Boşanma Davalarında Arabuluculuk Zorunlu Mu?

Boşanma Davalarında Arabuluculuk Zorunlu Mu?

Boşanma Davalarında Arabuluculuk

Türk hukuk sisteminde, uyuşmazlıkların çözümünde alternatif yöntemlere doğru belirgin bir yönelim gözlenmektedir ve arabuluculuk bu yöntemlerin başında gelmektedir. Aile hukuku alanında arabuluculuğun gündeme getirilmesinin temelinde, mahkemelerin iş yükünü hafifletme, tarafların dostane yollarla anlaşmalarını teşvik etme, özellikle çocukların menfaatlerini koruma ve daha hızlı, daha az maliyetli çözümler sunma gibi önemli gerekçeler yatmaktadır. Bu bağlamda, “Boşanma davalarında arabuluculuk zorunlu mu?” sorusu, bu gelişen hukuki ortamda merkezi bir önem taşımaktadır.  

Aile hukukunda arabuluculuğun, sadece bir dava şartı olmanın ötesinde, uyuşmazlık çözüm kültüründe bir dönüşümü işaret ettiği söylenebilir. Özellikle aile gibi hassas ve karmaşık ilişkilerin söz konusu olduğu durumlarda, salt çekişmeye dayalı bir yargılama modelinden ziyade, tarafların kendi çözümlerini üretebildikleri, işbirliğine dayalı bir yaklaşımın benimsenmesi hedeflenmektedir. Mahkemelerin iş yükünün azaltılması ve sürecin taraflar için daha az yıpratıcı olması gibi pratik faydaların yanı sıra, bu yaklaşım, uyuşmazlık çözüm sürecinin niteliğini de değiştirmeye yöneliktir. Özellikle “çocukların menfaati”nin vurgulanması, niceliksel bir iyileşmenin ötesinde, niteliksel bir amacı da ortaya koymaktadır. Bu durum, ayrılık sürecindeki aileler için daha onarıcı ve daha az zarar verici bir süreç tasarlama yönünde uzun vadeli bir vizyonu ima etmektedir.  

“Aile arabuluculuğu” kavramının özel olarak ele alınması ve tartışılması, aile uyuşmazlıklarının, ticari veya iş uyuşmazlıklarından farklı, kendine özgü bir arabuluculuk yaklaşımı gerektirdiğinin kabul edildiğini göstermektedir. Aile uyuşmazlıkları, devam eden ilişkileri (özellikle çocuklarla ilgili olarak), yoğun duygusal içeriği ve diğer hukuki ihtilaflarda farklı şekillerde tezahür edebilecek güç dengesizliklerini barındırır. Örneğin, aile içi şiddet vakalarında arabuluculuğun tehlikelerine değinilmesi veya çocuk odaklı yaklaşımların gerekliliğinin vurgulanması , bu uzmanlaşma ihtiyacını teyit etmektedir. İdeal olarak, yasal çerçevenin ve arabulucu eğitimlerinin bu özgün nitelikleri yansıtması beklenir.  

Boşanma Davalarında Arabuluculuk ve Yasal Çerçevesi

Zorunluluk Durumu: Boşanma Davasının Esası ve Fer’ileri Açısından Değerlendirme

Türkiye’de boşanma davalarında arabuluculuğun zorunlu olup olmadığı hususu, davanın esasını oluşturan boşanma talebi ile boşanmanın sonuçları olan fer’i talepler (nafaka, tazminat, mal paylaşımı, velayet vb.) açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Boşanma Davasının Esası: Mevcut yasal düzenlemelere göre, boşanma davasının kendisi, yani evlilik birliğinin sona erdirilmesi talebi açısından arabuluculuk zorunlu değildir. Taraflar, boşanmak istediklerinde doğrudan aile mahkemesine dava açabilirler. Nitekim bir kaynakta, “Boşanma davaları ise arabuluculuk zorunluluğu kapsamına girmemektedir ve bu konuda henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır” ifadesi yer almaktadır.  

Boşanmanın Fer’ileri: Boşanma davasıyla birlikte veya boşanma davasından sonra talep edilebilen mal paylaşımı, nafaka, velayet gibi boşanmanın fer’isi niteliğindeki konularda ise arabuluculuk ihtiyaridir (isteğe bağlıdır). Taraflar, bu konulardaki uyuşmazlıkların çözümü için kendi iradeleriyle arabulucuya başvurabilirler. Bir kaynakta belirtildiği üzere, “…boşanma süreci içinde yer alan mal paylaşımı, nafaka, velayet gibi konularda tarafların arabuluculuk sürecine başvurması faydalı olabilir”. Bir diğer kaynak da, “…boşanma sürecinde ortaya çıkan diğer konular için arabuluculuk süreci ihtiyari olarak uygulanabilir” demektedir.  

Mevcut yasal durum bu olmakla birlikte, gelecekte yapılacak yasal düzenlemelerle bu durumun değişebileceği ve boşanma davalarında da arabuluculuğun zorunlu hale getirilebileceği ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.  

Boşanma kararının kendisi için arabuluculuğun zorunlu olmaması, ancak boşanmanın sonuçları olan fer’iler için ihtiyari olması, kanun koyucunun bilinçli bir tercihini yansıtmaktadır. Evlilik birliğinin sona erdirilmesi, kişinin hukuki statüsünü değiştiren ve kamu düzenini ilgilendiren bir durumdur; bu nedenle devlet, bu konuda temel denetim yetkisini yargı organları aracılığıyla elinde tutmaktadır. Diğer yandan, mal paylaşımı, nafaka miktarı, velayet düzenlemeleri gibi konular, her ne kadar çocuklarla ilgili olanlar başta olmak üzere adil ve hukuka uygun olmaları açısından yargı denetimine tabi olsa da, tarafların anlaşmalarının genellikle tercih edildiği alanlardır. Kanun koyucu, bu fer’i konularda tarafları daha az çekişmeli bir çözüm yolu olan arabuluculuğa yönlendirmekte, ancak evlilik statüsündeki temel değişiklik için bunu zorunlu kılmamaktadır. Bu durum, kanun koyucunun, boşanma kararının taraflardan biri veya her ikisi için müzakere edilemez olabileceğini, ancak boşanmanın şartlarının genellikle müzakereye açık olduğunu kabul ettiğini düşündürmektedir.

Mevcut yasal çerçevenin statik olmadığı ve gelecekteki yasal düzenlemelerle bu durumun değişebileceğine dair ifadeler , aile hukukunda da, iş ve ticaret hukuku gibi diğer alanlarda görülen zorunlu arabuluculuk uygulamalarına benzer bir eğilimin gelişebileceğine işaret etmektedir. Türkiye, zorunlu arabuluculuk kapsamını giderek genişletmektedir. Mahkeme yükünü azaltma ve dostane çözümleri teşvik etme hedefleri göz önüne alındığında, özellikle mali konularda aile hukukunun da bu kapsama alınması muhtemeldir. Mevcut “ihtiyari” statü, sistemin ve uygulayıcıların daha geniş bir zorunluluk öncesinde deneyim kazanmalarını sağlayan bir geçiş aşaması olarak da değerlendirilebilir. Bu nedenle, ilgili tüm paydaşların devam eden yasal reform tartışmalarını takip etmeleri önem arz etmektedir.  

6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUAK) ve İlgili Hükümler

Türkiye’de arabuluculuğun temel yasal dayanağı, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’dur (HUAK). Bu kanun, arabuluculuk faaliyetinin usul ve esaslarını düzenlemektedir.  

HUAK’ın temel ilkeleri arasında iradi olma (tarafların arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbest olmaları), eşitlik (tarafların gerek arabulucuya başvururken gerekse tüm süreç boyunca eşit haklara sahip olmaları) ve gizlilik (arabulucunun ve tarafların, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde elde edilen bilgi ve belgeleri gizli tutma yükümlülüğü) bulunmaktadır.  

HUAK’ın kapsamı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarıdır. Bu ilke, aile hukuku uyuşmazlıklarının hangilerinin arabuluculuğa elverişli olduğunun belirlenmesinde kilit rol oynar. Ancak, kanun açıkça aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olmadığını belirtmektedir.  

Arabuluculuk süreci sonunda varılan anlaşmanın hukuki sonuçları ve icra edilebilirliği de HUAK’ta düzenlenmiştir. Özellikle Madde 18, anlaşma belgesinin taraflar, avukatları ve arabulucu tarafından imzalanması halinde icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde sayılacağını veya mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınabileceğini hükme bağlamaktadır.  

“Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri” ilkesi, hangi aile hukuku meselelerinin arabuluculuk yoluyla çözülebileceğini belirleyen temel ölçüttür. Bu ilke, kamu düzeninin veya üçüncü kişilerin (özellikle çocukların) haklarının üstün olduğu ve doğrudan yargısal denetim gerektiren alanlarda arabuluculuğun kapsamını doğal olarak sınırlar. Aile hukukunda taraflar, nafaka miktarı veya mal paylaşımı gibi konularda anlaşabilirken, örneğin yasalara veya kamu politikasına temelden aykırı bir konuda anlaşamazlar. Velayet konusunda ise, ebeveyn anlaşması teşvik edilmekle birlikte, “çocuğun üstün yararı” bir kamu düzeni meselesi olup, nihai olarak bir hâkim tarafından güvence altına alınmalıdır. Bu, velayete ilişkin herhangi bir ebeveyn anlaşmasının yargısal onaya ve değişikliğe tabi olduğu anlamına gelir. Bu ilke, neden boşanma eyleminin veya babalığın belirlenmesi gibi konuların arabuluculuğa uygun olmadığını, ancak mali sonuçlarının uygun olduğunu açıklamaktadır.  

HUAK’ta yer alan “gizlilik” ilkesinin aile hukukunda özel bir önemi vardır; zira bu tür uyuşmazlıklarda hassas kişisel ve mali bilgiler gündeme gelmektedir. Bu gizlilik, tarafların kamuya açık mahkeme süreçleri yerine arabuluculuğu tercih etmeleri için önemli bir teşviktir. Arabuluculuk sırasında yapılan görüşmelerin, sunulan tekliflerin ve yapılan kabullerin daha sonraki bir davada delil olarak kullanılamayacağına dair güvence , tarafların açık ve dürüst bir müzakere yürütmelerini teşvik eder. Bu, özellikle uzlaşmaya varılabilmesi için hayati öneme sahiptir, çünkü taraflar, aleyhlerine kullanılma korkusu olmadan taviz vermeye daha istekli olabilirler. Bu gizlilik ortamı, ‘te vurgulanan önemli bir avantaj olarak, müzakereler için daha güvenli bir alan yaratır.  

İhtiyari Arabuluculuk Sürecinin İşleyişi ve Aşamaları

Boşanma ve bağlantılı konularda tarafların ihtiyari olarak başvurduğu arabuluculuk süreci, belirli aşamalardan oluşmaktadır.

Başvuru, Arabulucu Seçimi ve İlk Toplantı

Arabuluculuk süreci, taraflardan birinin veya her ikisinin gönüllü başvurusu ile başlar. Taraflar, Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı siciline kayıtlı arabulucular arasından ortaklaşa bir arabulucu seçebilirler. Başvurunun ardından arabulucu, taraflarla genellikle ayrı ayrı ön görüşmeler yapar. Bu görüşmelerde arabulucu, süreci, kendi rolünü, gizlilik ve tarafsızlık gibi temel ilkeleri açıklar, tarafların beklentilerini ve uyuşmazlığın ana hatlarını anlamaya çalışır.  

Müzakere Süreci ve Yöntemleri

Ön görüşmelerin ardından arabulucu, tarafları ortak toplantılarda bir araya getirir. Ancak, arabulucu gerekli gördüğü takdirde veya taraflardan birinin talebi üzerine özel (ayrı) görüşmeler de yapabilir. Arabulucunun temel rolü, taraflar arasındaki iletişimi kolaylaştırmak, uyuşmazlık konularını ve tarafların gerçek menfaatlerini belirlemelerine yardımcı olmak, çözüm seçenekleri geliştirmelerini teşvik etmek ve müzakere dinamiklerini yönetmektir. Arabulucu, taraflara bir çözüm empoze etmez; aksine, kendi çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlar. Süreç genellikle birkaç oturumdan oluşur; ortalama 3-6 seans sürebilir ve her seans yaklaşık bir saat veya daha fazla olabilir, ancak bu süreler tarafların ihtiyaçlarına ve uyuşmazlığın karmaşıklığına göre esneklik gösterebilir.  

Anlaşma Sağlanması veya Sağlanamaması Halinde Sonuçlar

Müzakereler sonucunda taraflar tüm konularda veya bazı konularda anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma şartlarını içeren yazılı bir “anlaşma belgesi” düzenlenir. Bu belge, taraflar, varsa avukatları ve arabulucu tarafından imzalanır. Aile hukukuna ilişkin konularda varılan anlaşmaların tam olarak icra edilebilir hale gelmesi için genellikle mahkeme onayına ihtiyaç duyulur. Anlaşma belgesinin hukuki niteliği ve icrası V. bölümde detaylı olarak incelenecektir.  

Eğer taraflar arabuluculuk sürecinde bir anlaşmaya varamazlarsa, arabulucu bu durumu tespit eden bir “son tutanak” düzenler. Bu tutanakla birlikte arabuluculuk süreci sona erer ve taraflar, uyuşmazlıklarını çözmek için mahkemeye başvurma veya mevcut davalarına devam etme hakkına sahip olurlar.  

Arabuluculuk sürecinin esnek yapısı (örneğin, seans sayısı ve formatı konusundaki esneklik ), mahkeme süreçlerinin katı yapısından önemli bir farklılık arz eder ve özel çözümler arayan taraflar için sürecin temel cazibe noktalarından biridir. Mahkeme usulleri, katı delil kuralları ve zaman çizelgeleriyle sınırlıdır. Arabuluculuk ise, tarif edildiği üzere, daha gayri resmi tartışmalara, sadece hukuki pozisyonlar yerine altta yatan menfaatlerin araştırılmasına ve yaratıcı problem çözme yöntemlerine olanak tanır. Bu uyarlanabilirlik, aile uyuşmazlıklarının benzersiz ve genellikle duygusal olarak yüklü doğasına uygun olmasını sağlar. Tarafların sürecin kendisine (örneğin, arabulucu seçimi) katılımı, sonucun sahiplenilmesi duygusunu artırır.  

Arabulucunun rolü kesinlikle kolaylaştırıcıdır, karar verici değildir. Bu, tarafların güçlendirilmesinin arabuluculuk felsefesinin merkezinde yer aldığını gösterir. Bir karar dayatan bir hâkimin aksine, bir arabulucu tarafların kendi kararlarına ulaşmalarına yardımcı olur. Bu ayrım temeldir. Bu, arabuluculuktan çıkan çözümlerin, kendi kararları olduğu için daha kalıcı olma olasılığının daha yüksek olduğu anlamına gelir. Bu, özellikle devam eden ebeveynlik veya diğer etkileşimlerin gerekli olabileceği aile meselelerinde önemlidir.  

Aile Hukukunda Arabuluculuğa Elverişli Konular ve Sınırları

Aile hukukunda arabuluculuğun kapsamı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edip edemeyecekleri ilkesi ve kamu düzeni mülahazaları ile belirlenir.

Tarafların Üzerinde Serbestçe Tasarruf Edebileceği Uyuşmazlıklar (Mal Paylaşımı, Nafaka, Tazminat)

6325 sayılı HUAK’ın 1. maddesinin 2. fıkrası, arabuluculuğun ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarında uygulanacağını belirtir. Bu ilke doğrultusunda, boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin birçok konu arabuluculuğa elverişlidir:  

  • Maddi ve Manevi Tazminat: Boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarları taraflarca müzakere edilebilir.  
  • Nafaka: Özellikle yoksulluk nafakası miktarı ve süresi gibi konular tarafların anlaşmasına bırakılabilir. Ancak iştirak nafakası (çocuk için nafaka) kamu düzeniyle ilgili olduğundan aşağıda ayrıca ele alınacaktır.  
  • Mal Rejiminin Tasfiyesi: Evlilik birliği içinde edinilmiş malların paylaşımı, katkı payı alacağı, değer artış payı alacağı gibi mal rejiminden kaynaklanan talepler arabuluculuk yoluyla çözülebilir.  
  • Nişanın Bozulmasından Kaynaklanan Talepler: Nişanın bozulması halinde hediyelerin iadesi veya maddi/manevi tazminat gibi konular da tarafların serbest iradelerine tabidir.  
  • Kocanın Soyadının Kullanılması: Boşanan kadının, kocasının soyadını kullanmaya devam etme talebi, belirli şartlar altında ve özellikle kocanın rızasıyla arabuluculukta görüşülebilir, ancak bu konuda nihai kararın hâkim onayına tabi olabileceği unutulmamalıdır. Nitekim bir kaynak, bu konunun tam olarak serbest tasarrufa tabi olmadığını ve hâkim kararı gerektirdiğini belirtmektedir.  
  • Çocuğun Eğitimi ile İlgili Bazı Düzenlemeler: Çocuğun özel okul masrafları gibi mali yönü olan eğitim düzenlemeleri, velayet hakkının özüne dokunmadığı sürece taraflarca kararlaştırılabilir.  

Belirleyici faktör, tarafların emredici hukuk kurallarını veya kamu düzenini ihlal etmeden, belirli bir konuda anlaşarak kendilerini hukuken bağlayıp bağlayamayacaklarıdır.

“Serbestçe tasarruf” ilkesi, arabuluculuğa uygunluk açısından bir yelpaze oluşturur. Eşler arasındaki saf mali talepler (örneğin, eşe ödenecek nafaka miktarı, bir banka hesabının bölünmesi) büyük ölçüde arabuluculuğa uygundur. Ancak, çocukların haklarını veya kamusal statüyü (örneğin, soyadı kullanımı) ilgilendiren konular daha az arabuluculuğa uygun hale gelir veya arabuluculukla varılan anlaşma daha sıkı bir yargısal inceleme gerektirir. Mali konular esasen taraflar arasındaki özel borçlar/varlıklardır. Ancak, bir çocuğun nafaka hakkı (iştirak nafakası) veya soyadı söz konusu olduğunda, devletin menfaati (parens patriae, kamu kayıtları) daha belirgin hale gelir. Dolayısıyla, taraflar makul bir asgari düzeyin altında çocuk nafakası konusunda anlaşsalar bile, bir hâkim bunu onaylamayabilir. Bu, “serbestçe tasarruf” ilkesinin aile hukukunda mutlak olmadığını gösterir.

Arabuluculuğa elverişli konuların listesi , arabuluculuğun bir boşanmadan kaynaklanan uyuşmazlıkların önemli bir bölümünü kapsayabileceğini göstermektedir. Bu durum, boşanma kararının kendisi mahkeme tarafından verilse bile, genel süreci potansiyel olarak kolaylaştırabilir. Eğer taraflar mal paylaşımı, eş nafakası ve tazminat gibi konuları arabuluculuk yoluyla çözebilirlerse, boşanma için sonraki mahkeme süreci çok daha basit hale gelebilir ve tüm fer’i meseleler çözülmüşse, muhtemelen çekişmesiz veya “anlaşmalı boşanma” benzeri bir sürece dönüşebilir. Bu, mahkeme yükünü azaltma hedefiyle de uyumludur.  

Kamu Düzeni Mülahazaları ve Velayet Gibi Özel Nitelikli Konular

Bazı aile hukuku konuları, kamu düzenini ilgilendirdiği kabul edildiğinden, tarafların özerkliğine veya arabuluculuğa tam olarak tabi değildir.

  • Kamu Düzeni: Evlenme izni, gaiplik nedeniyle evliliğin feshi, evlenmenin butlanı veya yokluğu, boşanma kararının kendisi ve vesayet gibi konular kamu düzenindendir ve bu nedenle arabuluculuğa elverişli değildir. Bu konularda nihai karar ve denetim yetkisi mahkemelerdedir.  
  • Velayet: Çocukların velayeti, şüphesiz kamu düzenini en yakından ilgilendiren konulardan biridir. Taraflar arabuluculuk sürecinde velayet düzenlemeleri hakkında görüşebilir ve bir anlaşmaya varabilirlerse de, bu anlaşma hâkimi bağlamaz. Hâkim, her zaman “çocuğun üstün yararını” gözetmekle yükümlüdür ve tarafların anlaşmasını bu kritere göre değerlendirir. Eğer anlaşma çocuğun menfaatine aykırı bulunursa, hâkim farklı bir karar verebilir. Bir kaynakta belirtildiği gibi, “Boşanma ve çocukların velayeti hâkimin kararını gerektirmektedir bu sebeple tarafların kararı hâkimin iradesini bağlamamaktadır fakat bu konularda da arabuluculuk hizmeti sağlanabilmektedir”. Yargıtay’ın da velayetin kamu düzenine ilişkin olduğu ve genellikle arabuluculuğa uygun olmadığı, ancak anlaşmaların hâkime sunulabileceği yönünde bir görüşü olduğu anlaşılmaktadır.  
  • İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası): Velayete benzer şekilde, çocuğun bakım ve eğitimi için ödenecek iştirak nafakası da kamu düzenindendir. Taraflar miktar konusunda anlaşsalar dahi, bu anlaşma çocuğun ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığı yönünden hâkim tarafından denetlenir.  

“Kamu düzeni” kavramı, aile hukukunda arabuluculuğun kapsamı üzerinde temel bir sınırlama işlevi görür. Bu, devletin özellikle savunmasız tarafları (başta çocuklar olmak üzere) koruma ve aile ve kişisel statü ile ilgili temel toplumsal değerleri sürdürme konusundaki doğal çıkarını yansıtır. Devlet, bir çocuğa zarar verebilecek veya temel hukuk ilkelerini (örneğin, çocuğa açıkça zararlı bir velayet düzenlemesi üzerinde anlaşmak gibi) baltalayabilecek konularda tarafların özel olarak anlaşmalarına izin veremez. Hâkim, bu durumlarda kamu düzeninin koruyucusu olarak hareket eder. Snippet’ler , taraflar arabuluculukta velayet veya çocuk nafakası konusunda bir anlaşmaya varsalar bile, hâkimin nihai söz sahibi olduğunu açıkça göstermektedir; bu da bunların salt özel meseleler olmadığını vurgular.  

Velayet gibi “kamu düzeni” ile ilgili konularda bile, arabuluculuk, hâkime sunulacak bir anlaşmanın kolaylaştırılması açısından yine de faydalı olabilir. Bir hâkimin, iyi düşünülmüş bir ebeveyn anlaşmasını, eğer anlaşma gerçekten çocuğun üstün yararına hizmet ediyorsa, bir çözüm dayatmaktansa onaylama olasılığı daha yüksektir. Arabuluculuk süreci, ebeveynlerin birbirlerinin bakış açılarını ve çocuğun ihtiyaçlarını daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir , bu da daha sürdürülebilir ortak ebeveynlik planlarına yol açabilir. Dolayısıyla, buradaki arabuluculuk bağlayıcı bir karar hakkında değil, mahkemeye sunulacak kolaylaştırılmış bir teklif hakkındadır.  

İstisna: Aile İçi Şiddet İddiası İçeren Uyuşmazlıklar

HUAK Madde 1/2’de açıkça belirtildiği üzere, “Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir”. Bu hüküm, arabuluculuğun aile hukukundaki önemli bir istisnasını oluşturur.  

Bu kuralın uygulanmasında, aile içi şiddetin varlığına dair kesin bir kanıt aranmaz; sadece bir “iddia”nın bulunması, arabuluculuğa başvuruyu engellemek için yeterlidir. Bu düzenlemenin temelinde, şiddet ortamında taraflar arasında sağlıklı bir müzakere yürütülmesinin mümkün olmaması, mağdur üzerinde baskı kurulması riski, güç dengesizliği ve şiddetin pazarlık konusu yapılamayacağı ilkesi yatmaktadır. Bu yaklaşım, özellikle kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası belgelerle de uyumludur; bu sözleşme, şiddet vakalarında zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını yasaklamaktadır.  

“Aile içi şiddet iddiası” istisnası, mağdurun korunmasını arabuluculuğu teşvik etme genel politikasının önüne koyan yasama organının kritik bir güvencesidir. “İddia” gibi düşük bir eşik belirlenmesi, mağdurların potansiyel olarak güvensiz veya adaletsiz arabuluculuk süreçlerine zorlanmasını önlemek amacıyla kasıtlıdır. Arabuluculuk, tarafların özgürce müzakere edebileceği nispeten eşit bir oyun alanı varsayar. Aile içi şiddet, bu varsayımı baltalayan bir güç dengesizliğini doğası gereği yaratır. Bir mağduru istismarcısıyla arabuluculuk yapmaya zorlamak, yeniden travmatize edici olabilir ve zorla kabul ettirilen anlaşmalara yol açabilir. Kanunun açık istisnası bu tehlikeyi kabul eder. “İddia” kelimesinin kullanılması , şiddet henüz mahkemede kanıtlanmamış olsa bile, riskin arabuluculuğu durdurmak için yeterli olduğu anlamına gelir.  

Bu istisnanın, iddianın doğruluğuna bakılmaksızın, arabuluculuktan kaçınmak isteyen bir tarafça stratejik olarak kullanılabileceği düşünülebilir. Ancak, birincil yasama amacı koruyucudur. Bu durumda adalet sistemi, şiddeti ve boşanmayı ele almak için diğer mekanizmalara (mahkeme süreçleri, uzaklaştırma kararları) dayanacaktır. Temel ilke, potansiyel mağdurları korumak için ihtiyatlı davranmak gibi görünmektedir. Bunun sonucu olarak, bu tür davalar doğrudan mahkemeye gider ve burada yargısal denetimin istismar iddialarını ele almak için daha uygun olduğu kabul edilir.

Konu BaşlığıArabuluculuğa ElverişlilikYasal Dayanak/Açıklama (HUAK, TMK, Yargıtay Görüşleri)
Boşanma Kararının KendisiElverişli DeğilKamu düzenindendir, hâkim kararı gerekir.
Mal Paylaşımı (Mal Rejiminin Tasfiyesi)ElverişliTarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konu.
Yoksulluk NafakasıElverişliTarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konu.
Maddi ve Manevi Tazminat (Boşanmadan Kaynaklanan)ElverişliTarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konu.
VelayetŞartlı Elverişli (Hâkim Onayına Tabi)Kamu düzenindendir, çocuğun üstün yararı esastır. Anlaşma hâkimi bağlamaz.
İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası)Şartlı Elverişli (Hâkim Onayına Tabi)Kamu düzenindendir, çocuğun menfaati esastır. Anlaşma hâkim onayına tabidir.
Aile İçi Şiddet İddiası İçeren UyuşmazlıklarElverişli DeğilHUAK Madde 1(2) gereği yasaktır.
Nişanın Bozulmasından Kaynaklanan Talepler (Hediyelerin İadesi, Tazminat)ElverişliTarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konu.
Kocanın Soyadının Kullanılması (Boşanma Sonrası)Şartlı Elverişli (Hâkim Onayına Tabi Olabilir)Kamu düzeniyle ilgili olabilir, hâkim kararı gerekebilir.
Evlenme İzniElverişli DeğilKamu düzenindendir, çekişmesiz yargı işidir.
Evlenmenin Butlanı / YokluğuElverişli DeğilKamu düzenindendir, tarafların serbest tasarrufunda değildir.

Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Hukuki Niteliği, Onayı ve İcrası

Arabuluculuk süreci sonunda tarafların anlaşmaya varması halinde düzenlenen anlaşma belgesinin hukuki niteliği, mahkeme tarafından onanması ve icra edilebilirliği, özellikle aile hukuku uyuşmazlıkları açısından önemli özellikler taşır.

Anlaşma Belgesinin İlam Niteliği Kazanması ve Şartları (HUAK Madde 18)

6325 sayılı HUAK’ın 18. maddesi, arabuluculuk anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin temel hükümleri içerir. Genel kural olarak, HUAK Madde 18(2)’ye göre, arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini taraflar mahkemeden talep edebilirler. Bu şerhi içeren anlaşma, ilam niteliğinde belge sayılır.  

Ancak, HUAK Madde 18(4)’te (7036 ve 7445 sayılı Kanunlarla yapılan değişikliklerle) önemli bir istisna getirilmiştir: Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı haller hariç olmak üzere, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır. Bu hüküm, özellikle avukatların süreçte aktif rol aldığı durumlarda, anlaşmanın icrasını önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır.  

Eğer anlaşma belgesi sadece taraflar ve arabulucu tarafından imzalanmışsa veya aile hukuku gibi icra edilebilirlik şerhinin kanunen arandığı bir alana ilişkin ise, tarafların bu şerhi alabilmek için yetkili mahkemeye başvurmaları gerekmektedir.

HUAK Madde 18(4)’te yer alan ve tarafların, avukatlarının ve arabulucunun imzaladığı bir anlaşmanın ayrı bir mahkeme şerhine gerek kalmaksızın hüküm gücüne sahip olmasını sağlayan hüküm, birçok arabuluculukla çözülen uyuşmazlık için icra sürecini önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Bu, tarafların arabuluculuk sürecine avukatlarıyla birlikte katılmaları için güçlü bir teşviktir. Ayrı bir mahkeme “icra edilebilirlik şerhi” almak ek bir adım ve potansiyel bir gecikme anlamına gelir. HUAK 18(4) , avukatların da imzaladığı durumlarda bir kısayol yaratır. Bu, sadece anlaşmayı kolayca icra edilebilir kılmakla kalmaz, aynı zamanda avukatların sürece getirdiği hukuki inceleme ve hakların korunmasını da zımnen kabul eder. Bu durum, hukuki temsilin mevcut olduğu durumlarda arabuluculuğun etkinliğini ve çekiciliğini doğrudan etkiler.  

İcra edilebilirlik açısından imzacıların (avukatlı veya avukatsız) durumuna göre yapılan ayrım, hukuk sisteminin arabuluculuk sırasında hukuk profesyonelleri tarafından sağlanan denetime duyduğu güveni vurgulamaktadır. Avukatlar sürece dahil olup anlaşmayı imzaladıklarında, kanun, tarafların haklarının daha yüksek derecede hukuki denetimden geçtiğini ve korunduğunu varsayar, bu da (belirli aile hukuku bağlamları dışında) icra edilebilirlik için acil yargısal inceleme ihtiyacını azaltır. Bu, tarafları hukuki danışmanlık almaya teşvik eder, bu da daha sağlam ve hukuken geçerli anlaşmalara yol açabilir.

Aile Hukuku Uyuşmazlıklarında Mahkeme Onayının (İcra Edilebilirlik Şerhi) Önemi ve Duruşmalı İnceleme

Aile hukuku uyuşmazlıkları söz konusu olduğunda, arabuluculuk anlaşma belgesinin icra edilebilirliği özel bir öneme ve usule tabidir. HUAK Madde 18(3)’e göre, “Ancak arabuluculuğa elverişli olan aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda inceleme duruşmalı olarak yapılır”. Bu, aile hukukuna özgü bir düzenlemedir ve diğer özel hukuk uyuşmazlıklarından farklı bir prosedür öngörür.  

Bu hüküm uyarınca, taraflar aile hukukuna giren konularda (örneğin, mal paylaşımı, yoksulluk nafakası gibi) arabuluculuk yoluyla bir anlaşmaya varsalar dahi, bu anlaşmanın bir mahkeme kararı gibi icra edilebilmesi için yetkili aile mahkemesi hâkiminin bu anlaşmayı incelemesi ve onaylaması (icra edilebilirlik şerhi vermesi) gerekir. Bu inceleme, dosya üzerinden değil, tarafların veya vekillerinin katılımıyla duruşmalı olarak gerçekleştirilir.

Boşanmanın kendisi ve velayet gibi kamu düzenini yakından ilgilendiren konularda ise, arabuluculuk yoluyla varılan mutabakat, esasen bir “anlaşmalı boşanma protokolü”nün parçasını oluşturur. Bu protokol, aile mahkemesi hâkimine sunulur. Hâkim, tarafları bizzat dinleyerek protokolün ve özellikle çocukların velayeti ile ilgili düzenlemelerin çocuğun üstün yararına uygun olup olmadığını, tarafların iradelerinin serbestçe oluşup oluşmadığını ve anlaşmanın hukuka uygunluğunu denetler. Bir kaynakta belirtildiği üzere, “Tarafların istekleriyle örtüşen ve imzaladıkları bu tutanak son olarak hâkimin onayına sunulur… Hâkim bu tutanağın tarafların özgür iradesi çerçevesinde olup olmadığına dikkat eder. Sonrasında hukukun emredici hükümlerine aykırılığı denetler”.  

Aile hukukunda icra edilebilirlik şerhi için “duruşmalı inceleme” şartı [HUAK 18(3), ], yargının bu hassas davalardaki koruyucu rolünü vurgulamaktadır. Bu, anlaşmaların baskı altında yapılmadığından, adil olduğundan ve en önemlisi kamu düzenine veya çocukların üstün yararına aykırı olmadığından emin olunmasını sağlar. Avukatların imzaladığı bazı ticari arabuluculuk anlaşmalarının icra edilebilirlik için daha fazla mahkeme incelemesini atlayabileceği durumların aksine, aile hukuku anlaşmaları (mali konularla ilgili olanlar bile) daha yakından incelenir. “Duruşmalı inceleme”, hâkimin taraflarla doğrudan etkileşim kurmasına, onların anlayışlarını ve rızalarını değerlendirmesine ve anlaşmanın hukuken sağlam olduğundan emin olmasına olanak tanır. Bu, diğer tür arabuluculukla çözülen uyuşmazlıklara göre daha yüksek bir standarttır ve aile hukukunun özel statüsünü yansıtır.  

Aile hukuku arabuluculuk anlaşmalarındaki bu yargısal denetim, özellikle duruşma, arabulucunun anlaşmaya varılmasındaki rolü hayati önem taşımakla birlikte, aile statüsünü veya çocukları etkileyen konularda hâkimin nihai otoritesinin yerine geçmediği anlamına gelir. Arabuluculukla varılan anlaşma, mutlak bir son sözden ziyade mahkemeye güçlü bir tekliftir.

Yargıtay Kararları Işığında Uygulamadaki Durum

Yargıtay, arabuluculuk anlaşma belgelerinin hukuki niteliği ve icrası konusunda çeşitli kararlar vermiştir. Yüksek Mahkeme, HUAK Madde 18(4) uyarınca taraflar, avukatları ve arabulucu tarafından birlikte imzalanan anlaşma belgesinin, ayrı bir icra edilebilirlik şerhine gerek olmaksızın ilam niteliğinde olduğunu teyit etmektedir. Bu tür bir anlaşma belgesinin varlığı halinde, “ilamsız icra takibi” başlatılmasının hukuki yarar yokluğundan reddedilebileceği de Yargıtay tarafından ifade edilmiştir.  

Yargıtay ayrıca, bir arabuluculuk anlaşma belgesinin iptalinin ayrı bir davanın konusu olabileceğini ve arabuluculuk anlaşmasının baskı veya hile gibi iradeyi sakatlayan hallerde imzalanması durumunda iptal edilebileceğini belirtmiştir. Bu kararlar, arabuluculuk sürecinin ve sonucunda varılan anlaşmanın adil ve hukuka uygun olması gerektiğine işaret etmektedir.  

Aile hukukuna özgü olarak, velayet, çocuk nafakası ve önemli mali anlaşmaların “duruşmalı inceleme” ile onanması konusundaki spesifik Yargıtay yaklaşımları, HUAK’ın genel ilkeleri çerçevesinde şekillenmektedir. Ancak, doğrudan bu usuli detaya odaklanan kapsamlı Yargıtay içtihatları, sağlanan kaynaklarda sınırlı düzeydedir. Bununla birlikte, Yargıtay’ın genel olarak aile hukukunda çocuğun üstün yararı ve kamu düzeni ilkelerine verdiği önem, bu tür onay süreçlerinde titiz bir inceleme yapılması gerektiği yönündedir.  

Yargıtay’ın HUAK 18/4’ü tutarlı bir şekilde onaylaması, avukatların dahil olduğu arabuluculuk anlaşmalarının kesinliğini ve icra edilebilirliğini güçlendirir, böylece arabuluculuk sürecine olan güveni artırır. Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin bu anlaşmaların icra amaçları açısından mahkeme kararlarına eşdeğer olduğunu (tüm üç tarafın avukatlar dahil imzaladığı durumlarda) teyit etmesi, belirsizliği azaltır ve arabuluculuğun daha yaygın bir şekilde benimsenmesini teşvik eder. Bu, bunların zayıf veya kolayca itiraz edilebilir anlaşmalar olmadığına işaret eder.  

Yargıtay’ın arabuluculuk anlaşmalarının oluşumunu (örneğin, baskı açısından ) inceleme istekliliği, arabuluculuğun temelini oluşturan gönüllülük ve adalet ilkelerinin anlaşma sonrası bile korunmasını sağlar. Arabuluculuk kesinlik amaçlasa da, bu her ne pahasına olursa olsun değildir. Bir anlaşma, baskı gibi usuli adaletsizliklerle lekelenmişse, Yargıtay bir çözüm yolu sunar (iptal davası ). Bu, anlaşmaların gerçekten rızaya dayalı olmasını sağlayarak arabuluculuk sisteminin bütünlüğünü korur. Bu, özellikle duygusal hassasiyetlerin istismar edilebileceği aile hukukunda önemlidir.  

Boşanmada Arabuluculuğun Avantajları, Dezavantajları ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Boşanma sürecinde arabuluculuğa başvurmanın çeşitli avantajları bulunmakla birlikte, bazı dezavantajları ve dikkat edilmesi gereken noktalar da mevcuttur.

Avantajlar

  • Hız ve Maliyet Etkinliği: Arabuluculuk, genellikle uzun ve masraflı olabilen çekişmeli yargılama süreçlerine göre daha hızlı ve daha az maliyetli bir çözüm sunar. Mahkeme harçları, bilirkişi ücretleri ve uzun süren davalarda artan avukatlık ücretleri göz önüne alındığında, arabuluculuk önemli bir tasarruf sağlayabilir.  
  • Gizlilik: Arabuluculuk görüşmeleri ve bu süreçte paylaşılan bilgiler tamamen gizlidir. Mahkeme salonlarında aleniyet ilkesi geçerliyken, arabuluculuk tarafların özel hayatlarının ve hassas konuların kamuya ifşa olmasını engeller.  
  • Tarafların Kontrolü ve Esneklik: Arabuluculukta, çözüm tarafların kendi iradeleriyle şekillenir. Hâkimin vereceği kararlar yerine, taraflar kendi ihtiyaçlarına ve önceliklerine uygun, daha yaratıcı ve esnek çözümler üretebilirler.  
  • İletişimin Korunması/Geliştirilmesi: Çekişmeli davaların aksine, arabuluculuk süreci taraflar arasındaki iletişimin kopmasını engelleyebilir, hatta mevcut iletişimi onarmaya yardımcı olabilir. Bu, özellikle çocukların varlığı halinde, gelecekteki ebeveynlik ilişkileri açısından büyük önem taşır.  
  • Çocukların Menfaatlerinin Gözetilmesi: Arabuluculuk, ebeveynler arasındaki çatışmayı azaltarak ve işbirliğini teşvik ederek çocukların boşanma sürecinden daha az olumsuz etkilenmesini hedefler.  
  • Daha Az Stresli Süreç: Mahkeme koridorlarındaki gerginlik ve çekişmenin aksine, arabuluculuk daha barışçıl ve yapıcı bir ortamda sorunların çözümünü amaçlar, bu da taraflar için daha az stresli bir deneyim anlamına gelir.  

Dezavantajlar ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

  • Güç Dengesizlikleri: Taraflardan birinin diğerine göre daha baskın, manipülatif veya bilgi ve deneyim açısından daha avantajlı olduğu durumlarda, arabuluculuk süreci adil bir sonuca ulaşmayabilir. Aile içi şiddet istisnası bu durumun en uç noktasını ele alsa da, daha örtülü güç dengesizlikleri de sorun teşkil edebilir.
  • Tam Bilgi Paylaşımı Olmaması Riski: Arabuluculuğun başarısı, tarafların mali durumları ve diğer önemli konularda dürüst ve eksiksiz bilgi paylaşımına dayanır. Bir tarafın bilgi gizlemesi, adil olmayan bir anlaşmaya yol açabilir.
  • Anlaşmaya Varılama İhtimali: Tarafların tüm çabalara rağmen anlaşamaması durumunda, arabuluculuğa harcanan zaman ve para “kaybedilmiş” gibi görünebilir ve taraflar yine de mahkemeye gitmek zorunda kalabilirler. Ancak, bu süreçte konuların netleşmesi bile sonraki yargılamayı kolaylaştırabilir.
  • Hukuki Haklardan Feragat Riski: Özellikle hukuki destek almadan arabuluculuğa katılan bir taraf, farkında olmadan yasal haklarından feragat edebilir veya kendisi için dezavantajlı bir anlaşmayı kabul edebilir.
  • Aile İçi Şiddet Durumlarında Uygun Olmaması: Kanunen de yasaklandığı üzere , aile içi şiddet vakalarında arabuluculuk kesinlikle uygun bir çözüm yolu değildir.  
  • Tüm Konuların Çözülememesi: Taraflar bazı konularda anlaşsalar bile, özellikle kamu düzenini ilgilendiren veya üzerinde anlaşamadıkları diğer konular için yine de mahkeme kararına ihtiyaç duyulabilir.

Arabuluculuğun başarısı, büyük ölçüde her iki tarafın iyi niyetli katılımına ve arabulucunun dinamikleri, özellikle “aile içi şiddet” kapsamına girmeyen potansiyel güç dengesizliklerini yönetme becerisine bağlıdır. Maliyet ve hız gibi avantajlar sıkça dile getirilse de, bunlar işlevsel bir sürece bağlıdır. Eğer bir taraf engelleyici davranır, bilgi saklar veya arabulucu tarafından ince bir güç dengesizliği iyi yönetilemezse, süreç başarısız olabilir veya adaletsiz bir sonuca yol açabilir. Bu, yetenekli ve deneyimli bir aile hukuku arabulucusu seçmenin kritik olduğunu ima eder.  

Boşanma davalarında arabuluculuk sürecinde anlaşmaya varılamaması halinde zaman ve para kaybı gibi görülebilecek dezavantajlar söz konusu olsa da, bu süreç tarafların pozisyonlarını netleştirmesi, sorunları daraltması ve karşılıklı anlayışı geliştirmesi bakımından önemli faydalar sağlayabilir. Özellikle boşanma davalarında arabuluculuk, yapılandırılmış ve arabulucu eşliğinde yürütülen tartışmalar sayesinde tarafların ihtiyaçlarını açıkça ifade etmelerine ve birbirlerinin bakış açılarını anlamalarına olanak tanır; bu da, nihai çözüm mahkeme yoluyla sağlansa bile süreci daha verimli ve odaklı hale getirebilir. Dolayısıyla, “başarısız” gibi görünen bir arabuluculuk bile, uzun vadede pratik yararlar sunan dolaylı bir kazanım olabilir.

Arabuluculuk Sürecinde Taraf Vekillerinin (Avukatların) Rolü

Boşanma davalarında ihtiyari arabuluculuk sürecine tarafların avukatlarıyla birlikte katılmaları mümkündür ve çoğu zaman tavsiye edilir. Avukatların bu süreçteki rolü çok yönlüdür:  

  • Hukuki Danışmanlık: Avukatlar, müvekkillerini arabuluculuk süreci öncesinde ve sırasında yasal hakları, yükümlülükleri ve olası sonuçlar hakkında bilgilendirirler. Müvekkillerinin uyuşmazlığa konu olan meselelerdeki hukuki pozisyonunu anlamalarına yardımcı olurlar.  
  • Hazırlık: Müvekkillerinin arabuluculuk sürecine etkin bir şekilde hazırlanmalarını sağlarlar. Bu, taleplerin netleştirilmesi, delillerin değerlendirilmesi ve müzakere stratejilerinin belirlenmesini içerebilir.
  • Müzakerelere Katılım: Avukatlar, müzakereler sırasında müvekkillerine destek olur, argümanlarını güçlendirir ve çözüm seçeneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunurlar.
  • Hakların Korunması: Anlaşma sağlanması durumunda, avukatlar hazırlanan anlaşma metninin hukuka uygun, adil ve müvekkillerinin menfaatlerini koruyacak şekilde olmasını temin ederler. Anlaşma metnini bizzat hazırlayabilir veya karşı tarafça hazırlanan metni dikkatle inceleyebilirler.  
  • İlam Niteliği Kazandırma: V.A bölümünde belirtildiği gibi, tarafların, avukatlarının ve arabulucunun anlaşma belgesini birlikte imzalaması, belgenin birçok durumda doğrudan ilam niteliği kazanmasını sağlar. Bu, avukatların süreçteki önemli bir işlevidir.  
  • Güç Dengesinin Sağlanması: Avukatların varlığı, taraflar arasındaki olası güç dengesizliklerini azaltmaya yardımcı olabilir ve müvekkillerinin baskı altında kalmadan, bilinçli bir şekilde karar vermelerini sağlayabilir.  

Boşanma davalarında arabuluculuk sürecine avukatların katılımı, bu yöntemi yalnızca gayri resmi bir tartışma alanı olmaktan çıkarıp hukuki temelleri güçlü, müzakere odaklı ve icra edilebilir anlaşmalarla sonuçlanan bir sürece dönüştürmektedir. Her ne kadar arabuluculuk, taraf özerkliğine önem verse de, aile hukukunun karmaşıklığı dikkate alındığında avukatların varlığı, tarafların haklarını bilmeden kaybetmelerini veya uygulanamaz şartları kabul etmelerini önleyerek boşanma davalarında arabuluculuk sürecinin sağlıklı ilerlemesini sağlar. Özellikle avukatların anlaşma metinlerinin hazırlanması ve gözden geçirilmesindeki katkısı, hukuki kesinliğin sağlanmasında kritik rol oynar; HUAK m.18/4 kapsamında avukatların da imzaladığı anlaşmalara tanınan hukuki geçerlilik bu önemi açıkça ortaya koymaktadır.

Arabuluculuktaki avukatlar, davadakinden farklı bir zihniyet benimsemelidir – müvekkillerinin çıkarları için gayretli savunucular olmaya devam ederken daha işbirlikçi ve problem çözücü olmalıdırlar. Bu, özel bir beceri seti gerektirir. Geleneksel dava çekişmelidir. Arabuluculuk, avukatların ortak bir zemin bulmak için diğer tarafla (ve onların avukatıyla) birlikte çalışmasını gerektirir, bu da arabuluculuğun hedefleriyle uyumludur. Bu, savunuculuktan vazgeçmek anlamına gelmez, aksine yapıcı bir şekilde yönlendirmek anlamına gelir. Bu, sadece hukukta değil, aynı zamanda arabuluculuk savunuculuğunda da eğitimli avukatlara ihtiyaç olduğunu ima eder.  

Arabuluculuk Ücretleri ve Genel İstatistikler

Boşanma Davalarında Arabuluculuk Ücretleri

Boşanma davalarında ihtiyari arabuluculuk sürecinin maliyeti, Adalet Bakanlığı tarafından her yıl güncellenen Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi’ne göre belirlenir. 2025 yılı için yayımlanan tarifeye göre, aile hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarda, iki kişinin taraf olması durumunda taraf başına saatlik ücret 785 TL olarak belirlenmiştir. Taraf sayısı arttıkça saatlik ücretlendirme farklılaşmaktadır (örneğin, 3-5 kişi için taraf sayısı gözetmeksizin 1.650 TL). Daha önceki yıllara ait tarifeler (örneğin 2022’de taraf başına saatlik 200 TL ) ücretlerin zamanla güncellendiğini göstermektedir.  

Arabuluculuk ücreti, harcanan saate göre veya uyuşmazlığın parasal olarak değerlendirilebildiği durumlarda (aile hukukunun temel konularından ziyade daha çok mali sonuçlar için geçerli olabilir) bu değer üzerinden belirli bir yüzde olarak hesaplanabilir. Taraflar, arabulucunun ücretini genellikle eşit olarak paylaşırlar, ancak farklı bir anlaşma yapmaları da mümkündür.

Arabuluculuk, genel olarak tam kapsamlı bir çekişmeli yargılamaya kıyasla daha az maliyetli bir yol olarak sunulmaktadır.  

Boşanma Davalarında Arabuluculuk Genel İstatistikler

Adalet Bakanlığı verilerine göre, arabuluculuk genelinde yüksek başarı oranları dikkat çekmektedir; tamamlanan dosyalarda anlaşma oranı %69 civarındayken, özellikle ihtiyari arabuluculukta bu oran %99’a kadar çıkmaktadır. Boşanma davalarında arabuluculuk sürecine tarafların kendi istekleriyle başvurmaları, anlaşma sağlama motivasyonlarını önemli ölçüde artırmakta ve bu yüksek oranlara katkıda bulunmaktadır. Nitekim boşanma davalarında arabuluculuk, tarafların karşılıklı rızaya dayalı çözümler geliştirme eğiliminde olduklarını ve mahkeme sürecine kıyasla daha uzlaşmacı bir yaklaşım benimsediklerini ortaya koymaktadır.

Boşanma davalarına ilişkin istatistikler ise, son yıllarda boşanma dava sayılarında bir artış olduğunu ortaya koymaktadır. Bir boşanma davasının ortalama görülme süresi yaklaşık 156 gün civarında olup, bu sürenin son yıllarda kısaldığı gözlemlenmektedir.  

İhtiyari arabuluculukta bildirilen son derece yüksek başarı oranı , taraflar arabuluculuğu seçtiklerinde, bir anlaşmaya varmak için yüksek motivasyona sahip olduklarını düşündürmektedir. Bu kendi kendine seçim, muhtemelen başarı oranına önemli ölçüde katkıda bulunur; aksine, zorunlu arabuluculukta taraflar daha az yatırım yapmış olabilir. İhtiyari davalardaki %99’luk başarı oranı çarpıcıdır ve uyuşmazlık çözümünde kendi kaderini tayin etme gücünü göstermektedir.  

Arabuluculuk genellikle davadan daha ucuz olsa da , arabulucunun ücretlerinin ön maliyeti, özellikle arabuluculuk uzun sürerse veya sonuçta başarısız olursa ve ardından dava masrafları gelirse, taraflarca dikkate alınması gerekir. Ücret tarifesi maliyet için bir temel sağlar. Örneğin, bir aile arabuluculuğu her biri 2 saat süren 6 seans (toplam 12 saat) sürerse, iki taraf için saat başına 785 TL’den sadece arabulucu ücreti, aralarında paylaşılmak üzere 18.840 TL olacaktır. Çekişmeli bir boşanmadan muhtemelen daha az olsa da, bu göz ardı edilebilir bir miktar değildir. Tarafların bunu potansiyel tasarruf ve faydalara karşı tartması gerekir.  

Boşanma başvurularındaki artış ile birlikte arabuluculuğun teşvik edilmesi, evliliklerin sona ermesini ele almak için verimli ve daha az zarar verici yollara artan bir ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir. Boşanma davalarının süresinin azalması , boşanma kararının kendisi için doğrudan olmasa bile, fer’i meseleler için arabuluculuk gibi mekanizmalardan kısmen etkilenebilir. Daha fazla boşanma, mahkemeler üzerinde daha fazla baskı anlamına gelir. Sadece mali/çocuk meseleleri için bile olsa arabuluculuk, hâkimin karar vermesi gerekenleri basitleştirebilir ve genel çözümün daha hızlı olmasına yol açabilir. Taraflar çoğu konuda arabuluculukla varılmış bir anlaşmayla mahkemeye gelirlerse, boşanma duruşmasının kendisi hızlandırılabilir.  

Boşanma Davalarında Arabuluculuk Zorunlu Mu Sonuç

Sonuç olarak, Türkiye’de mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde, boşanma davasının kendisi için arabuluculuk zorunlu değildir. Ancak, boşanmayla bağlantılı mal paylaşımı, nafaka, tazminat gibi fer’i konularda tarafların gönüllü olarak arabuluculuğa başvurmaları mümkündür ve teşvik edilmektedir.

Boşanma davalarında arabuluculuk, mahkeme süreçlerine kıyasla daha hızlı, daha az maliyetli, gizliliğe dayalı ve tarafların kendi çözümlerini geliştirebildiği bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak dikkat çekerken, özellikle çocukların menfaatlerinin daha etkin korunabilmesi açısından da önemli avantajlar sunmaktadır. Ancak boşanma davalarında arabuluculuk uygulamasının kapsamı, tarafların serbestçe tasarruf edemeyecekleri kamu düzenine ilişkin hususlarla, özellikle boşanma kararının kendisi ve velayet gibi konularla sınırlıdır. Ayrıca aile hukukuna dair arabuluculuk anlaşmalarının icra edilebilirliği için mahkeme onayı (icra edilebilirlik şerhi) ve çoğu zaman duruşmalı bir inceleme yapılması gerekmektedir; bu durum, yargının bu tür hassas meselelerde denetim fonksiyonunu sürdürdüğünü açıkça ortaya koymaktadır.

Arabuluculuğun aile hukuku çerçevesinde etkili ve adil bir çözüm yöntemi olabilmesi için arabulucuların eğitimi, etik ilkelere bağlılığı ve toplumun bu sürece dair bilinç düzeyi büyük önem taşımaktadır. Yasal düzenlemeler sürecin çerçevesini çizse de, uygulamada arabulucunun tarafsızlığı, iletişim becerisi, tarafların sürece gönüllü ve bilinçli katılımı ile İstanbul boşanma avukatı gibi uzmanların rehberliği, aile arabuluculuğunun başarısını doğrudan etkilemektedir. Arabuluculuk yaygınlaştıkça, erişilebilirliğin sağlanması ve kalite denetiminin artırılması bu alternatif uyuşmazlık çözüm yönteminin güvenilirliğini pekiştirecektir. İstanbul boşanma avukatı desteğiyle yürütülen süreçler, özellikle büyük şehirlerde aile içi anlaşmazlıkların çözümünde daha sistematik ve yapıcı bir yaklaşımın gelişmesine katkı sağlamaktadır.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.