Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi?

Kefalet sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 581 uyarınca, kefilin, asıl borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından alacaklıya karşı kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği bir sözleşmedir. Bu, bir başkasının borcu için basit bir imza atmaktan çok daha fazlasıdır; kefil, bu borç için tüm kişisel malvarlığı ile sorumlu hale gelmeyi kabul etmektedir. Bu yüksek riskli “kişisel güvence” işlemi, özellikle evli bireyler söz konusu olduğunda, “Eşler birbirine kefil olabilir mi?” sorusunu gündeme getirir ve bu durum, sadece kefilin değil, tüm ailenin ekonomik geleceğini etkileyebilecek bir potansiyele sahiptir.   

Bu riski gören kanun koyucu, 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile , eşlerin genel sözleşme serbestisine (Türk Medeni Kanunu m. 193)  çok önemli bir sınırlama getirmiştir. TBK’nın 584. maddesinde düzenlenen “eş rızası” şartı, bir eşin, diğer eşin haberi veya onayı olmaksızın, aile birliğinin ortak ekonomik varlığını, malvarlığını ve özellikle “aile konutunu”  tehlikeye atacak düşüncesiz kefaletlerin altına girmesini engellemek amacını taşır. Bu düzenleme, temelde ailenin ekonomik bütünlüğünü korumaya yönelik bir “ehliyet sınırlaması”  niteliğindedir.   

Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi Sorusunun Cevabı (TBK m. 584/1)

Rızanın Hukuki Niteliği

Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesinin ilk fıkrası, eşler birbirine kefil olabilir mi sorusuna ilk ve en net cevabı verir: “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir…”.   

Bu “yazılı rıza”, alacaklı için sadece bir ispat kolaylığı sağlayan veya sonradan tamamlanabilecek basit bir usulü formalite değildir. Hukuk doktrini ve Yargıtay kararlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, eşin rızası, kefalet sözleşmesinin “kurucu unsurudur” ve bir “geçerlilik şartıdır”. Sözleşmenin hukuken doğabilmesi için bu rızanın varlığı zorunludur.   

Rıza Eksikliğinin Yaptırımı

Geçerlilik şartı olan eş rızasının alınmaması, o kefalet sözleşmesini “geçersiz” kılar. Bu geçersizlik, tarafların iradesine göre düzeltilebilen veya zamanla geçerli hale gelen (nispi) bir geçersizlik değil, “kesin hükümsüzlük” (mutlak butlan) yaptırımına tabidir.   

Kesin hükümsüzlüğün pratik anlamı şudur: Eşin rızası alınmadan imzalanan bir kefalet sözleşmesi, imzalandığı andan itibaren, hukuken “hiç doğmamış” sayılır.   

  • Alacaklı (örneğin bir banka), bu geçersiz sözleşmeye dayanarak kefil olan eşten borcun ödenmesini talep edemez.
  • Kefile karşı icra takibi başlatamaz; başlatılmışsa, kefil bu takibe itiraz ederek iptalini sağlayabilir.
  • Sözleşme, imzalandığı andan itibaren hiçbir hukuki sonuç doğurmadığı için, kefilin borçtan doğan herhangi bir sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.   

Rızanın Şekli ve Zamanı

Kanun, bu rızanın nasıl ve ne zaman alınması gerektiğine dair katı kurallar belirlemiştir.

  • Şekil: Rızanın “yazılı” olması şarttır. Ancak kanun, “nitelikli yazılı” (örneğin noter onaylı) bir şekil aramamıştır. “Adi yazılı” şekil yeterlidir. Bu rıza, kefalet sözleşmesinin üzerine “Eşimin kefaletine rıza gösteriyorum” şeklinde bir şerh düşülerek veya tamamen ayrı bir “Rıza Beyanı” başlıklı bir belge ile verilebilir.   
  • Zamanlama (Kritik Nokta): Kanun, rızanın zamanlaması konusunda çok nettir. Rıza, “sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında” verilmiş olmalıdır.
    • Bu kuralın en önemli sonucu şudur: Kefalet sözleşmesi imzalandıktan sonra, örneğin günler veya haftalar sonra eşten alınan bir “onay”, “muvafakat” veya “icazet”, bu sözleşmeyi geriye dönük olarak geçerli kılmaz. Kefalet sözleşmesi, kurulduğu anda geçersizse, sonradan alınan bir onay ile “canlandırılamaz”.   
    • Bu durum, özellikle alacaklılar ve bankalar için büyük bir risktir. Rızanın usulüne uygun ve zamanında alındığını ispat yükü, alacaklının üzerindedir.   

Eş Rızası Eksikliği Mahkemede Nasıl Değerlendirilir?

Eş rızası eksikliğinin “kesin hükümsüzlük” ile sonuçlanması, mahkemelerin bu durumu davanın herhangi bir aşamasında re’sen (kendiliğinden, taraflar ileri sürmese bile) dikkate alması gerekip gerekmediği tartışmasını uzun süre gündemde tutmuştur. Yargıtay’ın 2022 tarihli kararları, bu eksikliğin re’sen dikkate alınması gerektiği yönündeydi.   

Ancak, hukuk dinamik bir süreçtir ve içtihatlar değişebilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 15 Şubat 2024 tarihli çok yeni bir kararı , bu görüşte bir değişiklik olabileceğinin sinyalini vermiştir. Bu yeni karara göre, eş rızasının yokluğu, kamu düzenine ilişkin mutlak bir hükümsüzlükten ziyade, korunmak istenen (kefil ve eşi) tarafın ileri sürmesi gereken bir “itiraz” niteliğindedir.   

Bu teknik hukuki ayrımın potansiyel müvekkil için anlamı şudur: Kendisine karşı bir icra takibi başlatılan veya dava açılan kefil, “eşim rıza göstermemişti, sözleşme geçersizdir” savunmasını, bir itiraz olarak, süresi içinde ve usulüne uygun bir şekilde açıkça ileri sürmelidir. Bu savunmanın yapılmaması halinde, mahkemenin bu eksikliği re’sen dikkate almayarak (yeni içtihat uyarınca) geçersiz bir borçtan dolayı kişiyi sorumlu tutma riski doğmuştur. Bu nüans, eşler birbirine kefil olabilir mi gibi basit görünen bir sorunun ne kadar karmaşık hukuki sonuçları olabileceğini ve böyle bir durumda hukuki yardım almanın ne kadar kritik olduğunu göstermektedir.

Eşler Birbirine Kefil Olabilir Mi Sorusunun İstisnaları

Kanun koyucu, aileyi koruma amacı ile ticari ve sosyal hayatın gerçekleri arasında bir denge kurmak zorundaydı. Bu nedenle, TBK m. 584’te, eş rızasının aranmayacağı bazı özel durumlar (istisnalar) açıkça sayılmıştır. Eşler birbirine kefil olabilir mi sorusunun cevabının, bu istisnalar kapsamında “evet, rızasız olabilir” şeklinde değiştiği durumlar iki ana kategoride toplanabilir.

Aile Hukukundan Kaynaklanan İstisnalar (TBK m. 584/1)

Bu istisnalar, aile birliğinin hukuken veya fiilen zayıfladığı, eşlerin artık ortak bir ekonomik kaderi paylaşmadığı durumlarla ilgilidir:

  1. Mahkemece Verilmiş Ayrılık Kararı: Eşler hakkında boşanma değil, ancak Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre bir “ayrılık kararı” verilmişse, bu karar süresince eşler kefil olurken birbirlerinin rızasını almak zorunda değildir.   
  2. Yasal Olarak Ayrı Yaşama Hakkı: Kanun, eşlerin “yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça” rıza gerektiğini belirtir. Bu, eşlerin sadece fiilen ayrı evlerde yaşamasının (fiili ayrılık)  yeterli olmadığı, bu ayrılığın yasal bir temele (mahkeme kararı gibi) dayanması gerektiği anlamına gelir.
    • Uygulamadaki Önemi: Yargıtay kararlarına göre , eşlerin “boşanma davası açması”  ile birlikte, TMK m. 197 uyarınca ayrı yaşama hakları yasal olarak doğmuş sayılır. Dolayısıyla, boşanma davası açmış bir eş, davası devam ederken (ve henüz boşanma kararı kesinleşmemişken), diğer eşin rızasını almadan geçerli bir şekilde kefil olabilir. Bu, boşanma sürecindeki taraflar için kritik bir bilgidir.   

Ticari Hayat İçin Getirilen İstisnalar (TBK m. 584/3)

TBK m. 584’ün 2012’de yürürlüğe girmesi, “eşler birbirine kefil olabilir mi” sorusuna getirdiği katı “evet, ama rıza şartı var” cevabıyla, özellikle bankacılık, finans ve ticaret sektöründe büyük bir duraksamaya yol açtı. Kredi süreçleri yavaşladı ve ticari aktörler, “iş hayatını yavaşlattığı” yönünde ağır eleştirilerde bulundu.   

Bu eleştiriler üzerine, kanun koyucu 2013 yılında 6455 sayılı Kanun ile  TBK m. 584’e üçüncü bir fıkra ekledi. Bu fıkra, ticari hayatın profesyonel aktörlerinin, mesleki ve ticari faaliyetleri kapsamında verecekleri kefaletler için eş rızası şartını tamamen kaldırmıştır.   

Rıza şartından muaf tutulan bu gruplar şunlardır:

  1. Tacirler: Ticaret siciline kayıtlı ticari işletme sahipleri (gerçek kişi tacirler).   
  2. Şirket Ortak ve Yöneticileri: Bir ticaret şirketinin (Limited, Anonim vb.) ortakları veya yöneticileri.   
  3. Esnaf ve Sanatkârlar: Esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf ve sanatkârlar.   
  4. Kooperatif Kredileri: Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler.   

İstisnanın Dar Yorumu: Bu ticari istisnalar, dar yorumlanmak zorundadır. Örneğin, bir şirketin ortağı veya yöneticisi (Madde 2) ya da bir esnaf (Madde 3) için bu muafiyet, ancak verilecek kefaletin “işletme veya şirketle ilgili olarak”  veya “mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak”  verilmesi halinde geçerlidir.   

  • Örnek: Bir A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı, kendi şirketinin banka kredisi için kefil oluyorsa, eş rızası aranmaz (İstisna kapsamındadır).
  • Örnek: Ancak aynı yönetim kurulu başkanı, kayınbiraderinin şahsi borcu veya çocuğunun eğitim kredisi için kefil oluyorsa, bu kefalet ticari faaliyetiyle ilgili olmadığından, istisna kapsamında değildir ve eş rızası gereklidir.   

Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi? “Aval” Sorunu

Eş rızası kuralı, uygulamada en büyük kafa karışıklığına ve hukuki tartışmaya “aval” konusunda yol açmıştır. Eşler birbirine kefil olabilir mi tartışması, bu noktada Borçlar Hukuku ile Ticaret Hukuku arasında bir kesişim yaratmıştır. Bu konu, Yargıtay’ın en üst karar mercii olan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından çözülmek zorunda kalınmıştır.

TBK m. 603 ve “Diğer Kişisel Güvence Sözleşmeleri”

Kanun koyucu, alacaklıların TBK m. 584’teki eş rızası şartından kaçmak için sözleşme adını “kefalet” değil de, örneğin “garanti sözleşmesi” veya “borca katılma” gibi başka isimler altında yapacaklarını öngörmüştür.

Bunun önünü kesmek için TBK m. 603 hükmü getirilmiştir. Bu maddeye göre, “kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümlerin, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanacağı” belirtilmiştir.   

Bu madde sayesinde, bir gerçek kişinin imzaladığı “garanti sözleşmesi”  veya “borca katılma beyanı” gibi kişisel güvenceler de, eğer TBK 584/3 istisnasına girmiyorsa, eş rızasına tabi tutulmuştur.   

Ancak bu durum şu devasa soruyu doğurmuştur: Çek, bono (emre muharrer senet) veya poliçe gibi kambiyo senetlerine atılan “aval” imzası da TBK m. 603 kapsamında “başka ad altında yapılan bir kişisel güvence” midir ve eş rızası gerektirir mi?

“Aval” Nedir ve Kefaletten Farkı Nedir?

Hukuki statüleri tamamen farklı olan bu iki kavram, genellikle halk arasında karıştırılır:

  • Aval: Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) (TTK m. 700 vd.) düzenlenen , münhasıran kambiyo senetlerine (çek, bono, poliçe) özgü bir güvence türüdür. Senedin üzerine (genellikle ön yüzüne) atılan “aval içindir” veya benzeri bir şerh ve imza ile (veya sadece imza ile) verilir.   
  • Kefalet vs. Aval Ayrımı: Temel farkları şunlardır:
    • Kanun: Kefalet, Borçlar Kanunu’nda (TBK); Aval, Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenir.
    • Nitelik: Kefalet, alacaklı ve kefil arasında yapılan iki taraflı bir “sözleşmedir”. Aval ise, aval verenin tek taraflı irade beyanıyla doğan “tek taraflı bir hukuki işlemdir”.   
    • Bağımlılık: Kefalet, asıl borca bağlıdır (ona fer’idir); asıl borç geçersizse kefalet de geçersiz olur. Aval ise, (imza sahteliği hariç) bağımsız bir kambiyo taahhüdüdür; asıl borçlunun ehliyetsizliği veya borcun geçersizliği aval vereni etkilemez.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı (2017/4 E., 2018/5 K.)

Yıllar boyunca, Yargıtay’ın farklı hukuk daireleri “eşler birbirine kefil olabilir mi” sorusunun “aval” boyutunda birbiriyle çelişen kararlar vermiştir. Bazı daireler “TBK 603 gereği aval de eş rızasına tabidir” derken, bazıları “Aval ve kefalet farklı kurumlardır, rıza gerekmez” demiştir.   

Bu hukuki belirsizlik, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun (İBK) 20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı kararı ile nihai olarak çözülmüştür. Bu karar, tüm Yargıtay daireleri ve yerel mahkemeler için bağlayıcıdır.

Nihai Karar: “Aval” söz konusu olduğunda, eşler birbirine kefil olabilir mi sorusunun cevabı, kefaletten tamamen farklıdır: Avalde eşin rızası ARANMAZ.   

Kararın Gerekçesi: İBK, bu kararı verirken hukuki bir politika tercihi yapmış ve ticari hayatın gereklerini ailenin korunması amacına üstün tutmuştur. Kararın temel gerekçeleri şunlardır:

  1. Hukuki Nitelik Farkı: TBK m. 603, “sözleşmelerden” bahseder; aval ise “tek taraflı bir işlemdir” ve bu kapsama girmez.   
  2. Ticari Hayatın Güvenliği: Asıl gerekçe budur. Kambiyo senetlerinin (çek/bono) en önemli özelliği “tedavül kabiliyeti” (dolaşım hızı) ve soyutluğudur. Eğer senedi eline alan her hamili, senetteki “aval” imzasını atan kişinin evli olup olmadığını, evliyse eşinden rıza alıp almadığını araştırmak zorunda kalsaydı, çek ve bonoların ticari hayattaki hızlı dolaşımı ve güvenilirliği tamamen ortadan kalkardı.   

Bu karar, borçlu tacirler için bir “kefaletim geçersiz” tuzağıdır. Bir kredi sözleşmesine kefil olduğunu zanneden ancak aslında bir bonoya aval veren kişi, eş rızası alınmamış olsa bile o borçtan tam sorumlu olacaktır.

“Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi” Kefalet ve Aval Farkları

ÖzellikKefalet Sözleşmesi (TBK m. 581)Aval (TTK m. 700)
Hukuki Niteliğiİki taraflı “sözleşme” Tek taraflı “hukuki işlem” 
Dayandığı KanunTürk Borçlar Kanunu (TBK)Türk Ticaret Kanunu (TTK)
BağımlılıkAsıl borca bağlıdır (Fer’i niteliktedir)Bağımsız bir kambiyo taahhüdür
Verildiği BelgeGenellikle bir “Sözleşme”Kambiyo Senedi (Çek, Bono, Poliçe) 
Eş Rızası (TBK 584)GEREKLİDİR (İstisnalar hariç)GEREKLİ DEĞİLDİR (Yargıtay İBK 2018) 

Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi: Boşanma ve Mal Rejiminin Tasfiyesindeki Yeri

Eşin kefaleti konusu, en karmaşık halini bir boşanma davası sürecinde, “mal rejimin tasfiyesi” (halk arasındaki adıyla mal paylaşımı) aşamasında alır. Eşler birbirine kefil olabilir mi sorusunun yanıtı, boşanma aşamasında milyonlarca liralık bir fark yaratabilir. Kefil olan eşin yüklendiği bu devasa borcun akıbeti, paylaşımı doğrudan etkiler.

Eşin Verdiği Kefalet Borcu, Mal Paylaşımını Nasıl Etkiler?

Türkiye’de yasal mal rejimi “edinilmiş mallara katılma” rejimidir. Bu rejimde, boşanma anında eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mallar (edinilmiş mallar) ve bu mallara ilişkin borçlar (pasifler) hesaplanır. Net “artık değer” bulunarak yarı yarıya paylaşılır.   

Buradaki kilit soru, bir eşin üçüncü bir şahıs (arkadaşı, akrabası, ortağının şirketi) lehine verdiği kefaletin, bu hesaplamada “pasif” (borç) olarak kabul edilip edilmeyeceğidir.

  • Kişisel Borç vs. Ortak Borç: Mal rejimi hukuku, borçları niteliğine göre ayırır. Aile konutu için çekilen kredi  veya ailenin ortak giderleri için yapılan borçlar tasfiyede dikkate alınırken, eşlerden birinin kişisel işlemleri (örneğin kumar borcu) veya kişisel yatırımları için yaptığı borçlar “kişisel borç” sayılır.   
  • Kefaletin Niteliği: Bir başkasının borcuna kefil olmak, kefil olan eşin kişisel borcudur. Bu borç, ailenin ortak yaşamı veya ortak bir malın edinilmesi için yapılmamıştır.
  • Tasfiye Sonucu: Kefil olan eş, bu kişisel kefalet borcunu ödemek zorunda kalırsa, bu ödemeyi tasfiyede diğer eşten talep edemez. Bu borç, ortak mallardan (artık değerden) düşülemez. Eğer kefil eş, bu kefalet borcunu ödemek için ortak hesaptan veya edinilmiş bir malı satarak para kullandıysa, diğer eş, mal rejimi tasfiyesi davasında bu miktarın “denkleştirme” yoluyla aktif malvarlığına geri eklenmesini talep edebilir.

Eşin Şirket Borcuna Kefaleti ve Boşanma (TBK 584/3 İstisnası)

En karmaşık senaryo, TBK 584/3 istisnasının boşanma ile kesiştiği noktada ortaya çıkar.

  • Senaryo: Eşlerden biri (Koca), bir şirketin ortağı ve yöneticisidir. Koca, TBK 584/3 istisnası uyarınca, diğer eşin (Kadın) rızasını almaksızın şirketinin 10 Milyon TL’lik banka kredisine kefil olmuştur. Kanuna göre bu kefalet geçerlidir.   
  • Boşanma ve Mal Paylaşımı Etkisi: Taraflar boşanma davası açar. Mal paylaşımı davasında, Koca’nın sahibi olduğu şirket hisseleri (eğer evlilik öncesi alındıysa) Koca’nın “kişisel malı”  sayılabilir. Ancak, şirketin evlilik birliği içinde (örneğin 10 yıl boyunca) elde ettiği kar payı (temettü) veya bilançodaki net kar  “edinilmiş mal” sayılır ve Kadın’ın bu kar üzerinden “artık değere katılma alacağı” hakkı doğar.   
  • Dolaylı Etki (İleri Düzey Analiz): Koca’nın rızasız ama geçerli olan 10 Milyon TL’lik kefaleti, o şirketin borcudur (pasifidir). Bu borç, şirketin bilançosundaki “net karı”  doğrudan azaltacaktır. Şirketin net karı azaldığında, Kadın’ın pay alacağı “edinilmiş mal” (kar payı) miktarı da dolaylı olarak azalmış olur.   
  • Sonuç: Bu senaryoda, eşin rızası olmadan verilen geçerli bir ticari kefalet, mal paylaşımında diğer eşin (Kadın) dolaylı olarak daha az pay almasına neden olur.

Neden Bir Avukat Uzmanlığı Gerekir?

Yukarıdaki senaryo, kefalet ve mal rejimi tasfiyesinin; Borçlar Hukuku (TBK 584), Ticaret Hukuku (Aval) ve Aile Hukukunun (Mal Rejimi Tasfiyesi) kesiştiği, hukukun en teknik ve karmaşık alanlarından biri olduğunu net bir şekilde göstermektedir.   

İstanbul gibi ticari hayatın kalbi olan, şirket değerlemelerinin, karmaşık kredi sözleşmelerinin, yoğun çek ve bono kullanımının (aval) günlük hayatın bir parçası olduğu bir metropolde , boşanma davaları sıklıkla bu tür finansal düğüm noktaları üzerine kuruludur.   

Deneyimli bir Boşanma Avukatı İstanbul , önüne gelen bir davada, müvekkilini korumak için öncelikle önündeki güvence belgesini analiz etmek zorundadır:   

  1. Bu bir “kefalet sözleşmesi” mi, yoksa bir bonoya atılmış “aval” mi? (Uygulanacak hukuk ve sonuç tamamen değişir).
  2. Eğer “kefalet” ise, eş rızası alınmış mı? Zamanında (en geç imza anında) mı alınmış?
  3. Rıza alınmamışsa, kefil olan eş (kendi veya davalının eşi), TBK 584/3’teki (tacir, yönetici, esnaf) ticari istisnalardan birine giriyor mu?

Bu ilk analizin doğru yapılması, “eşler birbirine kefil olabilir mi” gibi tek bir soruya verilecek doğru cevabın, müvekkilin milyonlarca liralık geçersiz bir borçtan kurtulmasını veya mal paylaşımında hakkı olanı tam olarak almasını sağlayabilir.

“Eşler Birbirine Kefil Olabilir Mi?” Hakkında Sıkça Sorulan Sorular

Eşim benden habersiz bir kredi sözleşmesine kefil olmuş. Bu borcu ödemek zorunda mıyım?

Hayır. Eğer imzalanan belge bir “kefalet sözleşmesi” ise (ve eşiniz TBK 584/3’teki ticari istisnalara giren bir tacir/yönetici/esnaf değilse), sizin yazılı rızanız olmadan imzalanan bu kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür (geçersizdir). Alacaklı banka veya şahıs, bu borcu kefil olan eşinizden talep edemez. Ancak, bu geçersizliği bir dava veya icra takibi durumunda mahkemeye aktif olarak “itiraz” yoluyla bildirmeniz gerekebilir (Yargıtay’ın 2024 tarihli içtihadı uyarınca).   

Bir arkadaşıma borç verirken “sağlam olsun” diye onun imzaladığı bonoya (senede) eşini de imzalattım. Eşinden rıza almadık. İmza geçersiz mi?

Hayır, imza geçerlidir ve borçtan sorumludur. Çek, bono (senet) veya poliçe gibi kambiyo senetlerine atılan imza “kefalet” değil, “aval” hükmündedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı (2018) uyarınca, aval işleminde eşin rızası aranmaz. Bonoya aval veren eş, borcun tamamından sorumludur.   

Eşimin çektiği krediye ben kefil oldum. Yani borçlu eşim, kefil benim. Bu durumda da benim eşimin (yani borçlunun) rızası gerekir mi?

Hayır, bu durumda rıza aranmaz. Bu, “eşler birbirine kefil olabilir mi” sorusunun özel bir versiyonudur. TBK m. 584’ün amacı, diğer eşi (kefil olmayanı), haberi olmadığı bir borçla ailenin ekonomik geleceğini riske atmasına karşı korumaktır. Senaryonuzda, borçlu zaten eşinizin kendisidir. Dolayısıyla borçtan ve riskten tamamen haberdardır. Doktrin ve Yargıtay’ın da kabul ettiği görüşe göre , eşin kendi borcuna diğer eşin kefil olması durumunda, borçlu olan eşin (kefil olandan) rıza alması gibi bir durum mantığa aykırıdır ve eş rızası aranmaz.   

Kefalet sözleşmesi imzalanmadan önce eşime bir rıza belgesi imzalattım. Ancak eşim şimdi “vazgeçtim, rızamı geri alıyorum” diyor. Yapabilir mi?

Rızanın, en geç sözleşme anında mevcut olması gerekir. Eğer siz kefalet sözleşmesini henüz imzalamadıysanız ve eşiniz bu rızasını yazılı olarak sizden veya alacaklıdan geri çekerse, o rızaya dayanarak geçerli bir kefalet sözleşmesi kuramazsınız. Ancak, kefalet sözleşmesi imzalandıktan sonra (yani rıza verilip sözleşme kurulduktan sonra), eşin rızasını tek taraflı olarak geri alması ve geçerli sözleşmeyi geçersiz kılması hukuken mümkün değildir.   

Evliyken eşimin rızasıyla bir borca kefil olmuştum. Şimdi boşandık. Kefalet sorumluluğum biter mi?

Hayır, bitmez. Eğer evlilik birliği sırasında geçerli bir şekilde (örneğin eş rızasıyla veya ticari istisna kapsamında) bir kefalet sözleşmesi imzaladıysanız, bu sizin şahsi sorumluluğunuz altına girmiş bir borçtur. Boşanmış olmanız, o borç (asıl borçlu tarafından) ödenene veya kefalet süresi dolana kadar sizin kefalet sorumluluğunuzu ortadan kaldırmaz.   

Eşimle boşanma davası açtık, dava henüz bitmedi, sürüyor. Bu sırada bir arkadaşıma kefil olabilir miyim?

Evet, olabilirsiniz. Kanun, “yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça” rıza arar. Yargıtay, boşanma davası açılmasını bu kapsamda “yasal ayrı yaşama hakkı” olarak değerlendirmektedir. Boşanma davası açtığınız için, dava süresince (henüz boşanmasanız bile) diğer eşinizin rızası olmadan kefil olabilirsiniz ve bu kefalet geçerli olur.   

Eşler Birbirine Kefil Olabilir Mi? Sonuç

“Eşler birbirine kefil olabilir mi?” sorusunun net hukuki cevabı, “Evet, ancak çok sıkı şartlar altında” olmalıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK m. 584) getirdiği temel kural, ailenin ekonomik bütünlüğünü ve geleceğini korumak amacıyla, kefil olacak evli bir bireyin, diğer eşinden “yazılı rıza” alması zorunluluğudur. Rıza yoksa, kural olarak kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür.   

Ancak bu rapor, bu net kuralın ne kadar karmaşık istisnalara sahip olduğunu ortaya koymuştur:

  1. Ailevi İstisnalar: Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı veya fiilen ayrı yaşama olmasa bile boşanma davası açılmış olması, eş rızası şartını ortadan kaldırır.   
  2. Ticari İstisnalar: Ticari hayatın akışını korumak adına tacirler, şirket yönetici/ortakları (kendi şirketleri için) ve esnaflar (mesleki faaliyetleri için) bu rızadan muaf tutulmuştur.   

En önemli ve potansiyel müvekkiller için en tehlikeli ayrım ise, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kesinleşen Kefalet-Aval farkıdır. Birçok birey, imzaladığı senedin (bono) veya çekin aslında bir “kefalet” değil, rıza gerektirmeyen bir “aval” olduğunu öğrendiğinde, çok geç olmaktadır. Basit bir kredi sözleşmesine verilen “kefalet” rıza yoksa geçersizken, bir çek veya bonoya atılan “aval” imzası rıza olmasa da geçerlidir ve aval veren eş borçtan tam sorumludur.   

Kefalet, basit bir imza değil, tüm aile malvarlığını riske atabilen, karmaşık hukuki sonuçları olan ciddi bir taahhüttür. Özellikle bir borç takibi, icra tehdidi veya boşanma süreciyle karşı karşıya kaldığınızda, imzaladığınız veya eşinizin imzaladığı bir belgenin “geçerliliği” veya “geçersizliği”, davanızın finansal sonucunu bütünüyle değiştirebilir.

Bu borcun mal paylaşımındaki yeri , Yargıtay’ın sürekli gelişen ve değişen içtihatları (özellikle rıza eksikliğinin mahkemece nasıl dikkate alınacağı konusundaki 2024 tarihli karar  gibi), uzmanlık gerektiren teknik detaylardır. Hak kaybına uğramamak için, bu tür karmaşık bir hukuki süreçte mutlaka bir uzmandan, özellikle “eşler birbirine kefil olabilir mi” gibi konuların boşanma ve mal paylaşımıyla kesiştiği davalarda deneyimli bir Boşanma Avukatı İstanbul  uzmanlığına sahip bir profesyonelden hukuki yardım almanız hayati önem taşımaktadır.   

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

Bize Ulaşın

Baştürk Hukuk Bürosu olarak tüm sorularınıza cevap vermekteyiz.