyen tebliğ mazbatası. Tebliğ mazbatası, tebligatın usulüne uygun yapılıp yapılmadığının tespitinde esas alınan resmi bir belgedir ve aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2023/192, K.2023/374 sayılı yakın tarihli bir kararı, bu noktada önemli bir tespitte bulunmuştur: PTT’nin web sitesinde yer alan gönderi takip kayıtları “bilgi amaçlı” olup, resmi belge niteliğindeki “tebliğ mazbatası” karşısında bu kayıtlara itibar edilemez. Bu durum, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat iddiasında bulunan bir tarafın, iddiasını ispatlarken öncelikle tebliğ mazbatasındaki bilgilere ve usulsüzlüklere odaklanması gerektiğini, PTT kayıtlarının ise ancak destekleyici veya mazbatadaki bir şüpheyi aydınlatıcı ikincil bir delil olabileceğini göstermektedir. Tebligat memurunun düzenlediği mazbatanın doğruluğuna verilen bu yüksek önem, resmi kaydın ancak yine güçlü bir resmi belge veya kesin kanıtla çürütülebileceği anlamına gelir.  

Tebligatın en önemli hukuki sonuçlarından biri, birçok hukuki sürenin (örneğin, davaya cevap verme süresi, itiraz süresi, kanun yoluna başvuru süresi) işlemeye başlamasına neden olmasıdır. Bu nedenle, tebligatın usulüne uygun ve zamanında yapılması, yargılamanın adil, düzenli ve makul sürede sonuçlandırılması için vazgeçilmez bir şarttır. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat, bu sürelerin hiç işlememesine veya yanlış zamanda işlemeye başlamasına yol açarak ciddi hak kayıplarına neden olabilir.  

Usulsüz Tebligat Nedir?

Usulsüz tebligat, en genel tanımıyla, Tebligat Kanunu ve ilgili mevzuatta öngörülen usul ve esaslara aykırı olarak yapılan tebligattır. Bu aykırılık, tebligatın yapıldığı kişi, yer veya zaman açısından ortaya çıkabilir. Örneğin, tebligatın yanlış kişiye teslim edilmesi, yanlış adrese gönderilmesi veya tebliğ mazbatasında bulunması gereken zorunlu bilgilerin eksik olması gibi durumlar usulsüz tebligata yol açar.  

Ancak, her usulsüz tebligat doğrudan geçersiz sayılmaz. Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca, “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.”. Bu hüküm, şekli eksikliklere rağmen muhatabın fiilen bilgi sahibi olmasını esas alarak, hukuki süreçlerin gereksiz yere aksamasını önlemeyi amaçlar. Dolayısıyla, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat yapılmış olsa dahi, davalı eşin bu tebligattan haberdar olduğunu beyan etmesi veya bu durumun başka delillerle ispatlanması halinde, tebligat öğrenme tarihinde yapılmış sayılır ve hukuki sonuçlarını doğurur.  

“Öğrenme” (muttali olma) fiili, subjektif bir durumu ifade eder. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat gibi çekişmeli ve taraflar arasında husumetin yüksek olduğu durumlarda, muhatabın tebligatı gerçekte ne zaman öğrendiğinin tespiti zorluk arz edebilir. Muhatap, “Ben şu tarihte öğrendim” şeklinde bir beyanda bulunduğunda, bunun aksini, yani daha önceki bir tarihte öğrendiğini iddia eden tarafın, bu iddiasını güçlü delillerle, tercihen yazılı belgelerle ispatlaması gerekebilir. Sadece sözlü beyanlar veya dolaylı çıkarımlar, muhatabın açık beyanı karşısında yetersiz kalabilir. Bu durum, özellikle hak düşürücü sürelerin ve zamanaşımı sürelerinin ne zaman işlemeye başlayacağının belirlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Mahkemeler, öğrenme tarihini tespit ederken, somut olayın özelliklerini, tarafların dürüstlük kuralına uygun davranıp davranmadığını ve hakkın kötüye kullanılması teşkil edecek şekilde geç öğrenme beyanlarının olup olmadığını da dikkate alacaktır.  

Usulsüz tebligat ile “tebligat yokluğu” kavramlarını da birbirine karıştırmamak gerekir. Tebligat yokluğu, tebligat işleminin ya hiç yapılmamış olması ya da tebligatın temel unsurları olan yazılı bildirim ve belgelendirme gibi unsurların bulunmaması anlamına gelir. Tebligat yokluğu halinde, tebligatın hukuken varlığından söz edilemez ve herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz; öğrenme ile geçerli hale gelmesi de mümkün değildir. Oysa usulsüz tebligatta, bir tebligat işlemi yapılmıştır ancak kanuni usullere uyulmamıştır ve yukarıda belirtildiği gibi öğrenme ile geçerlilik kazanma potansiyeli taşır.  

Boşanma Davalarında Karşılaşılan Tipik Usulsüz Tebligat Halleri ve Yargıtay İçtihatları

Boşanma davaları, tarafların hayatında önemli değişikliklere yol açtığından, tebligat işlemlerinin titizlikle yapılması büyük önem taşır. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat, sıkça karşılaşılan ve ciddi sonuçlar doğurabilen bir sorundur. Aşağıda, boşanma davalarında tipik olarak görülen usulsüz tebligat halleri Yargıtay kararları ışığında incelenecektir.

Adres Hataları: MERNİS Adresine Yapılan Tebligatlar ve Fiili Durum

Tebligat Kanunu m.10 uyarınca tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır (Tebligat Kanunu m.10/2).  

Ancak, MERNİS adresine yapılan tebligatın her durumda geçerli olacağı düşünülmemelidir. Özellikle Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat açısından kritik bir durum, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin E.2012/24610, K.2013/11285 sayılı kararıyla açıklığa kavuşmuştur. Bu karara göre, davacı eşin, davalı eşin müşterek konutu (aynı zamanda MERNİS adresi olan) terk ettiğini dava dilekçesinde bildirmesi ve bu durumun zabıta araştırması gibi yollarla da teyit edilmesi halinde, davalının MERNİS adresine yapılan tebligat usulsüz sayılacaktır. Yargıtay, bu durumda MERNİS adresine yapılan tebligatın, davalının hukuki dinlenilme hakkını (HMK m.27) ihlal edeceğini ve kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi sonucunu doğuracağını vurgulamıştır. MERNİS adresinin “bilinirliği” bir karine olsa da, bu karinenin aksi, özellikle davacının bilgisi ve fiili durum (evin terk edildiği beyanı, tanık anlatımları, resmi araştırmalar) ile ispatlanabilir. Mahkemeler, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat iddialarını incelerken, sadece MERNİS kaydına değil, aynı zamanda davacının bilgisine ve somut olayın özelliklerine de bakmakla yükümlüdür. Aksi takdirde, kötü niyetli bir eşin, diğer eşin haberi olmaksızın boşanma kararı alabilmesinin önü açılmış olur. Bu, Tebligat Kanunu’nun lafzı ile adil yargılanma hakkının ruhu arasında bir denge kurulması gerektiğini ve Yargıtay’ın bu dengeyi genellikle HMK m.27 lehine kurduğunu göstermektedir.  

MERNİS adresi olsa dahi, muhatabın o adreste hiç oturmamış veya sürekli olarak ayrılmış olması durumunda ise Tebligat Kanunu m.21 hükümlerine göre işlem yapılması gerekecektir.  

Yetkisiz Kişilere Yapılan Tebligatlar

Tebligat kural olarak muhatabın bizzat kendisine yapılır. Ancak, muhatabın adresinde bulunamaması halinde, Tebligat Kanunu m.16 uyarınca, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine tebligat yapılabilir. Bu durumda dahi bazı şartların varlığı aranır:  

  • Tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunup bulunmadığını ve geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığını araştırmalıdır. Yargıtay, muhatabın adreste olup olmadığı net bir şekilde tespit edilmeden aynı konutta oturan eşe yapılan tebligatı usulsüz kabul etmiştir.  
  • Tebligatı alan kişinin, muhatap ile aynı konutta “sürekli olarak” yaşıyor olması gerekir. Komşuya, bina görevlisine, apartman yöneticisine veya muhatabın evine geçici olarak misafir gelmiş bir kişiye yapılan tebligat usulsüzdür.  
  • Tebligatı alan kişinin, görünüşü itibarıyla 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerekir (Tebligat Kanunu m.22).  

Asker kişilere (Tebligat Kanunu m.14) , tutuklu ve hükümlülere (Tebligat Kanunu m.19) ve tüzel kişilere yapılacak tebligatlarda da kanunda özel usuller öngörülmüştür. Örneğin, tüzel kişilere tebligat, yetkili temsilcilerine, onların bulunmaması halinde ise işyerindeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Yargıtay, şirket bekçisine, yetkili bir kişinin olup olmadığı araştırılmadan ve bu durum tebliğ evrakına şerh edilmeden yapılan tebligatı usulsüz bulmuştur. Bu kurallara uyulmaması, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat sonucunu doğurabilir.  

Tebligat Kanunu Madde 21 Uygulamasındaki Hatalar

Tebligat Kanunu m.21, muhatabın veya adına tebligat yapılabilecek kişilerden hiçbirinin gösterilen adreste bulunamaması veya tebellüğden imtina etmesi hallerinde izlenecek prosedürü düzenler. Bu durumda tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtarına veya ihtiyar heyeti azasından birine yahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Ayrıca, keyfiyetin en yakın komşulardan birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilmesi gerekir.  

Yargıtay, m.21 uygulamasında şekil şartlarına titizlikle uyulmasını aramaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2017/2-2210, K.2019/483 sayılı emsal kararında, muhatabın adreste bulunmadığı bilgisini veren komşunun açık kimliğinin tebliğ mazbatasına yazılmaması ve bu durumun tebligat memurunun soyut beyanından ibaret kalması nedeniyle yapılan tebligatı usulsüz saymıştır. Bu karar, tebligat memurunun m.21 kapsamındaki araştırma yükümlülüğünü (adreste bulunmama sebebinin sorulması, beyanda bulunanın kimlik ve sıfatının tespiti vb.) eksiksiz yerine getirmesi gerektiğini, aksi takdirde Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın gündeme geleceğini açıkça ortaya koymaktadır. Benzer şekilde, adreste bulunmama sebebinin tebliğ mazbatasına hiç yazılmaması da Yargıtay tarafından usulsüzlük olarak kabul edilmiştir. Bu titizlik, tebligatın amacının sadece bir evrak teslimi olmamasından, muhatabın hukuki süreçten tam ve doğru şekilde haberdar edilmesini sağlamak olmasından kaynaklanmaktadır. Şekil şartları, bu amacın gerçekleşip gerçekleşmediğinin objektif bir denetimini sağlar ve keyfiliği önleyerek hukuki güvenliği artırır. Bu durum, tebligat memurlarının büyük bir sorumluluk taşıdığını ve yapacakları en küçük bir hatanın tüm yargılamayı etkileyebileceğini göstermektedir.  

Vekile Tebligat Kuralının İhlali

Avukatlık Kanunu m.41 ve Tebligat Kanunu m.11 uyarınca, vekil (avukat) ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur. Asile (davanın tarafına) yapılan tebligat, bu kurala aykırılık teşkil eder ve usulsüzdür. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat hallerinden biri de, taraflardan birinin avukatı olmasına rağmen tebligatın doğrudan kendisine yapılmasıdır. Böyle bir durumda, asilin tebligatı öğrenmiş olması hali dışında, yapılan tebligat hukuki sonuç doğurmaz.  

Tebliğ Mazbatasındaki Eksiklikler ve PTT Kayıtlarının Delil Değeri

Tebliğ mazbatası, tebligatın usulüne uygun yapıldığının en önemli delilidir ve belirli unsurları içermesi zorunludur. Mazbatadaki eksiklikler veya yanlışlıklar tebligatın usulsüzlüğüne yol açabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E.2023/192, K.2023/374 sayılı kararı, PTT’nin web sitesi kayıtlarının bilgi amaçlı olduğunu ve resmi belge niteliğindeki tebliğ mazbatası karşısında bu kayıtlara itibar edilemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Bu karar, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın ispatında tebliğ mazbatasının merkezi rolünü ve PTT kayıtlarının ikincil niteliğini bir kez daha teyit etmiştir.  

Karar (Esas/Karar No, Tarih, Daire/Kurul)Usulsüzlük Sebebi (Özet)Sonuç/Değerlendirmeİlgili Kanun Maddesi
Yargıtay 2. HD, E.2012/24610, K.2013/11285, T. 24.04.2013 Davacının, davalının evi terk ettiğini bildirmesine rağmen, ortak MERNİS adresine (davacının da adresi olan) yapılan tebligat. Zabıta araştırmasıyla davalının o adreste yaşamadığı belirlenmiş.Tebligat usulsüzdür. Davalının hukuki dinlenilme hakkı (HMK m.27) ihlal edilmiştir.Teb. K. m.10/2, HMK m.27
Yargıtay HGK, E.2017/2-2210, K.2019/483, T. 18.04.2019 Muhatabın adreste bulunmadığı bilgisini veren komşunun açık kimliğinin tebliğ mazbatasına yazılmaması, tebligat memurunun soyut beyanına dayanılması.Tebligat usulsüzdür. Tebligat memurunun araştırma yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmemiştir.Teb. K. m.21/1
Yargıtay HGK, E.2023/192, K.2023/374, T. 26.04.2023 PTT web sitesi kayıtlarının, resmi belge niteliğindeki tebliğ mazbatası karşısında delil olarak kabul edilmesi.PTT kayıtları bilgi amaçlıdır, tebliğ mazbatası esastır. PTT kayıtlarına dayanılarak mazbatanın aksi ispatlanamaz (somut olayda).Teb. K. (Genel)
Yargıtay 12. HD, E.2012/8760, K.2012/24211, T. 10.07.2012 Vekil ile takip edilen işte (satış ilanı) tebligatın vekil yerine asile yapılması.Tebligat usulsüzdür. Bu durum tek başına ihalenin feshi sebebidir.Teb. K. m.11, Av. K. m.41
Yargıtay 12. HD, E.2021/5658, K.2021/6800, T. 22.06.2021 Muhatabın adreste bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin, aynı konutta oturduğu iddia edilen (ancak sürekli oturup oturmadığı belirsiz) eşe yapılan tebligat.Tebligat usulsüzdür. Teb. K. m.16’nın şartları oluşmamıştır.Teb. K. m.16
SenaryoHatalı (Usulsüz) UygulamaDoğru (Usule Uygun) UygulamaDayanak (Kanun Maddesi/Yargıtay Kararı)
Davalı eş, MERNİS’te ortak görünen adresten ayrılmış ve davacı bu durumu biliyor.Davacının bildiği halde MERNİS adresine Teb. K. m.21/2’ye göre tebligat yapılması.Davalının fiilen oturduğu yeni adresin araştırılması, bulunamazsa ilanen tebligat gibi diğer usullere başvurulması. Davacının beyanı ve zabıta araştırması dikkate alınmalı.Yargıtay 2. HD, E.2012/24610
Tebliğ memuru muhatabı adreste bulamıyor ve komşudan “dışarıda” bilgisini alıyor.Komşunun kimliğini ve beyanını tam olarak tespit etmeden, sadece “komşu beyanına göre dışarıda” şerhiyle muhtara tebliğ.Komşunun adı, soyadı ve sıfatı (veya imzadan imtina ediyorsa bu durum) mazbataya yazılmalı, imzası alınmalı. Detaylı araştırma yapılmalı.Yargıtay HGK, E.2017/2-2210
Muhatap yerine, görünüşte 18 yaşından küçük veya ehliyetsiz birine tebligat yapılıyor.Yaş ve ehliyet durumu dikkate alınmadan tebligatın yapılması.Tebligatı alacak kişinin görünüş itibarıyla 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz ehliyetsiz olmaması gerekir. Aksi halde tebligat yapılamaz.Teb. K. m.22
Boşanma davasında davalının avukatı var.Dava dilekçesinin veya diğer evrakların doğrudan davalı asile tebliğ edilmesi.Tüm tebligatların davalının avukatına (vekile) yapılması.Teb. K. m.11, Av. K. m.41
Adreste kimse yok, tebligat muhtara bırakılıyor ancak kapıya ihbarname yapıştırılmıyor veya komşuya haber verilmiyor.Sadece muhtara teslim edilip, diğer işlemlerin (ihbarname, komşuya bildirim) eksik yapılması.Tebliğ evrakı muhtara teslim edilmeli, kapıya ihbarname yapıştırılmalı ve durum komşuya/yöneticiye/kapıcıya bildirilmelidir.Teb. K. m.21/1

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın Hukuki Sonuçları

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın varlığı, yargılamanın seyri ve tarafların hakları üzerinde derin etkiler yaratır. Bu sonuçlar, tebligatın geçerliliğinden başlayarak, hukuki süreler, temel yargılama hakları ve hatta kararın kesinleşmesi ile fer’i taleplere kadar uzanabilir.

Usulsüz Tebligatın Geçerlilik Durumu: Muhatabın Öğrenmesi (Tebligat Kanunu m.32)

Daha önce de değinildiği gibi, Tebligat Kanunu m.32 uyarınca, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş (öğrenmiş) ise muteber sayılır. Bu durumda, muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarih, resmi tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Bu hüküm, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın mutlak butlanla (kesin geçersizlikle) sakat olmadığı, öğrenme ile sağlık kazanabileceği anlamına gelir. Ancak, öğrenme iddiasının ve tarihinin ispatı, özellikle karşı tarafın daha erken bir öğrenme tarihi iddia etmesi durumunda, önemli bir hukuki sorun teşkil edebilir.  

Hukuki Sürelere Etkisi

Usulsüz bir tebligat, muhatap tarafından öğrenilmediği sürece, tebligata bağlı olan hukuki süreler (örneğin, boşanma davasına cevap süresi, delil bildirme süresi, istinaf veya temyiz başvuru süresi) işlemeye başlamaz. Süreler, ancak muhatabın tebliği öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu durum, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın fark edilmesi halinde, kaçırıldığı düşünülen sürelerin aslında hiç başlamamış olabileceği veya yeniden başlayabileceği anlamına gelir. Bu, hak kaybını önlemek adına kritik bir noktadır.  

Adil Yargılanma Hakkı ve Hukuki Dinlenilme Hakkının (HMK m.27) İhlali Sonucu “Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat”ın Vahameti

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın en vahim sonucu, Anayasa ile güvence altına alınmış adil yargılanma hakkı ve bu hakkın temel bir unsuru olan HMK m.27’de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesidir. HMK m.27 uyarınca bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.  

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat, kişinin;

  • Aleyhine açılan boşanma davasından haberdar olmasını (bilgilenme hakkı) engeller.  
  • Savunma yapmasını, iddia ve delillerini sunmasını (açıklama ve ispat hakkı) imkansız hale getirir.  
  • Sonuç olarak, mahkemenin tüm iddia ve savunmaları adil bir şekilde değerlendirerek karar vermesini engeller.

Anayasa Mahkemesi de birçok kararında, mahkemeye erişim hakkının engellenmesinin veya anlamsız hale getirilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal edeceğini belirtmiştir. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat sonucu davadan haberdar olamayan bir kişinin durumu tam da budur. Bu nedenle Yargıtay, usulüne uygun tebligat yapılmadan yargılamaya devam edilerek karar verilmesini sıklıkla bozma sebebi saymaktadır.  

Yoklukta Verilen Kararlar ve Savunma Hakkının Zedelenmesi

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın en sık rastlanan ve en ağır sonuçlarından biri, davalının yokluğunda yargılama yapılması ve karar verilmesidir. Davalıya usulüne uygun bir tebligat yapılmadan, yani hukuki dinlenilme hakkı (HMK m.27) sağlanmadan yokluğunda yargılama yapılıp aleyhine hüküm kurulması, savunma hakkının açıkça zedelenmesi anlamına gelir. Böyle bir durumda verilen boşanma kararı, hukuken sakattır ve iptali için çeşitli yollara başvurulabilir.  

Boşanma Kararının Kesinleşmesi ve Fer’i Taleplere (Velayet, Nafaka, Mal Paylaşımı) Etkisi

Boşanma davalarında, boşanmanın yanı sıra velayet, nafaka (tedbir, iştirak, yoksulluk), maddi ve manevi tazminat ile mal rejiminin tasfiyesi gibi fer’i talepler de karara bağlanır veya boşanma kararının kesinleşmesine bağlı olarak ayrıca görülür. Yargıtay kararlarına göre, boşanma davasında yapılan kusur belirlemesi, bu fer’i taleplerin (özellikle tazminat ve yoksulluk nafakası) sonucunu doğrudan etkilemektedir.  

Eğer bir Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat nedeniyle ana boşanma kararı hukuken sakatlanmışsa (örneğin, davalının hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiş, savunma yapamamış ve kusur durumu tek taraflı iddialara göre belirlenmişse), bu sakatlık kaçınılmaz olarak kararın fer’i sonuçlarına da sirayet edecektir. Çünkü fer’i talepler, hukuken geçerli ve adil bir yargılama sonucu verilmiş bir boşanma kararına dayanmalıdır. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat ile yoklukta verilip kesinleşen bir boşanma kararı, sonradan yargılamanın iadesi gibi yollarla iptal edilirse veya bozulursa, bu karara dayanılarak hükmedilen velayet, nafaka, tazminat veya mal paylaşımına ilişkin düzenlemeler de hukuki dayanaktan yoksun kalır ve yeniden değerlendirilmeleri gerekir. Bu durum, taraflar için büyük bir hukuki belirsizlik, ek dava ve masraf yükü anlamına gelebilir. Bu zincirleme etki, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın sadece davanın bir tarafının usuli bir hakkını ihlal etmekle kalmayıp, çocukların üstün yararı, malvarlığı hakları gibi çok önemli ve kamu düzenini de ilgilendiren konuları derinden etkileyebileceğini göstermektedir.

Usulsüz Tebligata Karşı Hukuki Başvuru Yolları

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat ile karşılaşan tarafın, hak kayıplarını önlemek ve hukuki durumunu düzeltmek için başvurabileceği çeşitli yollar bulunmaktadır. Bu yollar, usulsüzlüğün öğrenildiği aşamaya ve kararın kesinleşip kesinleşmediğine göre farklılık gösterebilir.

Usulsüz Tebligat Şikayeti: Merci, Süre ve Usulü

Tebligatın usulsüz olduğunu düşünen muhatap, bu durumu tebligatı çıkaran mercie (örneğin, boşanma davasının görüldüğü Aile Mahkemesi’ne veya bir icra takibi söz konusu ise ilgili icra dairesine) bildirmelidir. Bu bildirim, genellikle bir dilekçe ile yapılır ve usulsüzlüğe ilişkin deliller sunulur.  

İcra ve İflas Kanunu (İİK) kapsamındaki tebligatlarda, usulsüz tebligat şikayeti, öğrenme tarihinden itibaren 7 gün içinde icra mahkemesine yapılır (İİK m.16). Ancak, eğer usulsüz tebligat sonucu yapılan işlem kamu düzenine ilişkin ise, bu 7 günlük süre aranmayabilir ve süresiz şikayet hakkı doğabilir.  

Önemle belirtmek gerekir ki, mahkemeler veya icra daireleri, tebligatın usulsüzlüğünü kural olarak re’sen (kendiliğinden) incelemez; ilgili tarafın bu usulsüzlüğü açıkça ileri sürmesi ve ispatlaması gerekir. Usulsüz tebligat şikayeti üzerine verilen icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kararın kesinleşmesi gerekmez.  

Yargılamanın İadesi (HMK m.374-381): “Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat”ın Yargılamanın İadesi Sebebi Olup Olmadığı

Kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olan yargılamanın iadesi, HMK m.374−381 arasında düzenlenmiştir. HMK m.375’te yargılamanın iadesi sebepleri sınırlı (tahdidi) olarak sayılmıştır ve bu sebepler arasında “usulsüz tebligat” açıkça yer almamaktadır.  

Ancak, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat nedeniyle bir tarafın yargılamadan hiç haberdar olmaması, savunma hakkını kullanamaması ve hukuki dinlenilme hakkının (HMK m.27) ağır bir şekilde ihlal edilmesi durumunda, yargılamanın iadesi yoluna başvurulup başvurulamayacağı önemli bir tartışma konusudur. Yargıtay içtihatlarında ve doktrinde, bu tür ağır hak ihlallerinin HMK m.375’te sayılan diğer sebeplere (örneğin, m.375/1−c: “Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması” veya m.375/1−h: “Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması”) kıyasen uygulanarak veya HMK m.27 ihlalinin kendisinin yargılamanın iadesini gerektirecek ağırlıkta bir usul hatası olduğu kabul edilerek bu yola gidilebileceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Özellikle, davacının, davalının gerçek adresini bildiği halde mahkemeye kasıtlı olarak yanlış adres bildirmesi ve bu yolla Boşanma Davasında Usulsüz Tebligata sebebiyet vermesi, HMK m.375/1−h kapsamında “hileli davranış” olarak değerlendirilerek yargılamanın iadesi sebebi sayılabilir.  

Bu durum, yargılamanın iadesi yolunun “usulsüz tebligat” için doğrudan bir mekanizma olmasa da, yol açtığı temel hak ihlalleri üzerinden dolaylı olarak başvurulabilecek bir yol olduğunu göstermektedir. Ancak, bu durumda yargılamanın iadesi talebinin gerekçelendirilmesi daha karmaşık olabilir ve ispat yükü ağırlaşabilir. Usulsüz tebligatın kendisi değil, onun doğurduğu ve HMK m.375’teki bir sebebe uyan sonuçlar (örneğin, hile, savunma hakkının tamamen ortadan kalkması nedeniyle adeta vekilsiz/temsilcisiz yargılanmış olma durumu) ispatlanmalıdır.

Yargılamanın iadesi talebinde bulunma süreleri HMK m.377’de düzenlenmiştir. Buna göre, iade sebebinin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde yargılamanın iadesi talep edilebilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı iade talepleri için ise farklı bir süre öngörülmüştür.  

Usulsüz tebligat durumunda “eski hale getirme” (HMK m.95 vd.) yoluna başvurulması genellikle mümkün değildir. Zira usulsüz tebligatta, muhatap öğreninceye kadar süreler ya hiç işlemeye başlamamış ya da öğrenme ile yeniden başlamış sayılacağından, “elde olmayan sebeplerle sürenin kaçırılması” durumu söz konusu olmaz.  

Sonuç olarak, Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat nedeniyle kesinleşmiş bir kararla karşı karşıya kalan tarafın, süresi içinde yargılamanın iadesi yoluna başvurması, hak arama özgürlüğünün son çarelerinden biri olabilir.

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat Sonuç

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme gibi temel hakları doğrudan etkileyen, bu nedenle son derece ciddiye alınması gereken bir usul sorunudur. Yargılamanın her aşamasında, tebligatın kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak yapılması, tarafların haklarını etkin bir şekilde kullanabilmeleri ve yargılamanın sağlıklı bir şekilde sonuçlanabilmesi için elzemdir.

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın önlenmesi ve olası hak kayıplarının engellenmesi için hem taraflara hem de adli mercilere önemli görevler düşmektedir. Taraflar, adres değişikliklerini zamanında ve doğru bir şekilde ilgili mercilere bildirmekle yükümlüdür (Tebligat Kanunu m.35). Mahkemeler ve tebligat memurları ise, tebligat usullerine titizlikle riayet etmeli, özellikle MERNİS adresine tebligatlarda fiili durumu göz ardı etmemeli ve şüpheli durumlarda gerekli adres araştırmasını özenle yapmalıdır. Yargıtay’ın şekil şartlarına sıkı sıkıya bağlılığı, bu konudaki hassasiyetin bir göstergesidir.  

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat gibi karmaşık ve teknik hukuki sorunlarla karşılaşıldığında, profesyonel hukuki yardım almak hayati önem taşır. Usulsüzlüğün tespiti, hukuki sonuçlarının doğru değerlendirilmesi, hak düşürücü sürelere riayet edilmesi ve etkili hukuki yollara başvurulması, ancak alanında uzman bir avukatın rehberliğinde mümkün olabilir. Bu noktada, özellikle boşanma davaları ve usul hukuku konusunda deneyimli bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak, haklarınızın en iyi şekilde korunmasını sağlayacaktır.

Unutulmamalıdır ki, hukuki süreçlerde bilinçli olmak ve doğru zamanda doğru adımları atmak, olası mağduriyetleri önlemenin en temel yoludur. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligatın sonuçları ağır olabileceğinden, sürecin en başından itibaren dikkatli olunması ve bir İstanbul Boşanma Avukatı‘ndan destek alınması, adil bir yargılanma ve hakkaniyetli bir sonuç için vazgeçilmezdir.

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat Sık Sorulan Sorular

Boşanma dava dilekçesi bana usulsüz tebliğ edildiğini düşünüyorum, ne yapmalıyım?

Böyle bir şüpheniz varsa, vakit kaybetmeden bir avukata danışarak durumu detaylı bir şekilde değerlendirmeniz çok önemlidir. Tebligatın usulsüzlüğünü ve bu durumu öğrendiğiniz tarihi belirterek, yasal süresi içinde mahkemeye itirazlarınızı sunmanız ve Boşanma Davasında Usulsüz Tebligata dayalı haklarınızı korumanız gerekebilir.  

MERNİS adresime yapılan tebligat her zaman geçerli midir? Eşimle aynı evde yaşamıyorsak ne olur?

Hayır, MERNİS adresine yapılan tebligat her durumda mutlak olarak geçerli değildir. Özellikle bir boşanma davasında, MERNİS adresinizde (örneğin eski ortak konut) fiilen yaşamadığınız davacı eş tarafından biliniyorsa ve bu durum (örneğin tanık beyanları, zabıta araştırması ile) ispatlanabiliyorsa, MERNİS adresinize yapılan tebligat usulsüz sayılabilir. Yargıtay bu tür durumlarda hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğine karar vermektedir.  

Usulsüz tebligat nedeniyle yokluğumda boşanma kararı verilmiş ve kesinleşmiş. Bu kararı iptal ettirebilir miyim?

Evet, bu durumda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun m.374 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın iadesi yoluna başvurarak kesinleşmiş boşanma kararının iptalini talep etme hakkınız olabilir. Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat doğrudan bir yargılamanın iadesi sebebi olarak HMK m.375’te sayılmasa da, bu durumun yol açtığı hukuki dinlenilme hakkınızın ağır ihlali veya karşı tarafın hileli davranışı gibi durumlar, HMK m.375’teki diğer iade sebeplerine dayanak oluşturabilir. Bu yola başvurmak için kanunda belirtilen sürelere (öğrenmeden itibaren üç ay ve her halde kesinleşmeden itibaren on yıl gibi) çok dikkat etmeniz gerekir.  

Tebligat Kanunu madde 32’ye göre usulsüz tebligatı öğrenirsem ne olur?

Tebligat Kanunu m.32’ye göre, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, siz tebliği öğrendiğiniz (muttali olduğunuz) anda o tebligat geçerli sayılır. Sizin öğrendiğinizi beyan ettiğiniz tarih, resmi tebliğ tarihi olarak kabul edilir ve cevap verme, itiraz etme gibi hukuki süreler bu tarihten itibaren işlemeye başlar.  

Boşanma davasında vekilim (avukatım) varken, tebligat bana şahsen yapılırsa bu usulsüz müdür?

Evet, kesinlikle usulsüzdür. Vekil ile takip edilen işlerde (avukatınızın dosyaya vekaletname sunduğu durumlarda) tebligatın doğrudan vekilinize yapılması yasal bir zorunluluktur. Size (asile) yapılan tebligat, usulsüz sayılır ve kural olarak (öğrenme hali ve sonuçları saklı kalmak kaydıyla) hukuki bir sonuç doğurmaz.  

Boşanma Davasında Usulsüz Tebligat fark edildiğinde ilk olarak hangi adımlar atılmalıdır?

Öncelikle, usulsüz tebligatı öğrendiğiniz tarihi net bir şekilde tespit edin ve mümkünse belgeleyin. Gelen tebligat evrakını ve zarfını dikkatlice saklayın. Vakit kaybetmeden, boşanma davaları ve usul hukuku konusunda deneyimli bir İstanbul Boşanma Avukatı ile iletişime geçerek hukuki durumunuzu ayrıntılı bir şekilde değerlendirin. Avukatınız, yasal süresi içinde gerekli itiraz, şikayet veya diğer hukuki başvuruları yapmanız konusunda size yol gösterecektir.  

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.