Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi

Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi

Bu makalemizin konusu “Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi” olup konunun önemi sebebiyle dikkatle okumanızı öneririz. Nişanlanma, Türk toplumunda yüzyıllardır süregelen köklü bir gelenek olmasının yanı sıra, Türk Medeni Kanunu (TMK) kapsamında belirli hukuki sonuçlar doğuran, kendine özgü bir aile hukuku sözleşmesidir. Bu hukuki ilişki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 118. ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nişanlanma, sadece sosyal bir adet olmanın çok ötesinde, taraflar arasında evlenme vaadiyle kurulan iki taraflı bir hukuki işlem niteliği taşır ve bu özelliğiyle taraflara hem belirli yükümlülükler yükler hem de belirli haklar tanır.  

Bu kapsamlı hukuki rehberin temel amacı, nişanlılık ilişkisinin ne anlama geldiğini, nasıl kurulduğunu ve özellikle evlilikle sonuçlanmaması, yani Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi durumunda ortaya çıkan hukuki sonuçları detaylı bir şekilde incelemektir. Makalede, nişanın bozulması halinde gündeme gelen maddi ve manevi tazminat hakları ile hediyelerin geri verilmesi yükümlülükleri, Türk Medeni Kanunu hükümleri ve güncel Yargıtay kararları ışığında, halka hitap eden, anlaşılır bir dille ele alınacaktır. Hukuki süreçlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında, bu makale, nişanın bozulmasıyla karşı karşıya kalan bireyler için kapsamlı ve anlaşılır bir yol haritası sunarak, hak ve yükümlülükleri konusunda aydınlatıcı bilgiler sağlamayı hedeflemektedir.

Nişanlanmanın hukuki niteliği ve bireyin evlenme özgürlüğü arasındaki hassas denge, bu ilişkinin temel dinamiklerinden birini oluşturur. TMK madde 118’e göre nişanlanma, bir “hukuki işlem” ve “aile hukuku sözleşmesi” olarak tanımlanır. Bu tanım, taraflar arasında karşılıklı irade beyanına dayalı, bağlayıcı bir ilişki olduğunu gösterir. Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 119. maddesi, nişanlılığın evlenmeye zorlama hakkı vermediğini açıkça belirtir. Ayrıca, evlenmeden kaçınma hali için cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez. Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, nişanlanmanın klasik bir borçlar hukuku sözleşmesinden farklı bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkar. Zira klasik sözleşmelerde borcun ifası (burada evlilik) zorlanabilirken, nişanlanmada bu temel edim için bir zorlama bulunmamaktadır. Bu durum, Türk hukuk sisteminin evlenme özgürlüğünü – yani bir bireyin evlenip evlenmeme ve kiminle evleneceğine karar verme özgürlüğünü – nişanlanma sözleşmesinin bağlayıcılığının önüne koyduğunu göstermektedir. Nişanlanma, bu bağlamda, bir “ön sözleşme” olmaktan ziyade, evlilik hazırlıklarını teşvik eden ancak nihai evlilik kararını bireyin özgür iradesine bırakan özel bir hukuki kurum olarak işlev görür. Bu denge,  

Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi taleplerinin kapsamını da sınırlandırmaktadır; örneğin, evlilik gerçekleşseydi elde edilecek menfaatin (olumlu zarar) talep edilememesi, bu özgürlük ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu yaklaşım, aynı zamanda, manevi tazminatın sadece “kişilik hakkı saldırısı” durumunda istenebilmesinin temel felsefesini de oluşturur; zira basit bir üzüntü veya hayal kırıklığı, bu özgürlük ilkesi karşısında tazminat nedeni olarak kabul edilmemektedir.

Nişanlanma Nedir ve Hukuki Şartları Nelerdir?

Nişanlanma, evlilik öncesi bir hazırlık dönemi olarak kabul edilmekle birlikte, Türk hukukunda kendine özgü bir hukuki statüye sahiptir. Bu statü, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça tanımlanmış ve belirli şartlara bağlanmıştır. Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi konularına geçmeden önce, nişanlanmanın hukuki temellerini anlamak büyük önem taşır.

Türk Medeni Kanunu’na Göre Nişanlanma Tanımı (TMK m.118)

Türk Medeni Kanunu’nun 118. maddesi, nişanlanmayı net bir şekilde tanımlar. Buna göre nişanlanma, aralarında evlenme engeli bulunmayan farklı cinsten iki kişinin karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunmasıyla gerçekleşen iki taraflı bir hukuki işlemdir. Bu karşılıklı evlenme vaadi, nişanlılık ilişkisinin temel ve olmazsa olmaz unsurudur. Nişanlanma, hukuki niteliği itibarıyla bir aile hukuku sözleşmesi olarak kabul edilir ve evliliğe atılan ilk adımı temsil eder.  

Nişanlanmanın kurulması için herhangi bir özel şekil şartı aranmamaktadır. Evlenme vaadi, yazılı veya sözlü olarak yapılabileceği gibi, nişan yüzüğü takılması gibi davranışlarla da (örtülü olarak) ortaya konulabilir. Gelenek ve göreneklere uygun şekil unsurlarına uyulmaması, nişanlanmayı geçersiz kılmaz. Ancak, nişanlanma sözleşmesinin varlığını iddia eden tarafın bunu ispat yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu ispat, yazılı belge, tanık beyanı, yüzük teatisi gibi her türlü delille yapılabilir. Bu durum, Yargıtay kararlarında da sıkça vurgulanmaktadır; zira nişan töreni veya yüzük takılması, nişanın varlığı için zorunlu şartlar olmamakla birlikte, ispat aracı olarak değerlendirilebilir.  

Nişanlanmanın şekle bağlı olmaması, bu hukuki işlemin toplumsal pratiklerle uyumlu bir esneklik içinde kurulmasına olanak tanır. Genellikle informal bir başlangıcı olan nişanlılık ilişkisinin hukuki koruma altına alınabilmesi bu sayede mümkün olmaktadır. Ancak, bu esneklik beraberinde nişanlanmanın varlığının ispatı konusunda bazı zorluklar da getirebilir. Kanun koyucu, bu zorluğu aşmak için her türlü delille ispat imkanı tanıyarak, informalitenin doğurabileceği belirsizlikleri gidermeyi amaçlamıştır. Bu durum, hukukun toplumsal gerçekliklere adaptasyonunun somut bir örneğini teşkil eder.  

Nişanlanmanın Geçerlilik Şartları

Nişanlanma ilişkisinin hukuken geçerli kabul edilebilmesi için belirli şartların bir arada bulunması gerekir. Bu şartların eksikliği, nişanlanmanın geçersizliğine yol açabilir ve bu da Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi taleplerini farklı bir zemine taşıyabilir.

  • Evlenme Vaadi: Tarafların birbirlerine karşı ciddi ve samimi bir evlenme vaadinde bulunmaları esastır. Ciddi bir evlenme vaadi bulunmadığı takdirde, tarafların iradeleri nişanlanmayı doğurmaz. Bu vaadin samimiyeti, nişanlılık ilişkisinin temelini oluşturur.  
  • Evlenme Engeli Bulunmaması: Nişanlanacak kişiler arasında Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen kesin evlenme engellerinin bulunmaması gerekir. Bu engeller arasında yakın hısımlık (kan veya kayın hısımlığı), mevcut evlilik veya akıl hastalığı gibi durumlar yer alır. Özellikle evli bir kişinin nişanlanması geçersiz sayılır ve bu tür durumlarda davalara Aile Mahkemesi değil, Asliye Hukuk Mahkemeleri bakar. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 1987/6450 Esas, 1987/7387 Karar ve 09.10.1987 tarihli kararı da, nişanlanma esnasında başka biriyle evli bulunma halinde nişanlanmanın hükümsüz olacağını ve bu durumda hediyelerin geri istenmesinin nişanlanma hükümlerine göre olmayacağını, davanın Aile Mahkemesinde görülmeyeceğini açıkça belirtmiştir.  
  • Ayırt Etme Gücü (Nişanlanma Ehliyeti): Nişanlanmanın hukuki sonuçlarını anlayabilecek seviyede ayırt etme gücüne sahip olmak, nişanlanma ehliyeti için temel bir şarttır. Tam ehliyetli veya sınırlı ehliyetli kişiler nişanlanabilir. Sınırlı ehliyetsizlerde yasal temsilcinin rızası aranmaz, ancak nişanlanmanın mali sonuçlarından sorumlu olmaları için yasal temsilcinin rızası gereklidir. Yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı nişanlanma bağlamaz. Bu, nişanlanmanın mali yükümlülükleri açısından önemlidir.  
  • Şahsa Sıkı Sıkıya Bağlı Hak: Nişanlanma, şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için temsilci aracılığıyla gerçekleşemez. Tarafların nişanlanmaya yönelik iradelerini bizzat açıklamaları zorunludur. Dolayısıyla, anne-baba gibi kişilerin verdiği sözlerle nişanlanma hukuken geçerlilik kazanmaz. Bu ilke, evlenme özgürlüğünün bireysel niteliğini vurgular.  
  • Hukuka, Ahlaka ve Kişilik Haklarına Aykırı Olmama: Nişanlanma sözleşmesi, hukuka, ahlaka, kişilik haklarına veya emredici hükümlere aykırı olmamalıdır. Örneğin, yasa dışı bir amaçla yapılan nişanlanma geçersiz sayılır.  

Nişanlılığın Evlenmeye Zorlama Hakkı Vermemesi (TMK m.119)

Türk Medeni Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrası, nişanlılığın en temel ve belirleyici özelliklerinden birini vurgular: Nişanlılık, taraflara birbirlerini evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez. Bu hüküm, bireyin evlenme özgürlüğünü güvence altına alır. Evlenmeden kaçınma hali için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez. Her ne kadar evlilik yükümlülüğü sağlamasa da, nişanlanma, taraflara karşılıklı sadakat yükü yükler. Bu sadakat yükümlülüğü, nişanlılık ilişkisinin devam ettiği süre boyunca tarafların birbirlerine karşı dürüst ve bağlı kalmalarını gerektirir. Bu ilke, Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi taleplerinin sınırlarını çizer.

Nişanlılık İlişkisinin Sona Erme Halleri

Nişanlılık ilişkisi, her zaman evlilikle sonuçlanmak zorunda değildir. Taraflar, diledikleri an nişanlanmaya yönelik beyanlarından vazgeçebilirler. Nişanlılık, çeşitli nedenlerle sona erebilir ve bu sona erme nedenleri, hukuki sonuçlar açısından farklılıklar gösterebilir. Özellikle Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi talepleri, nişanlılığın evlilik dışı bir sebeple sona ermesi durumunda gündeme gelir.

Evlenme Dışındaki Sona Erme Nedenleri

  • Tarafların Anlaşması: Nişanlılar, karşılıklı ve serbest iradeleriyle anlaşarak nişanlılık ilişkisine son verebilirler. Bu anlaşma herhangi bir şekle tabi değildir. Tarafların anlaşarak nişanlılığı sona erdirmesi durumunda, genellikle maddi ve manevi tazminat talepleri mümkün olmaz. Ancak, bu durumda dahi verilen hediyelerin geri verilmesi istenebilir. Zira hediyelerin iadesi kusura bağlı değildir.  
  • Nişanı Bozma (Nişanlanmadan Dönme): Nişanlılık ilişkisinin taraflardan birinin tek taraflı iradesiyle sona erdirilmesidir. Nişanı bozan tarafın haklı bir gerekçe sunması şart değildir; haklı sebep olmaksızın da nişandan cayabilir. Ancak, bu durum, tazminat sorumluluğunu ve hediye iadesi yükümlülüğünü doğuran temel nedendir.   Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi davalarının büyük çoğunluğu bu sebeple açılır.
  • Evliliğin İmkansız Hale Gelmesi: Nişanlılardan birinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi halinde nişanlılık kendiliğinden sona erer. Ayrıca, nişanlılardan birinin cinsiyet değiştirmesi gibi evliliği imkansız kılan durumlar da nişanlılığı sona erdirir. Bu gibi durumlarda, nişanlılık ilişkisinin devamı hukuken veya fiilen mümkün olmadığından, tazminat talepleri genellikle gündeme gelmez.  
  • Bozucu Şartın Gerçekleşmesi: Nişanlanma, bozucu bir şarta bağlanmışsa ve bu şart gerçekleşirse nişanlılık ilişkisi kendiliğinden sona erer. Örneğin, belirli bir süre içinde evlenilmemesi şartı konulmuş ve bu süre dolmuşsa nişanlılık sona erer. Bu durumda da genellikle tazminat talebi doğmaz, sadece hediyelerin iadesi söz konusu olabilir.  
  • İkinci Kez Nişanlanma: İlk nişanlılık ilişkisi sona ermeden ikinci bir nişanlanma gerçekleşirse, ilk nişanlılığın sona erdiği kabul edilebilir. Bu durum, ilk nişanlılık ilişkisinin fiilen sona erdiğini gösterir.  

Nişanın Bozulmasının Hukuki Sonuçları

Nişanlılık ilişkisinin evlenme dışında bir nedenle sona ermesi, özellikle de Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi durumları, taraflar ve belirli koşullarda aileleri için önemli hukuki sonuçlar doğurur. Bu sonuçlar, maddi tazminat, manevi tazminat ve hediyelerin geri verilmesi talepleridir.

Maddi Tazminat Talebi (TMK m.120)

Maddi tazminat, nişanın bozulması nedeniyle uğranılan somut parasal zararların karşılanmasını amaçlar. Bu tazminat, nişanlanma sözleşmesi hiç yapılmasaydı uğranılmayacak olan malvarlığı kayıplarını, yani “güven zararı” veya “olumsuz zarar”ı kapsar.  

Maddi Tazminatın Şartları: Kusur ve Haklı Sebep

Maddi tazminat talep edilebilmesi için belirli şartların varlığı aranır:

  • Kusur Şartı: Maddi tazminat talep edebilmek için, nişanı bozan tarafın haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozması ya da kusuru ile nişanın bozulmasına yol açması gerekir. Borçlar hukukunda geçerli olan kusur sorumluluğu rejimi, nişanın bozulması nedeniyle doğan maddi tazminat sorumluluğunda da uygulanır.  
  • Haklı Sebep: Eğer nişan, haklı bir sebeple bozulmuşsa, nişanı bozan aleyhine tazminat talebinde bulunulamaz. Haklı sebeplerin tek tek ve sınırlı sayıda sayılması mümkün olmamakla birlikte, dürüstlük kuralları çerçevesinde nişanlılığın devamının veya evliliğin taraflardan beklenemez olduğu durumlar haklı sebep olarak kabul edilir. Bu durum, hakimin her olayı kendi özgün koşulları içinde değerlendirmesini gerektiren geniş bir takdir yetkisi tanır.
    • Örnek Haklı Sebepler: Karakter özelliklerinde yanılma , ekonomik durumun ciddi şekilde sarsılması (örneğin iflas) , nişanlılığın devamını beklenemez kılacak düzeyde inanç veya yaşam felsefesi farklılıkları , makul bir süre zarfında, haklı ya da geçerli bir neden bulunmaksızın evlilikten kaçınılması , kötü muamelede bulunma veya şiddet uygulama , aldatma , nişanlılardan birinin kusura dayanmayan bulaşıcı veya iyileşmeyen ciddi bir hastalığa yakalanması ve evliliğin mutlulukla sonuçlanmayacağına dair haklı inanç gibi durumlar haklı sebep olarak değerlendirilebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2006/3-533 Esas, 2006/566 Karar ve 20.09.2006 tarihli kararında, bir köyde nişan bozulduktan sonra kişinin 1 ay içinde tekrar nişanlanması nedeniyle geleceğinin bu kapsamda etkilenmediği ve dolayısıyla manevi tazminat talebinin kabul edilmediği belirtilmiştir. Bu karar, haklı sebep değerlendirmesinde somut olayın ve yöresel koşulların önemini vurgular.  

Maddi tazminat talebinde “kusur” veya “haklı sebep olmaksızın nişanı bozma” şartı aranması ve haklı sebeplerin kanunda sınırlı sayıda sayılmayıp örneklerle belirtilmesi, yargıcın takdir yetkisinin geniş olduğunu gösterir. Hakimin, her olayı kendi durumu içerisinde, “dürüstlük kuralları” çerçevesinde değerlendirme yetkisi, adaletin bireysel durumlara göre sağlanmasına olanak tanır. Ancak bu esneklik, dava sonucunun öngörülebilirliğini bir miktar azaltabilir. Bu durum, Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi davalarında hukuki danışmanlık almanın neden kritik olduğunu vurgular; zira haklı sebep iddialarının sağlam bir hukuki argümanla desteklenmesi gerekmektedir.

Tazminatın Kapsamı ve Hesaplama İlkeleri

Maddi tazminatın kapsamı, nişanlanma olmasaydı uğranılmayacak olan parasal zararı, yani “güven zararı” veya “olumsuz zarar”ı içerir. Bu, evlenme amacıyla yapılan harcamalar ve katlanılan maddi fedakarlıklar ile nişan giderleridir. Borçlar hukukuna özgü, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle olumlu zararın tazmini, nişanlanma sözleşmesinin tek taraflı olarak sona erdirilmesinde uygulama alanı bulmaz. Nişanlanma, aile hukuku sözleşmesi olarak evlenmeye zorlama hakkı vermediği için (TMK m. 119/f. 1), nişanın bozulması halinde, evlenme gerçekleşseydi elde edilecek menfaatin (olumlu zararın) tazmin edilmesi söz konusu olmaz. Örneğin, mirasçı olunacağı veya artık çalışmak zorunda kalınmayacağı gibi evlenmeden beklenen menfaatler talep edilemez. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 06.10.2015 tarihli, 2015/8007 Esas ve 2015/15143 Karar sayılı kararı da bu durumu teyit ederek, menfi tazminatın kapsamının dürüstlük kuralları çerçevesinde yapılan harcamalar, evlenme amacıyla yapılan harcamalar ve katlanılan maddi fedakarlıklar olduğunu belirtmiştir.  

  • Tazmin Edilebilecek Harcamalar ve Fedakarlıklar: Düğün hazırlıkları için yapılan harcamalar (düğün salonu, balayı, mobilya, beyaz eşya bedelleri) , çeyiz harcamaları, oturulacak evin kiralanması, eşya satın alınması, düğün davetiyeleri, gelinlik siparişi gibi evlenme amacına yönelik masraflar , nişan töreni giderleri (salon kirası, konuk ağırlama) , nişanlılık ilişkisine güvenerek işinden ayrılma veya iş tekliflerini reddetme nedeniyle oluşan kar kayıpları (yeni iş bulunana kadar geçen süredeki gelir kayıpları) ve nişanlının diğerinin isteğiyle öğrenimini yarıda bırakması nedeniyle oluşan zararlar maddi tazminat kapsamında talep edilebilir.  
  • Tazmin Edilemeyecek Zararlar: Günlük ihtiyaçların karşılanması amacıyla veya örf ve adet gereği yapılan masraflar (çiçek, pasta, kuaför, gezinti harcamaları) , kullanılmakla tüketilen veya eskiyen eşyalar (elbise, ayakkabı) ve başka evlenme tekliflerini kaçırmaktan doğan kar kayıpları maddi tazminat kapsamında talep edilemez. Nişanlının hamile kalması, çocuk doğurması, kusurlu nişanlının sebebiyet verdiği bedeni zararlar gibi evlenme amacına yönelik olmayan talepler de TMK m. 120 kapsamında değildir; bunlar şartları varsa haksız fiil sorumluluğuna tabi olur.  
  • Dürüstlük Kuralı ve Aşırı Harcamalar: Tazmin edilecek harcamaların evlenme amacına yönelik olmasının yanı sıra, dürüstlük kuralına uygun olması ve aşırıya kaçmaması gerekir. Hakim, takdir yetkisi çerçevesinde, aşırı harcamaların sadece hakkaniyetin gerektirdiği kısmına hükmedebilir. Ancak, aşırı bir masrafa kusurlu tarafça rıza gösterilmişse, bu da talep edilebilir.  
  • Zararın Mahsup Edilmesi: Yapılan masrafın davacı için hala kullanılabilir veya paraya çevrilebilir olması durumunda, bunun değeri tazmin edilecek zarardan düşülür.  

Maddi Tazminat Talep Edebilecek ve Borçlusu Olabilecek Kişiler

  • Tazminat Alacaklısı: Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi talebinde, nişanın bozulmasında kusurlu olmayan veya daha az kusurlu olan nişanlı taraf maddi tazminat talep edebilir.
  • Üçüncü Kişiler: Türk Medeni Kanunu madde 120/f. II uyarınca, tazminat istemeye hakkı olan nişanlının anne ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında (evlenme amacıyla yaptıkları harcamalar için) uygun bir tazminat isteyebilirler . Bu kişiler, sadece nişanlının evleneceği ümidiyle ve onun için yaptıkları masrafları talep edebilirler; kendileri için yaptıkları kar kayıplarını isteyemezler.  
  • Tazminat Borçlusu: Tazminat ödeme yükümlülüğü, nişanı haksız yere bozan ya da kusuru ile bozulmasına yol açan nişanlıya aittir. Diğer kişiler (örneğin kusurlu nişanlının anne-babası) tazminat borçlusu olmazlar.  

İspat Yükü

Maddi tazminat davalarında ispat yükü, Türk Medeni Kanunu’nun genel hükümleri çerçevesinde belirlenir. Davacı, nişan sözleşmesinin varlığını, nişanın haksız yere bozulduğunu veya karşı tarafın kusuru nedeniyle bozulduğunu ve uğradığı maddi zararı ispat etmekle yükümlüdür . Türk Medeni Kanunu madde 6 uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her taraf iddiasını ispatla yükümlüdür .

Nişanın bozulmasına dayalı tazminat talebi borca aykırılık esaslarına tabi olduğundan, borçlu aleyhine kusur karinesi uygulanır. Eğer davalı taraf nişanı bozmuşsa, davacının nişanın bozulduğunu ve zararının varlığını ispat etmesi yeterlidir. Davalı, nişanı bozmakta kusurlu olmadığını ispat etmedikçe tazminat ödeme yükümlülüğü altında kalır. Şayet davacı taraf nişanı bozmuşsa, ispat külfeti kendisine düşer; bu durumda davacı, davalının kusurlu hareketleriyle nişanı bozmak zorunda kaldığını ispat etmelidir. İleri sürülen zarar iddiası, tanık beyanı, nişan videosu ve fotoğrafları dahil olmak üzere her türlü delille ispatlanabilir.  

Manevi Tazminat Talebi (TMK m.121)

Manevi tazminat, Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi sürecinde, kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın yaşadığı üzüntü, acı ve elem karşılığında talep edebileceği bir tazminat türüdür. Bu tazminat, maddi zararların aksine, kişinin ruhsal bütünlüğüne verilen zararı gidermeyi amaçlar.

Manevi Tazminatın Şartları: Kişilik Hakkı Saldırısı ve Kusur

Manevi tazminat talep edilebilmesi için belirli ve sıkı şartlar aranır:

  • Kişilik Hakkı Saldırısı: Manevi tazminat talebinin temel şartı, nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkının saldırıya uğramasıdır. Bu saldırı, kişinin onurunu, şerefini, itibarını veya özel yaşamını etkileyen nitelikte olmalıdır.  
  • Basit Üzüntü Yeterli Değildir: Nişanlılık sona erdiği için yalnızca hüzünlenmek veya doğal bir üzüntü duymak, manevi tazminata hak kazanmak için yeterli değildir . Yargıtay, nişanın sebep göstermeksizin bozulmasının tek başına manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli olmadığını açıkça belirtmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/11421 Esas, 2018/1662 Karar ve 26.02.2018 tarihli ilamında bu durum net bir şekilde ifade edilmiştir . Bu yaklaşım, evlenme sözleşmesi konusundaki irade özgürlüğünü koruma amacını taşır . Eğer basit bir üzüntü manevi tazminata yol açsaydı, bu durum tarafları evliliğe zorlayıcı bir etki yaratır ve bireylerin evlenme konusundaki özgür iradelerini kısıtlardı .
  • Kusur Şartı: Manevi tazminat talebinin geçerli olması için, karşı tarafın kusurlu olması gerekir. Tazminat talep eden tarafın tamamen kusursuz olması şart değildir; karşı taraftan daha az kusurlu olması yeterlidir .  
  • Örnek Kişilik Hakkı Saldırıları: Onur kırıcı davranışlarda bulunulması, şiddet uygulanması, ilişkinin ifşa boyutunda teşhir edilmesi, fiziksel özelliklerin beğenilmemesi ve bunun küçük düşürücü şekilde belirtilmesi gibi durumlar, kişilik haklarına saldırı teşkil ederek manevi tazminat sebebi olabilir . Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2019/2076 Esas, 2019/9756 Karar sayılı kararında, karşı tarafın nişanlısının basenlerine eleştiride bulunması ve fiziksel özelliklerini beğenmemesi gibi küçük düşürücü ifadelerin kusur sayıldığı belirtilmiştir. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.12.2021 tarihli kararında, resmi nikah yapılacağı inancıyla kandırılan ve gayriresmi evlilik hayatı yaşayan reşit kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde bir uyuşmazlık ele alınmıştır. Bu karar, evlenme vaadiyle kandırılmanın kişilik haklarına saldırı teşkil edebileceğini göstermektedir.  

Yargıtay’ın manevi tazminat konusundaki sıkı yaklaşımı, Türk hukukunun nişanlanma ilişkisine atfettiği derin felsefeyi ortaya koyar. Türk Medeni Kanunu madde 121, manevi tazminat için “kişilik hakkı saldırısı” şartını arar. Yargıtay kararları, nişanın bozulmasının yarattığı “doğal üzüntü”nün tek başına manevi tazminata yeterli olmadığını vurgulamaktadır . Bu yaklaşım, Yargıtay tarafından “evlenme sözleşmesi konusundaki irade özgürlüğünü” koruma gerekçesine dayandırılır . Eğer basit bir üzüntü manevi tazminata yol açsaydı, bu, tarafları evliliğe zorlayıcı bir etki yaratırdı. Bu durum, Türk hukukunun nişanlanmanın bir “evlilik garantisi” olmadığı, aksine bireyin özgürlüğünü son ana kadar koruyan bir süreç olduğu anlayışını pekiştirir. Manevi tazminatın ancak hukuka aykırı bir fiil (haksız fiil hükümleriyle bağlantılı olarak, TBK m.49, m.58) sonucu kişilik haklarına yapılan ciddi bir saldırıda gündeme gelmesi, nişanlanmanın bir “ön sözleşme” olarak değil, bir “hazırlık dönemi” olarak görülmesinin bir yansımasıdır.  

Manevi Tazminat Miktarının Belirlenmesi ve Yargıtay Yaklaşımı

Manevi tazminat miktarı, olayın içeriğine, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, tazminata esas olan fiilin ağırlığına ve hakkaniyet kurallarına göre hakim tarafından belirlenir (TMK md.4, BK md. 42,43,44,49). Mahkeme, her somut olayın özelliklerini dikkate alarak adil bir miktar tayin etmeye çalışır. İncelemelerde, Yargıtay ilamlarının genelinde nişanın bozulmasıyla ilgili manevi tazminat miktarının 10.000 TL civarında değerlendirildiği görülmüştür . Ancak bu rakam, somut olayın koşullarına, kişilik hakkı ihlalinin derecesine ve tarafların durumuna göre önemli ölçüde değişebilir. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 1987/6450 Esas, 1987/7387 Karar ve 09.10.1987 tarihli kararında, evli kişinin nişanlanması gibi durumlarda manevi tazminat taleplerinin genel hükümlere tabi olacağı ve Aile Mahkemesi yerine Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olacağı belirtilmiştir. Bu da tazminat miktarının belirlenmesinde farklı hukuki dayanakların ve mahkemelerin etkili olabileceğini gösterir.  

Manevi Tazminat Talep Edebilecek Kişiler

Manevi tazminat isteme hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup, sadece nişan taraflarına aittir. Zarara uğrayanın anne babası ya da onlar gibi davrananlar, nişanın bozulması nedeniyle oluşan manevi zarara ilişkin tazminat talebinde bulunamazlar. Bu sınırlama, manevi zararın doğrudan bireyin kişiliğinde meydana gelen bir eksilme olmasından kaynaklanır.  

İspat Yükü

Manevi tazminat talep eden taraf, nişanın bozulması nedeniyle fahiş bir zarara uğradığını ve bu nedenle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ispat etmekle yükümlüdür. Yargıtay kararları, davacının, nişanın davalının kusuru nedeniyle bozulduğunu ispatlayamaması halinde manevi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Örneğin, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 27.04.2016 tarihli, 2015/11152 Esas, 2016/6663 Karar sayılı kararında, davacının nişanın davalının kusuru nedeniyle bozulduğunu ispatlayamadığı durumlarda manevi tazminat talebinin reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır . Bu, tazminat talebinin sağlam delillerle desteklenmesi gerektiğini gösterir.  

Nişan Hediyelerinin Geri Verilmesi (TMK m.122)

Nişanlılık süresince verilen hediyelerin akıbeti, Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi sürecinin önemli bir sonucudur. Türk Medeni Kanunu’nun 122. maddesi, bu konuyu detaylı olarak düzenlemektedir.

Hediyelerin İadesi Şartları: Kusur Aranmaması

Hediyelerin iadesi talebi için belirli şartlar aranır:

  • Sona Erme Nedeni: Nişanlılık, evlenme dışında bir nedenden dolayı sona ermiş olmalıdır . Eğer nişanlılık evlilikle sonuçlanırsa, hediyelerin iadesi söz konusu olmaz.
  • Kusur Aranmaması: Maddi ve manevi tazminat taleplerinde “kusur” temel bir şartken, hediyelerin iadesinde “kusur” aranmaz . Bu, nişanın bozulmasında kusurlu olan tarafın dahi verdiği hediyeleri geri isteyebileceği anlamına gelir . Türk Medeni Kanunu madde 122, hediyelerin aynen veya mislen iadesi mümkün olmadığında “sebepsiz zenginleşme” hükümlerinin uygulanacağını belirtir . Bu farklılık, hediyelerin iadesinin bir “tazminat” değil, nişanlanma amacına bağlı olarak verilen bir “karşılıklı edim” olarak görüldüğünü ve bu amacın ortadan kalkmasıyla sebepsiz zenginleşme ilkesi gereği iadesinin gerektiğini gösterir . Hukuk, burada bir tarafı cezalandırmaktan ziyade, nişanlanma beklentisiyle oluşan malvarlığı dengesizliğini düzeltmeyi hedefler. Bu, nişanlanmanın hukuki niteliğinin bir başka yansımasıdır; taraflar arasındaki malvarlığı hareketlerinin evlilik beklentisine bağlı olduğu ve bu beklenti ortadan kalktığında eski duruma dönülmesi gerektiği prensibi benimsenmiştir.

Alışılmış (Mutad) ve Alışılmışın Dışındaki (Mutad Dışı) Hediyeler ve Yargıtay Kararları

  • Ayırt Edici Kriter: Sadece “alışılmışın dışındaki” (mutad dışı) hediyeler geri istenebilir . Hediyenin ekonomik bir değeri olmalıdır .
  • Mutad Hediyeler: Giymekle, kullanmakla eskiyen ve tüketilen eşyalar (elbise, ayakkabı, pasta, meyve suyu gibi) “alışılmış” (mutad) hediye kapsamında değerlendirilir ve iadesine karar verilemez .
  • Yargıtay’ın Yaklaşımı:
    • Nişan Yüzüğü: Yargıtay, nişan yüzüklerini “mutad hediye” kapsamında değerlendirmekte ve bu nedenle iadesinin söz konusu olmadığını belirtmektedir .
    • Altın, Takı ve Ziynet Eşyaları: Nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları ise Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre “mutad dışı hediye” olarak kabul edilmekte ve nişanın bozulması halinde iadesi gerekmektedir . Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2018/3648 Esas, 2019/3681 Karar sayılı kararı bu durumu açıkça ortaya koymaktadır . Bu kararda, nişan yüzüğü dışındaki tüm altın, takı ve ziynet eşyalarının mutad dışı hediye olduğu ve nişanın bozulması halinde iadesi gerektiği belirtilmiştir .
    • Değerlendirme Kriterleri: Hediyenin değerinin yüksekliği, onun alışılmış olup olmadığının belirlenmesinde önem arz eder . Ayrıca, hediyelerin alışılmış olup olmadığının tespitinde tarafların mali ve sosyal durumları ile yöresel örf ve adetler de dikkate alınır . Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2017/158 Esas, 2018/10751 Karar sayılı kararı da, hediyelerin alışılmış olup olmadığının tespitinde tarafların mali ve sosyal durumlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır .
    • Kız Tarafının Taktıkları: Nişan hediyelikleri iadesi davasında, kız tarafının taktıkları kız tarafında kalırken, diğer takıların erkek tarafına iadesine karar verilir . Nişan sandığı ve nişan bohçası da bu hediyeler arasında yer alabilir . Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/14502 Esas sayılı kararında, hediyeleri dava dışı üçüncü bir kişi tarafından verilmişse davanın bu üçüncü kişi tarafından açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu durum, hediyeyi veren kişinin kimliğinin önemini gösterir.  

Yargıtay’ın “mutad” ve “mutad dışı” ayrımındaki yaklaşımı, hukukun sadece yazılı metinlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda toplumsal örf ve adetleri, kültürel değerleri ve ekonomik gerçeklikleri de dikkate alarak yorumlandığını gösterir . Bu, hukukun yaşayan bir olgu olduğunun ve toplumsal dinamiklere uyum sağladığının önemli bir örneğidir. Özellikle Türkiye gibi geleneklerin güçlü olduğu toplumlarda, hukuki yorumların bu tür kültürel nüansları içermesi, kararların toplumsal kabulünü artırır. Bu durum, avukatların dava süreçlerinde müvekkillerinin sosyal ve ekonomik durumları ile yöresel adetleri de göz önünde bulundurarak strateji geliştirmelerinin önemini vurgular. Nişan yüzüğünün sembolik anlamının diğer ziynet eşyalarından farklı olması ve bir kez takıldıktan sonra geri istenmesinin toplumsal kabul görmemesi, Yargıtay’ın bu konudaki tutumunun temelini oluşturur. Diğer altın ve ziynet eşyaları ise genellikle yatırım aracı olarak veya evlilik sonrasına yönelik bir birikim olarak görüldüğünden, nişan bozulduğunda ekonomik değerlerinin korunması hedeflenir.

Hediyelerin Aynen veya Mislen İadesi / Sebepsiz Zenginleşme

Eğer geri istenen hediye aynen veya mislen (benzeri) verilemiyorsa, Türk Medeni Kanunu’nun 122. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır . Bu durumda, hediyenin nişanın bozulduğu tarihteki bedelinin tespiti gerekir . Bu, adaletin sağlanması ve tarafların mağduriyetinin giderilmesi açısından önemlidir.

Hediye İadesini Talep Edebilecek Kişiler

Hediyelerin geri verilmesi davasını, hediyeleri veren nişanlı, nişanlının anne ve babası veya anne ve babası gibi davranan kimseler açabilirler . Davacı, hediyeleri veren kişi veya kişilerken, davalı ise hediyeleri alan nişanlıdır . Eğer hediyeler dava dışı üçüncü bir kişi tarafından verilmişse, davanın bu üçüncü kişi tarafından açılması gerekir.  

İspat Yükü

Hediyelerin verildiği ve iade edilmediği hususu her türlü delil ile ispat edilebilir . Nişan nedeniyle kendisine verildiğini kabul ettiği hediyelerin iade edildiğini ileri süren davalı, bunu kanıtlamalıdır . Eğer davalı hediyenin verildiğini inkar eder ancak fotoğraf veya video gibi delillerle hediyelerin verildiği gözüküyorsa, ispat yükü yine davalıya geçer ve hediyeyi iade ettiğini ispatlamakla yükümlüdür . Bu durum, Türk Medeni Kanunu madde 6’da belirtilen genel ispat yükü kuralının bir yansımasıdır .

Zamanaşımı Süreleri ve Görevli Mahkeme

Hukuki süreçlerde zamanlama kritik öneme sahiptir. Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi dava hakları için belirli zamanaşımı süreleri ve görevli mahkemeler bulunmaktadır.

Dava Haklarında Bir Yıllık Zamanaşımı (TMK m.123)

Türk Medeni Kanunu’nun 123. maddesi uyarınca, nişanlılığın sona ermesinden doğan tüm dava hakları, yani maddi tazminat, manevi tazminat ve hediyelerin geri verilmesi talepleri, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar . Bu süre, nişanın bozulduğu tarihten itibaren işlemeye başlar . Dolayısıyla, hak ve menfaat kaybı yaşanmaması için dava dilekçesinin bu bir yıllık süre içinde mahkemeye sunulması büyük önem taşır .

Bu kısa zamanaşımı süresi, genel borçlar hukuku zamanaşımı sürelerine (genellikle 10 yıl) kıyasla oldukça kısadır. Bu durum, aile hukuku ilişkilerinin hızlı bir şekilde tasfiye edilerek tarafların geleceğe yönelik belirsizliklerden kurtulmasını sağlama amacını taşır. Hukuk politikası, nişanlılık gibi evliliğe hazırlık aşamasındaki ilişkilerin uzun süreli hukuki çekişmelere dönüşmesini engellemeyi hedefler. Pratik sonuç olarak, bu durum, mağdur tarafların haklarını aramak için hızlı hareket etmeleri gerektiğini ve hukuki danışmanlık almanın önemini bir kez daha ortaya koyar. Aksi takdirde, haklı bir talep dahi zamanaşımı nedeniyle düşebilir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme (Aile Mahkemeleri)

  • Görevli Mahkeme: Nişanlılıktan doğan tüm dava ve işler, Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku ile ilgili ikinci kitabında yer aldığından, Aile Mahkemelerinin görev kapsamındadır . Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi davaları ile maddi ve manevi tazminat davaları Aile Mahkemesinde görülür. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde ise, Asliye Hukuk Mahkemeleri Aile Mahkemesi sıfatıyla bu davalara bakar . Ancak, evli bir kişinin nişanlanması gibi nişanlanmanın geçersiz olduğu durumlarda, görevli mahkeme Aile Mahkemesi değil, Asliye Hukuk Mahkemesidir.  
  • Yetkili Mahkeme: Yetkili mahkeme genel kurallara göre belirlenir; davalının yerleşim yeri mahkemesidir .
  • Dava Niteliği: Bu davalar nisbi harca tabidir, yani dava değeri üzerinden harç hesaplanır.  
  • Faiz: Faizler, nişanın bozulma tarihinden itibaren işletilir.  

Sonuç

Nişanlanma, Türk Medeni Kanunu kapsamında hukuki sonuçlar doğuran önemli bir aile hukuku sözleşmesidir. Evlenme vaadiyle kurulan bu ilişki, evliliğe zorlama hakkı vermese de, sona ermesi halinde taraflara ve belirli koşullarda ailelerine maddi ve manevi tazminat ile hediyelerin iadesi gibi haklar tanır. Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi süreçleri, hukuki bilgi ve dikkat gerektiren hassas konulardır.

Maddi tazminat talepleri, nişanı haksız yere bozan veya kusuruyla bozulmasına yol açan tarafa karşı, evlenme amacıyla yapılan ve dürüstlük kurallarına uygun harcamaları kapsar. Bu tazminat, nişanlanma olmasaydı uğranılmayacak olan güven zararını gidermeyi hedefler. Manevi tazminat ise, nişanın bozulması nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafça talep edilebilir; ancak basit üzüntü yeterli olmayıp, Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere ciddi bir kişilik hakkı ihlali aranır. Bu sıkı yaklaşım, bireyin evlenme özgürlüğünü koruma amacı taşır. Hediyelerin geri verilmesi ise, kusur şartı aranmaksızın, nişan yüzüğü dışındaki tüm altın ve ziynet eşyaları gibi “mutad dışı” hediyeler için mümkündür. Yargıtay’ın bu konudaki yerleşik içtihatları, hukukun toplumsal örf ve adetleri de dikkate alarak yorumlandığını göstermektedir.

Tüm bu dava hakları, nişanın bozulduğu tarihten itibaren bir yıllık kısa bir zamanaşımı süresine tabidir ve Aile Mahkemelerinde görülür. Bu kısa süre, hak kaybı yaşanmaması adına hızlı ve bilinçli hareket etmeyi zorunlu kılar.

Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi süreçleri, detaylı bilgi birikimi ve tecrübe gerektiren karmaşık konular içerebilir. Haklarınızı eksiksiz bir şekilde korumak ve hukuki süreçleri doğru yönetmek için alanında uzman bir İstanbul Boşanma Avukatından veya aile hukuku alanında uzman bir hukuk bürosundan profesyonel hukuki destek almak büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, doğru hukuki danışmanlık, olası mağduriyetlerin önüne geçebilir ve hak arama sürecinizi güçlendirebilir. Bu konuda bir İstanbul Boşanma Avukatı ile iletişime geçmek, sürecin sağlıklı ilerlemesi için atılacak en doğru adımlardan biridir.

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

Nişan bozulursa takılar kimde kalır?

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, nişan yüzüğü “mutad hediye” (alışılmış hediye) kapsamında değerlendirildiği için iadesi istenemez . Bu, yüzüğün sembolik anlamı ve kullanımla eskiyen bir eşya olarak kabul edilmesinden kaynaklanır . Ancak, nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları “mutad dışı hediye” (alışılmışın dışında hediye) olarak kabul edilir ve Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi kapsamında hediye eden tarafça geri istenebilir . Kız tarafının kendi taktığı takılar kendisinde kalırken, erkek tarafının taktığı ziynet eşyaları erkek tarafa iade edilmelidir . Bu ayrım, hediyelerin ekonomik değeri ve yatırım niteliği göz önüne alınarak yapılmaktadır.

Nişan masrafları geri istenebilir mi?

Evet, nişan masrafları, nişanın haksız yere bozulması veya karşı tarafın kusuru nedeniyle bozulması halinde maddi tazminat kapsamında geri istenebilir . Bu masraflar, düğün hazırlıkları için yapılan harcamalar, düğün salonu ücreti, balayı için yapılan harcamalar, mobilya ve beyaz eşya bedelleri gibi evlenme amacıyla yapılan ve dürüstlük kurallarına uygun harcamaları kapsar . Ancak, günlük ihtiyaçların karşılanması amacıyla veya örf ve adet gereği yapılan masraflar (örneğin çiçek, pasta, kuaför ve gezinti harcamaları) bu kapsamda talep edilemez.  

Nişanlılıkta aldatma manevi tazminat sebebi midir?

Aldatma (deception), nişanın bozulması için haklı bir sebep olarak kabul edilir . Eğer aldatma eylemi, aldatılan tarafın kişilik haklarına ciddi bir saldırı teşkil etmiş ve olağanın çok üzerinde bir üzüntüye, elem ve acıya yol açmışsa, manevi tazminat talep edilebilir. Zira basit bir üzüntü manevi tazminat için yeterli değildir . Sadece aldatma eylemi değil, bunun sonucunda kişilik hakkının saldırıya uğradığının somut delillerle ispatı gereklidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.12.2021 tarihli kararı, evlenme vaadiyle kandırılma durumunda manevi tazminatın söz konusu olabileceğine işaret etmektedir.  

Nişanlılıkta verilen hediyelerin iadesi için kusur önemli mi?

Hayır, nişanlılıkta verilen alışılmışın dışındaki hediyelerin iadesi için tarafların kusurlu olup olmaması önemli değildir . Türk Medeni Kanunu madde 122, hediyelerin iadesinde kusur şartı aramaz . Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi talebinde, nişanlılık evlilik dışında bir nedenle sona erdiğinde, kusurlu olan taraf dahi verdiği mutad dışı hediyelerin iadesini isteyebilir . Bu durum, hediyelerin iadesinin bir tazminat değil, nişanlanma amacına bağlı olarak verilen bir edim olarak görülmesinden kaynaklanır.

Nişan bozulduktan sonra dava açma süresi ne kadardır?

Nişanın Bozulması Nedeniyle Tazminat Ve Hediyelerin Geri Verilmesi kapsamında maddi tazminat, manevi tazminat ve hediyelerin iadesi davaları için Türk Medeni Kanunu madde 123 uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür . Bu süre, nişanın sona erdiği tarihten itibaren işlemeye başlar . Bu nedenle, hak kaybı yaşamamak adına davanın bu süre içerisinde açılması gerekmektedir . Bu kısa süre, aile hukuku ilişkilerindeki belirsizliklerin hızlıca giderilmesi amacını taşır.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.