Eşlerden Birinin Cezaevinde Olması Boşanma

Eşlerden Birinin Cezaevinde Olması Boşanma

Zorlu Bir Süreçte Hukuki Yol Haritanız

Evlilik birliği, tarafların karşılıklı güven, sadakat ve destek üzerine kurdukları bir hayat ortaklığıdır. Ancak bazen hayatın beklenmedik dönemeçleri, bu ortaklığın temellerini sarsabilir. Eşlerden birinin cezaevine girmesi, şüphesiz bu dönemeçlerin en zorlayıcı olanlarından biridir. Bu durum, sadece duygusal bir yıkıma değil, aynı zamanda karmaşık hukuki soruları da beraberinde getirir. Eşinin özgürlüğünden mahrum kalmasıyla tek başına mücadele etmek zorunda kalan diğer eş için evliliği sürdürmek, çoğu zaman imkansız hale gelebilir. Bu noktada, eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma sürecini gündeme getirir ve bu süreç, özel hukuki bilgi ve deneyim gerektiren hassas bir yolculuktur.

Bu kapsamlı rehber, eşi cezaevinde olan ve boşanmayı düşünen bireyler için bir yol haritası sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun bu özel duruma ilişkin sunduğu hukuki dayanakları, dava sürecinin adım adım nasıl işlediğini, anlaşmalı ve çekişmeli boşanma arasındaki farkları ve en önemlisi, velayet, nafaka, mal paylaşımı gibi hayati sonuçları detaylı bir şekilde ele alacağız. Amacımız, bu zorlu süreçte karşılaşabileceğiniz hukuki karmaşayı aydınlatmak, haklarınızı anlamanıza yardımcı olmak ve geleceğe daha güvenli adımlarla ilerlemeniz için gerekli bilgileri sunmaktır. Unutmayın ki, doğru hukuki strateji ve profesyonel destek, bu süreci en az hasarla atlatmanızın anahtarıdır.

Cezaevindeki Eşe Karşı Boşanma Davası Açmanın Hukuki Dayanakları

Türk Hukuk Sistemi, evlilik birliğinin devamının taraflardan biri için çekilmez hale geldiği durumlarda boşanma hakkı tanımıştır. Eşlerden birinin cezaevinde olması, bu çekilmezlik halini doğuran en somut durumlardan biridir. Bu durumda boşanma davası açmak isteyen eşin başvurabileceği hem özel hem de genel hukuki sebepler bulunmaktadır. Davanın hangi hukuki sebebe dayandırılacağı, davanın seyri, ispat yükü ve sonuçları açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma sürecinde doğru hukuki zemini belirlemek, davanın başarısı için ilk adımdır.

Özel Boşanma Sebebi Olarak Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (TMK m. 163)

Eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma davaları için en doğrudan ve sık başvurulan hukuki dayanak, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 163. maddesidir. Bu madde, “Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme” başlığı altında özel bir boşanma sebebi düzenler. Madde metni şöyledir:“Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”. Bu boşanma sebebi, kusura dayalıdır (kusura dayalı) ve hakimin takdir yetkisinin bulunduğu nispi bir boşanma sebebidir (nispi boşanma sebebi). Yani, sadece suçun işlenmiş olması yeterli değildir; bu durumun diğer eş için ortak hayatı çekilmez kıldığının da kanıtlanması gerekir.  

“Küçük Düşürücü Suç” Kavramı ve Yargıtay İçtihatları

TMK m. 163’ün temelini oluşturan “küçük düşürücü suç” kavramı, kanunda tek tek sayılmamıştır. Bir suçun küçük düşürücü olup olmadığı, verilen cezanın süresine göre değil, suçun niteliğine ve toplumun ahlaki değer yargılarına göre belirlenir. Yargıtay kararlarına göre küçük düşürücü suç; toplum nezdinde utanç verici, yüz kızartıcı ve aileyi küçük düşüren nitelikteki suçlardır. Bu suçlar, işlendiğinde diğer eşin toplum içindeki saygınlığına zarar verir ve onun için evliliği sürdürmeyi onur kırıcı bir hale getirir.  

Yargıtay içtihatlarında küçük düşürücü suç olarak kabul edilen bazı fiiller şunlardır:

  • Cinsel taciz, cinsel saldırı, çocuğun cinsel istismarı gibi cinsel dokunmazlığa karşı suçlar.  
  • Hırsızlık, dolandırıcılık, zimmet, rüşvet gibi malvarlığına ve kamu güvenine karşı işlenen ve güven sarsan suçlar.
  • Kasten adam öldürme gibi ağır suçlar.  

Burada önemli bir nokta, boşanma davası açmak için ceza davasının kesinleşmesinin beklenmek zorunda olmamasıdır. Aile mahkemesi hakimi, ceza mahkemesinden bağımsız olarak sunulan delilleri değerlendirerek suçun işlenip işlenmediği ve küçük düşürücü nitelikte olup olmadığı konusunda kendi kanaatini oluşturabilir. Ayrıca, suçun taksirle (istemeden) değil, kasten işlenmiş olması gerekmektedir. Siyasi suçlar ise genellikle bu kapsamda değerlendirilmez.  

“Haysiyetsiz Hayat Sürme” ve Süreklilik Unsuru (H4)

TMK m. 163’ün ikinci unsuru olan “haysiyetsiz hayat sürme”, tek bir eylemden ziyade bir yaşam tarzını ifade eder. Bu, eşin toplumun genel ahlak anlayışıyla bağdaşmayan, onur kırıcı bir yaşam biçimini benimsemesi ve bunu sürekli hale getirmesidir. Yargıtay kararlarına göre, haysiyetsiz hayat sürmenin boşanma sebebi sayılabilmesi için en önemli unsur sürekliliktir.  

Haysiyetsiz hayat sürmeye örnek olarak şunlar verilebilir:

  • Kumarbazlık veya alkol/uyuşturucu bağımlılığı gibi alışkanlıklar.  
  • Randevu evi işletmek, fuhuş yapmak veya yaptırmak.  
  • Sürekli olarak evlilik dışı ilişkiler yaşayarak bunu bir yaşam tarzı haline getirmek.  

Yargıtay, süreklilik arz etmeyen, bir defalık sadakatsizlik eylemlerini (örneğin başka biriyle mesajlaşma) haysiyetsiz hayat sürme kapsamında değerlendirmemekte, bu tür durumların ancak evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166) kapsamında ele alınabileceğini belirtmektedir.  

Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi Şartı

TMK m. 163’e dayalı bir boşanma davasının kabulü için en kritik şart, işlenen küçük düşürücü suçun veya sürdürülen haysiyetsiz hayatın, davacı eş için ortak hayatı çekilmez hale getirmesidir. Bu, nispi bir sebep olmasının doğal bir sonucudur. Hakim, her somut olayın özelliklerine göre bu şartın gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir edecektir. Ancak Yargıtay, bazı suçların niteliği gereği bu şartın ayrıca ispatlanmasına gerek olmadığını kabul etmektedir. Örneğin, bir eşin 12 yaşındaki bir çocuğa cinsel tacizde bulunması gibi bir durumda, diğer eşin dava açmasıyla birlikte ortak hayatın onun için çekilmez hale geldiğinin “açık ve tartışmasız” olduğu kabul edilmelidir. Davacı eşin, suçu öğrendikten sonra uzun bir süre evliliğe devam etmesi, bu durumu affettiği veya en azından kendisi için ortak hayatı çekilmez kılmadığı şeklinde yorumlanabilir ve davanın reddine yol açabilir.  

Genel Boşanma Sebebi: Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (TMK m. 166)

Eşin işlediği suç, TMK m. 163 kapsamında “küçük düşürücü” olarak nitelendirilmese veya haysiyetsiz hayat sürme unsurları tam olarak oluşmasa bile, boşanma için güçlü bir zemin oluşturabilir. Bu durumda devreye genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) girer. TMK m. 166/1’e göre, evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.  

Eşin uzun süreli bir hapis cezası alması, aileye karşı sorumluluklarını yerine getirememesi, bu durumun yarattığı sosyal ve ekonomik baskı, güven duygusunun tamamen ortadan kalkması gibi nedenler, evlilik birliğini temelinden sarsan ve ortak hayatı çekilmez kılan son derece geçerli gerekçelerdir.

Hukuki strateji açısından, davayı açarken terditli (kademeli) talepte bulunmak genellikle en akıllıca yoldur. Yani, dava dilekçesinde öncelikle özel sebep olan TMK m. 163’e dayalı olarak boşanma talep edilir; mahkemenin bu talebi kabul etmemesi ihtimaline karşılık, ikinci olarak genel sebep olan TMK m. 166’ya dayalı olarak boşanma kararı verilmesi istenir. Bu yaklaşım, davanın başarı şansını önemli ölçüde artırır. Çünkü hakim, özel sebebin şartları oluşmamış olsa bile, genel sebebin koşullarının varlığına kanaat getirerek boşanmaya karar verebilir. Bu stratejik tercih, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilir; zira TMK m. 163’e dayalı bir karar, davalı eşin tam kusurlu olduğunu daha net bir şekilde tescil eder. Bu durum, özellikle maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü açısından davacıya büyük bir avantaj sağlar.  

Dava Sürecinin Usulü

Eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma davasının hukuki dayanaklarını belirledikten sonra, sürecin nasıl işleyeceği yani usul kuralları ön plana çıkar. Bu davalar, standart boşanma davalarından farklı olarak, cezaevindeki eşin hukuki statüsü nedeniyle özel prosedürler içerir. Sürecin doğru yönetilmesi, hak kayıplarını önlemek ve davanın gereksiz yere uzamasını engellemek için hayati önem taşır.

Tutuklu ve Hükümlü Ayrımı: Davanın Seyrini Değiştiren Kritik Fark

Dava sürecindeki en temel ve belirleyici ayrım, cezaevindeki eşin tutuklu mu yoksa hükümlü mü olduğudur. Bu iki hukuki statü, davanın taraf ehliyeti, temsil ve tebligat gibi temel usul işlemlerini tamamen değiştirir.  

  • Tutuklu: Hakkındaki suç isnadı henüz kesinleşmemiş, yargılaması devam eden veya kararı Yargıtay gibi üst mahkemelerde olan kişidir. Tutuklu, henüz “suçlu” olarak kabul edilmediği için medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybetmez.
  • Hükümlü: Hakkında verilen bir yıl veya daha uzun süreli hapis cezası kesinleşmiş olan kişidir. Hükümlü, kanun gereği kısıtlanır ve medeni haklarını tek başına kullanamaz.  

Hükümlü Eşe Vasi Atanması Zorunluluğu ve Vasi’nin Rolü

Bir yıl veya daha uzun süreli hapis cezası alan bir kişi, TMK gereğince kısıtlanır ve kendisine bir vasi atanması zorunludur. Vasi atama işlemi, hükümlünün cezaevine girmeden önceki yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından yapılır. Bu durumun boşanma davası için kritik sonucu şudur:Boşanma davası, hükümlü eşin şahsına değil, atanmış olan vasisine karşı açılmalıdır. Dava dilekçesinde davalı olarak hükümlü eş ile birlikte vasisinin de gösterilmesi gerekir. Bu usul kuralına uyulmaması, davanın başında ciddi bir zaman kaybına ve usuli hatalara yol açar. Vasi, dava boyunca hükümlünün yasal temsilcisi olarak hareket eder, tebligatları kabul eder, cevap dilekçesi sunar ve duruşmalarda hükümlüyü temsil eder.  

Tebligat İşlemleri ve Duruşmaya Katılım (SEGBİS)

Cezaevindeki bir kişiye hukuki bildirimlerin (tebligat) yapılması, özel kurallara tabidir.

  • Tebligat Usulü: Tebligat Kanunu uyarınca, cezaevindeki tutuklu veya hükümlüye yapılacak tebligatın, cezaevi müdürü veya görevlendireceği bir memurun gözetiminde doğrudan şahsın kendisine yapılması zorunludur. Tebligatın sadece cezaevi idaresine bırakılması usulsüzdür ve yapılan tebligatı geçersiz kılar. Eğer eş hükümlü ise ve kendisine bir vasi atanmışsa, yasal tebligatın vasiye yapılması gerekir.  
  • Duruşmaya Katılım: Cezaevindeki eşin duruşmalara katılımı, modern teknolojinin sunduğu SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) aracılığıyla sağlanır. SEGBİS, cezaevindeki tarafın duruşma salonuna video konferans yoluyla bağlanarak beyanda bulunmasına, soruları yanıtlamasına ve yargılamaya aktif olarak katılmasına olanak tanır. Özellikle anlaşmalı boşanma gibi tarafların irade beyanının bizzat hakim tarafından tespit edilmesi gereken durumlarda veya çekişmeli davalarda hakimin gerekli gördüğü hallerde SEGBİS kullanımı esastır. Eğer cezaevi ile mahkeme aynı şehirdeyse, hakim güvenlik koşullarının elvermesi halinde eşin bizzat duruşmada hazır edilmesine de karar verebilir.  
Özellik (Characteristic)Tutuklu (Detainee)Hükümlü (Convict)
Yasal Statü (Legal Status)Suçluluğu kesinleşmemiş, yargılanan veya kararı bekleyen kişi.Bir yıl veya daha fazla hapis cezası kesinleşmiş kişi.
Temsil (Representation)Kendisi veya atadığı avukat.Mahkemece atanan yasal vasi.
Dava Kime Yöneltilir (Lawsuit Directed To)Doğrudan şahsın kendisine.Atanmış olan vasiye.
Duruşmaya Katılım (Hearing Participation)Avukatı aracılığıyla veya SEGBİS ile bizzat.Vasi aracılığıyla veya hakimin takdiriyle SEGBİS ile.
Anlaşmalı Boşanma Yetkisi (Authority for Uncontested Divorce)Mümkündür (hakim onayıyla).Mümkün değildir (vasi anlaşma yapamaz).

Bu tablo, davanın en başında doğru stratejinin belirlenmesi için hayati önem taşıyan temel farkları açıkça ortaya koymaktadır. Hukuki sürecin başarısı, bu ayrımların doğru bir şekilde anlaşılmasına ve uygulanmasına bağlıdır.

Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanma Davası Farkları

Söz konusu eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma olduğunda, tarafların boşanma ve sonuçları üzerinde uzlaşıp uzlaşamadığı, davanın seyrini ve süresini belirleyen en önemli faktördür. Bu noktada süreç, “anlaşmalı boşanma” veya “çekişmeli boşanma” olarak ikiye ayrılır. Ancak cezaevi koşulları, bu seçeneklerin uygulanabilirliğini önemli ölçüde etkiler.

Cezaevindeki Eş ile Anlaşmalı Boşanma Mümkün mü?

Anlaşmalı boşanma (TMK m. 166/III), evliliği en az bir yıl sürmüş eşlerin, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında birlikte hazırladıkları bir protokol üzerinde anlaşarak mahkemeye başvurmalarıdır. Bu yolun en temel şartı, hakimin her iki tarafı da bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesidir. Eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma sürecinde bu şartın nasıl sağlanacağı, eşin hukuki statüsüne bağlıdır:

  • Eğer Eş Tutuklu İse: Tutuklunun kısıtlı olmaması ve medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olması nedeniyle, anlaşmalı boşanma teorik olarak mümkündür. Yargıtay, bu durumda olan bir kişinin kişiye sıkı sıkıya bağlı olan anlaşmalı boşanma iradesini kullanabileceğini kabul etmektedir. Uygulamada, tutuklu eş duruşmaya SEGBİS aracılığıyla katılır ve hakim, protokolü kabul edip etmediğini ve boşanma iradesinin özgür olup olmadığını doğrudan kendisine sorarak teyit eder. Şartlar oluştuğu takdirde, anlaşmalı boşanmaya karar verilebilir.  
  • Eğer Eş Hükümlü İse: Durum tamamen farklıdır. Bir yılın üzerinde hapis cezası almış ve bu cezası kesinleşmiş hükümlü, kısıtlı olduğu için yasal bir vasi tarafından temsil edilir. Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Bu, kişinin ancak kendisinin kullanabileceği, devredilemez bir hak olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, hükümlünün vasisi, onun adına bir anlaşmalı boşanma protokolünü imzalayamaz veya mahkemede bu yönde bir irade beyanında bulunamaz. Yargıtay içtihatları bu konuda nettir; vasi aracılığıyla anlaşmalı boşanma gerçekleştirilemez. Bu hukuki engel, hükümlü bir eşten boşanmak isteyen tarafı, neredeyse her zaman çekişmeli boşanma davası açmaya zorlar.  

Bu ayrım, davanın stratejisini en başından belirler. Eğer eş hükümlü ise, sürecin uzlaşma ile hızlıca sonuçlanma ihtimali neredeyse yoktur ve dava, kaçınılmaz olarak bir ispat ve delil mücadelesine dönüşecektir.

Çekişmeli Boşanma

Çekişmeli boşanma davası, taraflardan birinin boşanmak istememesi veya boşanmanın velayet, nafaka, tazminat gibi sonuçları üzerinde anlaşamamaları durumunda açılır. Cezaevindeki eşin boşanmayı kabul etmemesi veya hükümlü olması nedeniyle anlaşmalı boşanmanın mümkün olmaması halinde, dava çekişmeli olarak yürütülür.

Bu süreçte davacı eşin yapması gereken, daha önce detaylandırılan hukuki sebeplere (TMK m. 163 veya TMK m. 166) dayanarak, evlilik birliğinin devamının kendisi için neden çekilmez hale geldiğini delilleriyle birlikte mahkemeye sunmaktır. Cezaevindeki eşin işlediği suçun niteliği, aldığı cezanın süresi, bu durumun aile üzerindeki sosyal ve ekonomik etkileri, davacının iddialarını destekleyen en önemli kanıtlardır.  

Cezaevindeki davalı eşin davayı kabul etmemesi veya duruşmalara (SEGBİS ile dahi olsa) katılmaması, davanın ilerlemesini engellemez. Kendisine usulüne uygun tebligat yapıldığı sürece, mahkeme davalının yokluğunda yargılamaya devam eder ve sunulan delillere göre bir karar verir. Davacı, iddialarını yeterli delillerle ispatladığı takdirde, davalının rızası olmasa dahi mahkeme boşanmaya karar verecektir. Bu nedenle, “eşim boşanmak istemiyor” endişesi, haklı gerekçelere sahip olan bir davacının boşanma hakkını kullanmasına engel değildir.  

Boşanmanın Sonuçları

Boşanma kararının verilmesi, evlilik birliğini sona erdirse de hukuki sonuçları geleceğinizi şekillendirmeye devam eder. Özellikle eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma davalarında velayet, nafaka, mal paylaşımı ve tazminat gibi konular, özel bir dikkat ve hukuki öngörü gerektirir. Bu sonuçlar, sadece mevcut durumu değil, aynı zamanda cezaevindeki eşin tahliyesinden sonraki dönemi de kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.

Müşterek Çocukların Velayeti

Boşanma davalarında velayet kararı verilirken mahkemenin gözettiği tek ve mutlak ilke, çocuğun üstün yararıdır. Bu ilke çerçevesinde, bir ebeveynin cezaevinde hükümlü olması, velayet konusundaki kararı büyük ölçüde belirler. Cezaevindeki bir ebeveynin, çocuğun fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişimi için gerekli olan bakım, eğitim ve istikrarlı ortamı sağlaması fiilen imkansızdır.

Bu nedenle, Yargıtay kararlarında da istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, cezaevinde hükümlü olan bir babaya veya anneye çocuğun velayetinin verilmesi doğru değildir. Hatta Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi, kasten işlenen bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin yasal bir sonucu olarak, kişinin velayet hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmasını öngörür. Dolayısıyla, eşi cezaevinde olan ve boşanma davası açan ebeveynin, müşterek çocukların velayetini alması neredeyse kesindir. Mahkeme, çocuğun menfaatini önceliklendirerek velayeti, çocuğa bakabilecek durumda olan diğer eşe verecektir.  

Nafaka Yükümlülüğü: Cezaevindeki Eşten Nafaka Alınabilir mi?

Bu konu, davanın en çetrefilli ve hukuki tartışmalara açık yönlerinden biridir. Hukuki ilke olarak, bir kişinin cezaevinde olması, nafaka (hem çocuklar için iştirak nafakası hem de eş için yoksulluk nafakası) ödeme yükümlülüğünü otomatik olarak ortadan kaldırmaz. Yargıtay’ın yerleşik görüşüne göre, nafaka yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin olmaması onu bu sorumluluktan kurtarmaz.  

Ancak bu hukuki ilke, pratikte ciddi bir paradoks yaratır. Cezaevindeki bir kişinin gelir elde etmesi ve nafaka ödemesi fiilen mümkün değildir. Bu durumda mahkemeler farklı yaklaşımlar sergileyebilmektedir. Bazı kararlarda, kişinin cezaevinde olduğu ve hiçbir geliri olmadığı gerekçesiyle nafaka talebi reddedilirken , daha yaygın olan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından da benimsenen görüş, nafaka yükümlülüğünün devam ettiği yönündedir. Bu görüşün ardındaki temel mantık, nafaka alacaklısının gelecekteki haklarını korumaktır. Eğer nafaka hiç hükmedilmezse, eş tahliye olduktan sonra da nafaka talep etme hakkı zamanaşımına uğrayabilir.  

Bu durum, tahliye sonrası için bir “borç tuzağı” riski doğurur. Cezaevindeyken ödenemeyen nafakalar birikir ve kişi tahliye olduğunda büyük bir borç yüküyle karşı karşıya kalır. Ödenmeyen nafaka borcu, alacaklının şikayeti üzerine 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılabilir. Yani, hapisten yeni çıkmış bir kişi, hapisteyken biriken nafaka borcunu ödeyemediği için tekrar hapse girme riskiyle yüzleşebilir. Bu nedenle, bu tür davalarda deneyimli bir avukatın rolü, sadece nafaka kararı aldırmak değil, aynı zamanda bu kararın uygulanabilirliğini (örneğin, ödemelerin tahliye tarihinden sonra başlaması gibi) mahkemede müzakere ederek müvekkilini gelecekteki bu tür risklerden korumaktır.  

Mal Rejiminin Tasfiyesi (Mal Paylaşımı)

Boşanma sırasında mal paylaşımı, boşanma davasından ayrı ve bağımsız bir dava olan mal rejiminin tasfiyesi davası ile gerçekleştirilir. Bu dava, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra açılabilir. Türkiye’de yasal mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma rejimi” uyarınca, evlilik birliği içinde edinilen mallar (maaş, prim, gayrimenkul geliri vb. ile alınan varlıklar), boşanma durumunda eşler arasında kural olarak yarı yarıya paylaştırılır.  

Cezaevindeki eşle mal paylaşımı davası da aynı esaslara göre yürür. Dava, boşanma davasına bakan Aile Mahkemesi’nde açılır. Süreçte, evlilik süresince edinilen tüm mal varlıkları (ev, araba, banka hesapları, şirket hisseleri vb.) tespit edilir ve değerleri belirlenir. Bu süreçte en önemli konulardan biri, eşlerden birinin boşanma sürecinde diğerinden mal kaçırma girişimleridir. Eşlerden birinin, mal paylaşımını azaltmak kastıyla boşanma davası açılmadan önceki bir yıl içinde yaptığı karşılıksız devirler veya evlilik süresince kötü niyetle yaptığı devirler, mahkeme tarafından mal paylaşımı hesabına dahil edilebilir. Bu tür durumlarda, mallara ihtiyati tedbir konularak devirlerinin engellenmesi de mümkündür.  

Maddi ve Manevi Tazminat Talepleri

Boşanmaya sebep olan olaylarda, kusuru daha az olan veya kusursuz olan tarafın, diğer taraftan tazminat talep etme hakkı vardır (TMK m. 174).

  • Maddi Tazminat: Boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen taraf, kusurlu olan diğer taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Örneğin, eşinin desteğinden yoksun kalacak olan ev hanımı, maddi tazminat talep edebilir.
  • Manevi Tazminat: Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan taraf (örneğin, eşinin işlediği küçük düşürücü bir suç nedeniyle toplum içinde onuru zedelenen eş), kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak bir miktar para ödenmesini isteyebilir.  

Özellikle TMK m. 163’e dayalı olarak, eşin işlediği küçük düşürücü bir suç nedeniyle açılan boşanma davalarında, manevi tazminat talebinin kabul edilme olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü bu durum, doğrudan diğer eşin kişilik haklarına yönelik bir saldırı olarak kabul edilir.  

Eşlerden Birinin Cezaevinde Olması Boşanma Sonuç

Bu rehberde detaylandırdığımız gibi, eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma süreci, standart boşanma davalarından çok daha karmaşık ve teknik detaylar içerir. Davanın hangi hukuki sebebe dayandırılacağından, cezaevindeki eşin “tutuklu” mu yoksa “hükümlü” mü olduğuna göre değişen usul kurallarına; nafakanın belirsizliğinden velayet ve mal paylaşımının hassasiyetine kadar her adım, özel bir hukuki uzmanlık gerektirir. Bu süreç, sadece yasal bir prosedür değil, aynı zamanda duygusal olarak da son derece yıpratıcı bir yolculuktur. Hak kayıpları yaşamamak, süreci en doğru ve hızlı şekilde yönetmek ve en önemlisi geleceğinizi hukuki güvence altına almak için atılacak en sağlam adım, bu alanda deneyimli bir profesyonelden destek almaktır.

Bu karmaşık hukuki süreçte haklarınızı korumak ve en doğru adımları atmak için deneyimli bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak hayati önem taşır. Davanızın her aşamasında size yol gösterecek, stratejinizi belirleyecek ve sizi mahkemede en güçlü şekilde temsil edecek bir İstanbul Boşanma Avukatı, geleceğinizi güvence altına almanızda en büyük destekçiniz olacaktır. Unutmayın, doğru hukuki danışmanlık, bu zorlu dönemi arkanızda bırakıp yeni bir başlangıç yapmanız için en değerli yatırımdır.

Eşlerden Birinin Cezaevinde Olması Boşanma Sık Sorulan Sorular

Cezaevindeki eşim boşanmayı kabul etmezse dava ne kadar sürer?

Eğer cezaevindeki eşiniz boşanmayı kabul etmezse veya hükümlü olduğu için anlaşmalı boşanma mümkün değilse, dava “çekişmeli boşanma” olarak görülür. Çekişmeli boşanma davalarının süresi; mahkemenin iş yoğunluğuna, delillerin toplanmasına ve yargılama sürecinin karmaşıklığına göre değişmekle birlikte, genellikle 1.5 ila 2.5 yıl arasında sürebilmektedir. Ancak eşin cezaevinde olması, boşanma için güçlü bir gerekçe olduğundan, haklı nedenler ispatlandığında boşanma kararı er ya da geç çıkacaktır.  

Dava için avukat tutmak zorunda mıyım?

Hukuken boşanma davasını avukatsız açıp takip etmeniz mümkündür. Ancak eşlerden birinin cezaevinde olması boşanma davaları, vasi atanması, SEGBİS ile katılım, tebligat usulleri gibi çok sayıda teknik ve karmaşık prosedür içerir. Yapılacak küçük bir usul hatası davanın uzamasına veya hak kaybına uğramanıza neden olabilir. Bu nedenle, bu tür özel ve karmaşık davalarda bir boşanma avukatından profesyonel destek almanız şiddetle tavsiye edilir.  

Eşim cezaevinden çıkınca boşanma kararına itiraz edebilir mi?

Boşanma davası süresince tüm tebligatlar usulüne uygun yapılmış, savunma hakkı tanınmış ve dava sonucunda verilen karar kesinleşmiş ise, eşiniz cezaevinden çıktıktan sonra bu kesinleşmiş karara itiraz edemez. Yargılama süreci, onun cezaevinde olduğu gözetilerek yürütülür ve verilen karar herkes için bağlayıcıdır.

Cezaevindeki eşimden olan çocuğum için nafaka alabilir miyim?

Evet, alabilirsiniz. Hukuken cezaevinde olmak, iştirak nafakası (çocuk nafakası) ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Mahkeme, çocuğun ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak bir nafaka miktarı belirleyecektir. Ancak cezaevindeki eşin geliri olmadığı için bu nafakanın tahsili pratikte mümkün olmayabilir. Genellikle bu alacak, eş tahliye olana kadar birikir ve tahliye olduktan sonra yasal yollarla talep edilebilir.  

Eşim cezaevindeyken ortak mallarımızı satarsa ne yapabilirim?

Eğer eşiniz, vekalet verdiği biri aracılığıyla mal paylaşımından mal kaçırmak amacıyla ortak malları satarsa, bu işlemlere karşı hukuki yollara başvurabilirsiniz. Boşanma davası ile birlikte veya ayrı bir dava ile mahkemeden bu mallar üzerine “ihtiyati tedbir” konulmasını talep ederek satışını engelleyebilirsiniz. Eğer satış çoktan yapılmışsa, mal rejimi tasfiyesi davasında, bu kötü niyetli devirlerin de hesaba katılmasını ve zararınızın tazmin edilmesini isteyebilirsiniz.  

Duruşmalara benim de katılmam gerekir mi?

Eğer bir avukatınız varsa, çekişmeli boşanma davasının duruşmalarına bizzat katılma zorunluluğunuz yoktur; avukatınız sizi temsil edecektir. Ancak hakim, gerekli gördüğü durumlarda (örneğin tanıkların dinlenmesi veya sulh görüşmeleri için) sizin de duruşmada hazır bulunmanızı isteyebilir. Avukatınız yoksa, davanızı takip etmek için duruşmalara katılmanız gerekir, aksi takdirde davanız işlemden kaldırılabilir.  

Cezaevindeki eşime tebligat nasıl yapılır?

Tebligat, cezaevi müdürü veya görevli bir memur aracılığıyla, bizzat cezaevindeki eşinize imzası karşılığında teslim edilerek yapılır. Tebligatın sadece cezaevi idaresine bırakılması geçersizdir. Eğer eşiniz hükümlü ise ve kendisine bir vasi atanmışsa, yasal tebligatın vasinin adresine yapılması zorunludur.  

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.