Evlilik birliğini sonlandırma kararı, hayatın en zorlu dönemeçlerinden biridir. Bu süreç, özellikle ekonomik olarak eşine bağımlı olan, çalışmayan kadınlar için ek endişeler ve korkularla dolu olabilir. “Hiçbir gelirim yok, nasıl boşanma davası açabilirim?”, “Dava açarsam neyle geçinirim?”, “Çocuklarımın velayetini kaybeder miyim?” gibi sorular, bu zorlu kararın önündeki en büyük engeller olarak görülebilir. Ancak bilinmelidir ki, Türk Medeni Kanunu, ekonomik gücü olmayan eşi korumak ve adaletin her koşulda tecelli etmesini sağlamak üzere tasarlanmış çok katmanlı bir güvence sistemi sunmaktadır. Çalışmayan kadın boşanma davası açarsa, kanunlar onun yanında yer alır ve onu çaresiz bırakmaz.
Bu rehber, çalışmayan kadın boşanma davası açarsa sahip olduğu temel hakları, bu hakları nasıl kullanabileceğini ve süreç boyunca kendisini nelerin beklediğini potansiyel müvekkiller için anlaşılır bir dille açıklamak amacıyla hazırlanmıştır. Kadının dava açma hakkından başlayarak, yargılama sürecinde ve boşanma sonrasında mali güvenliğini sağlayacak nafaka türlerine, evlilik birliğindeki emeğinin karşılığı olan mal paylaşımı ve tazminat haklarına, çocuklarının geleceğini güvence altına alan velayet düzenlemelerine, barınma hakkını koruyan aile konutu mekanizmasına ve tüm bu haklara erişimi mümkün kılan adli yardım imkanlarına kadar her bir konu, hukuki dayanakları ve pratik sonuçlarıyla ele alınacaktır.
Dava Açma Hakkı ve Temel İlkeler
Boşanma sürecine dair en temel ve yaygın yanılgılardan biri, dava açma hakkının ekonomik bağımsızlıkla ilişkili olduğudur. Bu kanının aksine, Türk hukuk sisteminde bir eşin çalışmıyor olması veya kendi gelirine sahip olmaması, boşanma davası açma hakkını hiçbir şekilde kısıtlamaz. Boşanma hakkı, anayasal güvence altında olan temel bir haktır ve bir kişinin mali durumuna bağlı değildir.
Türk Medeni Kanunu (TMK), boşanma sebeplerini 161 ila 166. maddeler arasında düzenlemiştir. Bu maddeler zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi özel boşanma sebeplerinin yanı sıra, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi genel bir boşanma sebebini de içerir. Görüldüğü üzere, kanun koyucu boşanma kararı için eşlerin mali durumlarını değil, evlilik birliğinin devam edip edemeyeceğini ve eşlerin davranışlarını esas almıştır. Dolayısıyla, çalışmayan kadın boşanma davası açarsa, mahkemenin odaklanacağı konu kadının mali durumu değil, evliliğin devamının taraflar için çekilmez hale gelip gelmediğidir.
Bu hukuki yapı, bilinçli bir tercihin ürünüdür. Kanun, evliliği salt bir ekonomik ortaklık olarak görmez; bu nedenle birliğin sona ermesini de ekonomik yeterlilik testine tabi tutmaz. Hukuk, boşanma hakkını mali sonuçlarından kasıtlı olarak ayırmıştır. Bu ayrım, ekonomik olarak daha zayıf konumda olan eşin, sırf geçim kaygısı nedeniyle katlanılmaz bir evliliğe mahkum edilmesini önler. Bu ilke, adalete erişimin önündeki en büyük engellerden birini kaldırarak, her bireyin onurlu bir yaşam sürme hakkını teminat altına alır.
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Nafaka Hakları Nelerdir?
Çalışmayan kadın boşanma davası açarsa, en büyük endişesi şüphesiz geçimini nasıl sağlayacağıdır. Türk Medeni Kanunu, bu endişeyi gidermek üzere “nafaka” kurumunu düzenlemiştir. Nafaka, boşanma sürecinin farklı aşamalarında ve farklı amaçlarla hükmedilen, ekonomik olarak zayıf olan eşi ve çocukları korumaya yönelik mali bir destektir. Çalışmayan kadının bu süreçte faydalanabileceği üç temel nafaka türü bulunmaktadır: Tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası.
Tedbir Nafakası
Boşanma davalarının aylar, hatta yıllar sürebileceği bir gerçektir. Bu uzun süreçte, hiçbir geliri olmayan bir kadının ve varsa çocuklarının temel yaşam ihtiyaçlarını karşılaması imkansız hale gelebilir. İşte tedbir nafakası, tam da bu sorunu çözmek için tasarlanmış geçici bir önlemdir. TMK’nın 169. maddesi uyarınca, hakim boşanma veya ayrılık davasının açılmasıyla birlikte, davanın devamı süresince eşlerin barınmasına, geçimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re’sen) alır.
Tedbir nafakasının en önemli özelliği, kusur durumundan tamamen bağımsız olmasıdır. Yani, boşanmada kimin hatalı olduğuna bakılmaksızın, ekonomik olarak zor duruma düşecek olan eş lehine bu nafakaya hükmedilebilir. Hatta hakim, taraflardan bir talep gelmesini beklemeden bu kararı verebilir. Tedbir nafakasının temel amacı, dava sonuçlanana kadar taraflar arasındaki ekonomik dengeyi korumak ve davanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamaktır. Bu yönüyle tedbir nafakası, sadece bir mali yardım değil, aynı zamanda bir usulü adalet aracıdır. Finansal gücü yüksek olan eşin, ekonomik baskı kurarak diğer eşi davasından vazgeçmeye veya haklarından feragat etmeye zorlamasını engeller. Böylece, adalete erişimin ekonomik bağımsızlığa bağlı olmamasını temin eder.
Yoksulluk Nafakası
Boşanma kararı kesinleştikten sonra tedbir nafakası sona erer. Ancak boşanma, çalışmayan kadın için yeni bir ekonomik mücadelenin başlangıcı olabilir. Yoksulluk nafakası, TMK’nın 175. maddesi uyarınca, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olan eşi korumak amacıyla hükmedilen süresiz bir mali destektir.
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için bazı şartların bir arada bulunması gerekir:
- Talep Olması: Hakim, yoksulluk nafakasına kendiliğinden karar veremez; nafaka talep eden eşin bunu açıkça istemesi gerekir.
- Kusur Şartı: Nafaka talep eden eşin, boşanmadaki kusurunun diğer eşten daha ağır olmaması gerekir. Eşit kusurlu veya daha az kusurlu olmak yeterlidir.
- Yoksulluğa Düşme Tehlikesi: Boşanma sonucunda, kişinin yaşam standardının ciddi şekilde düşeceği ve temel geçimini sağlayamayacak duruma geleceği anlaşılmalıdır.
- Diğer Eşin Mali Gücü: Nafaka, ödenecek olan eşin mali gücü oranında belirlenir. Ancak bir işte çalışmıyor olmak veya sadece engelli maaşı alıyor olmak, nafaka yükümlülüğünü tek başına ortadan kaldırmaz.
Yoksulluk nafakasının “süresiz” olarak düzenlenmesi, kanunun derin bir toplumsal gerçekliği tanıdığını gösterir. Yıllarını evine ve çocuklarına adayan, bu uğurda kendi kariyerinden ve ekonomik geleceğinden feragat eden bir kadının, boşanma sonrası iş hayatına dönüp maddi bağımsızlığını kazanması çoğu zaman zordur. Süresiz nafaka, bu yapısal dezavantajın bir telafisidir. Bu, bir ceza değil, evlilik birliğinin getirdiği iş bölümünün uzun vadeli ekonomik sonuçlarını dengelemeye yönelik bir adalet mekanizmasıdır.
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Çocukların Velayeti Kime Verilir?
Pek çok anne, çalışmayan kadın boşanma davası açarsa velayeti kaybedeceğini düşünerek endişelenir; ancak hukuk sistemi bu konuda da anneyi ve çocuğu koruyan net ilkelere sahiptir. “Çalışmıyorum, çocuklarımın velayeti bana verilir mi?” sorusu, pek çok anneyi dava açmaktan alıkoyan bir korkudur.
“Çocuğun Üstün Yararı” İlkesi Çalışmayan Anneye Velayet Verilmesi
Velayet davalarında mahkemenin dikkate aldığı tek ve en önemli kriter, “çocuğun üstün yararı” ilkesidir. Bu ilke uyarınca hakim, çocuğun fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişimi için en iyi ortamı hangi ebeveynin sağlayacağını değerlendirir. Annenin çalışmıyor olması veya bir gelirinin bulunmaması, tek başına velayetin babaya verilmesi için yeterli bir sebep değildir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, özellikle anne bakım ve şefkatine muhtaç küçük yaştaki çocukların velayetinin anneye verilmesi, çocuğun menfaatine daha uygun görülmektedir. Hukuk sistemi, bir ebeveynin bakım verme kapasitesi ile gelir elde etme kapasitesini birbirinden ayırır. Evlilik boyunca çocuğun birincil bakıcısı konumunda olan annenin, çocuğun günlük ihtiyaçlarını karşılama, duygusal bağ kurma ve istikrarlı bir ortam sağlama konusunda daha tecrübeli olduğu kabul edilir. Babanın maddi gücünün daha yüksek olması, onun daha iyi bir ebeveyn olduğu anlamına gelmez. Çocuğun maddi ihtiyaçları, bir sonraki başlıkta ele alınacak olan iştirak nafakası yoluyla güvence altına alınırken, velayet kararında çocuğun alışkın olduğu düzenin ve duygusal bağlarının korunması önceliklidir.
İştirak Nafakası
Velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğa karşı bakım ve maddi destek yükümlülüğü boşanmayla sona ermez. İştirak nafakası, velayeti almayan ebeveynin, çocuğun beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi tüm giderlerine mali gücü oranında katılmasıdır.
İştirak nafakasının en temel özellikleri şunlardır:
- Kamu Düzenindendir: Çocuğun korunması kamu düzenine ilişkin olduğundan, velayeti alan taraf talep etmese bile hakim iştirak nafakasına re’sen (kendiliğinden) hükmetmek zorundadır.
- Kusurdan Bağımsızdır: Boşanmada tarafların kusur durumunun iştirak nafakası üzerinde hiçbir etkisi yoktur. En ağır kusurlu taraf dahi, velayeti alması durumunda diğer eşten çocuk için iştirak nafakası talep edebilir.
- Süresi: İştirak nafakası, kural olarak çocuk 18 yaşını doldurana kadar devam eder. Ancak çocuğun eğitimi devam ediyorsa, eğitim hayatı sona erene kadar “yardım nafakası” adı altında devam etmesi mümkündür.
Bu düzenlemeler, çocuğun maddi geleceğini ebeveynler arasındaki çekişmenin dışına taşır. Kanun, bu yükümlülüğü eşler arasında bir mesele olarak değil, ebeveynin çocuğuna karşı devredilemez bir sorumluluğu olarak görür. Hakimin kendiliğinden karar vermesi, devletin çocuğun haklarını korumadaki aktif rolünü gösterir ve çocuğun mali refahını her türlü kişisel anlaşmazlığın üzerinde tutar.
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Tazminat ve Mal Paylaşımı Hakları
Boşanma, sadece duygusal bir son değil, aynı zamanda mali bir tasfiye sürecidir. Özellikle çalışmayan kadın boşanma davası açarsa, evlilik birliğine yaptığı katkıların ve boşanma nedeniyle uğradığı zararların karşılığını talep etme hakkına sahiptir. Bu haklar, tazminat ve mal paylaşımı olmak üzere iki ana başlıkta toplanır.
Maddi ve Manevi Tazminat Talepleri
Boşanmaya sebep olan olaylarda kusuru olmayan veya daha az kusurlu olan eş, diğer eşten tazminat talep edebilir. TMK’nın 174. maddesi, bu tazminatı maddi ve manevi olarak ikiye ayırır.
- Maddi Tazminat: Boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen tarafın, kusurlu taraftan talep edebileceği bir tazminattır. Örneğin, evlilik devam etseydi eşinin sosyal güvencesinden yararlanmaya devam edecek veya mirasçısı olacak bir kadın, boşanma ile bu ekonomik menfaatleri kaybeder. Maddi tazminat, bu tür kayıpları telafi etmeyi amaçlar. Bu tazminatın alınabilmesi için talep eden tarafın kusursuz veya daha az kusurlu, diğer tarafın ise daha ağır kusurlu olması şarttır.
- Manevi Tazminat: Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan talep edebileceği bir tazminattır. Fiziksel şiddet görmek, hakarete uğramak, aldatılmak suretiyle küçük düşürülmek gibi durumlar kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilir. Manevi tazminat, yaşanan bu elem ve ıstırabı bir nebze olsun dindirmeyi ve bozulan ruhsal dengeyi telafi etmeyi hedefler.
Bu ikili tazminat sistemi, boşanmanın yol açtığı zararın farklı boyutlarını tanır. Maddi tazminat, cüzdana yönelik somut zararları karşılarken; manevi tazminat, ruha ve onura yönelik soyut zararları telafi eder. Bu, hukukun sadece ekonomik varlığı değil, aynı zamanda bireyin kişisel onurunu ve duygusal bütünlüğünü de koruduğunu gösteren bütüncül bir adalet anlayışıdır.
Mal Rejiminin Tasfiyesi ve Katılma Alacağı
Türkiye’de 1 Ocak 2002 tarihinden sonra kurulan evliliklerde, eşler arasında yasal mal rejimi olarak “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerlidir. Bu rejim, çalışmayan ev hanımının hakları açısından devrim niteliğinde bir düzenlemedir.
Bu rejime göre, evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin çalışmasının karşılığı olarak elde ettiği tüm malvarlığı değerleri (maaş, prim, tazminat ve bunlarla alınan ev, araba vb.) “edinilmiş mal” sayılır. Boşanma durumunda, bu edinilmiş malların toplam değerinden borçlar düşüldükten sonra kalan net değere “artık değer” denir. Kanun, her eşin, diğer eşin artık değerinin yarısı üzerinde alacak hakkı olduğunu kabul eder. Bu alacak hakkına “katılma alacağı” denir.
Katılma alacağının en can alıcı noktası şudur: Bu hakkı talep eden eşin bir gelirinin olmasına veya söz konusu malın alınmasına doğrudan parasal bir katkıda bulunmasına gerek yoktur. Kanun, çalışmayan eşin ev işlerini yapması, çocuklara bakması gibi emeklerinin, diğer eşin para kazanmasını ve mal edinmesini sağlayan dolaylı bir ekonomik katkı olduğunu varsayar. Dolayısıyla, katılma alacağı bir lütuf veya yardım değil, ev hanımının evlilik ortaklığına yatırdığı emeğin karşılığı olan, kazanılmış bir haktır. Bu rejim, ev hanımını ekonomik olarak bağımlı bir birey olmaktan çıkarıp, evlilik birliğinin eşit bir ekonomik ortağı olarak konumlandırır.
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Aile Konutunda Kalma Hakkı
Boşanma sürecinde, özellikle çalışmayan kadın boşanma davası açarsa, kendisinin ve çocuklarının en temel ihtiyaçlarından biri barınma güvenliğidir. Eşinin mülkiyetinde olan veya kira ile oturulan evden çıkarılma korkusu, kadınları savunmasız bırakabilir. Kanun koyucu, bu riski ortadan kaldırmak için “aile konutu” kavramını özel bir koruma altına almıştır.
Aile Konutu Şerhi ve Boşanmada Konutun Kadına Özgülenmesi (
Eşlerin birlikte yaşadıkları ve yaşam faaliyetlerinin merkezi olan konut, “aile konutu” olarak nitelendirilir. TMK’nın 194. maddesi uyarınca, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası olmadan aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, konutu satamaz veya üzerinde ipotek gibi haklar tesis edemez. Bu koruma, konutun tapusuna “aile konutu şerhi” işletilerek daha da güvenceli hale getirilebilir.
Boşanma davası açıldığında, hakim geçici bir önlem olarak aile konutunun hangi eş tarafından kullanılacağına karar verebilir. Buna “aile konutunun tahsisi” denir. Genellikle, müşterek çocukların velayeti geçici olarak hangi ebeveyne verildiyse, konut da o ebeveyne ve çocuklara tahsis edilir. Bu karar, mülkiyetin kime ait olduğuna bakılmaksızın verilir. Amaç, özellikle boşanma sürecinin travmasını yaşayan çocukların ve onlara bakan ebeveynin düzenini bozmamak, barınma güvenliklerini sağlamaktır. Aile konutu kurumu, mülkiyet hakkına karşı ailenin barınma ve istikrar ihtiyacını üstün tutan önemli bir sosyal koruma mekanizmasıdır.
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Dava Masraflarını Nasıl Karşılar?
Yukarıda sıralanan tüm bu haklar, ancak bir dava yoluyla talep edilebilir. Dava açmak ise harç, masraf ve avukatlık ücreti gibi maliyetler gerektirir. Peki, çalışmayan kadın boşanma davası açarsa ve bu masrafları karşılayacak gücü yoksa ne olur? İşte bu noktada, anayasal bir hak olan “adli yardım” kurumu devreye girer.
Adli yardım, yargılama giderlerini karşılayacak maddi gücü olmayan kişilerin, bu masraflardan geçici olarak muaf tutulmasını ve kendilerine baro tarafından ücretsiz bir avukat atanmasını sağlayan bir sistemdir. Boşanma davası açmak isteyen çalışmayan bir kadın, davanın görüleceği yerdeki Aile Mahkemesi’ne veya bulunduğu ilin Baro Adli Yardım Bürosu’na başvurarak bu haktan yararlanabilir.
Başvuru için genellikle şu belgeler istenir:
- Muhtarlıktan alınacak fakirlik belgesi
- İkametgah belgesi
- Nüfus cüzdanı fotokopisi
- SGK’dan alınacak geliri olmadığına dair belge
Adli yardım sistemi, hak arama özgürlüğünün önündeki mali engelleri kaldıran hayati bir mekanizmadır. Bu sistem sayesinde, çalışmayan bir kadına tanınan nafaka, tazminat, mal paylaşımı gibi kapsamlı haklar sadece kağıt üzerinde kalmaz; adaletin herkes için erişilebilir olması sağlanır.
Aşağıdaki tablo, çalışmayan bir kadının boşanma davasında sahip olduğu temel mali hakları karşılaştırmalı olarak özetlemektedir:
| Hak Türü | Hukuki Dayanak (TMK) | Amacı | Kusur Şartı | Talep Gerekli Mi? | Süre/Zamanlama |
| Tedbir Nafakası | Madde 169 | Dava süresince geçimi sağlamak | Kusur aranmaz | Hayır, hakim re’sen karar verir | Dava açılmasından kararın kesinleşmesine kadar |
| Yoksulluk Nafakası | Madde 175 | Boşanma sonrası yoksulluğu önlemek | Talep edenin kusuru daha ağır olmamalı | Evet, talep şarttır | Kural olarak süresizdir |
| İştirak Nafakası | Madde 182 | Çocuğun bakım ve eğitim giderleri | Kusur aranmaz | Hayır, hakim re’sen karar verir | Çocuk ergin olana kadar (eğitim sürerse uzayabilir) |
| Maddi Tazminat | Madde 174/1 | Zedelenen menfaatleri karşılamak | Talep eden daha az kusurlu olmalı | Evet, talep şarttır | Boşanma kararı ile birlikte (toptan veya irat) |
| Manevi Tazminat | Madde 174/2 | Kişilik hakkı saldırısını telafi etmek | Karşı taraf kusurlu olmalı | Evet, talep şarttır | Boşanma kararı ile birlikte (sadece toptan) |
| Katılma Alacağı | Madde 231-236 | Evlilikteki emeğin karşılığını almak | Kusur aranmaz | Evet, talep şarttır | Mal rejimi tasfiyesi davası ile |
Çalışmayan Kadın Boşanma Davası Açarsa Sonuç
Çalışmayan kadın boşanma davası açarsa ne olacağı sorusunun cevabı nettir: Hukuk, onu yalnız ve korumasız bırakmaz. Türk Medeni Kanunu, ekonomik bağımsızlığı olmayan eşi korumak için tasarlanmış; nafaka, tazminat, mal paylaşımı, velayet, aile konutunun tahsisi ve adli yardım gibi birbiriyle entegre, güçlü ve kapsamlı bir koruma ağı sunmaktadır. Çalışmıyor olmak, bir kadını haklarından mahrum etmediği gibi, tam aksine kanunun özel korumasından faydalanması için bir gerekçe oluşturur. Ev hanımının yıllarca verdiği emeğin ekonomik bir değer taşıdığını kabul eden mal rejimi, çocuğun üstün yararını her şeyin önünde tutan velayet ilkeleri ve dava sürecinde mali dengeyi sağlayan nafaka mekanizmaları, bu korumanın en somut göstergeleridir.
Ancak bu hakların tam ve eksiksiz bir şekilde kullanılabilmesi, karmaşık hukuki süreçlerin doğru yönetilmesine bağlıdır. Her boşanma davası kendine özgü dinamikler barındırır ve hak kayıplarını önlemek için profesyonel hukuki destek almak elzemdir. Bu nedenle, bu zorlu sürece adım atan bir kadının yapması gereken en doğru şey, haklarını bilen ve onları en etkili şekilde savunabilecek bir uzmandan yardım almaktır. Sürecin başından sonuna kadar doğru adımların atılmasını sağlamak ve kanunun tanıdığı tüm güvencelerden faydalanmak için alanında yetkin bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak kritik bir öneme sahiptir. Unutulmamalıdır ki, deneyimli bir İstanbul Boşanma Avukatı, kanun metinlerinde yazan bu teorik hakları, sizin için somut ve yaşamı yeniden kurmanızı sağlayacak pratik sonuçlara dönüştürecek en önemli güvencedir.
Çalışmayan Kadının Boşanma Davası Hakkında Sık Sorulan Sorular
Hiç gelirim yok, dava ve avukat masraflarını nasıl karşılayacağım?
Maddi durumunuz dava masraflarını karşılamaya yeterli değilse, bulunduğunuz yerdeki baroya veya davayı açacağınız mahkemeye başvurarak adli yardım talep edebilirsiniz. Talebiniz kabul edilirse, tüm dava harç ve masraflarından muaf tutulur ve size baro tarafından ücretsiz bir avukat atanır.
Evlilikte alınan tüm mallar (ev, araba vb.) eşimin üzerine kayıtlı. Hiçbir hak talep edemez miyim?
Kesinlikle hak talep edebilirsiniz. Çalışmayan kadın boşanma davası açarsa ve mallar eşinin üzerine kayıtlıysa, 2002 sonrası geçerli olan “edinilmiş mallara katılma rejimi” devreye girer. Bu rejim uyarınca, evlilik birliği içinde eşinizin çalışarak edindiği tüm malların değerinin yarısı üzerinde katılma alacağı hakkınız bulunmaktadır. Bu hakkınız için sizin çalışıyor olmanız veya mallara doğrudan para katkısı yapmanız gerekmez.
Boşanmada kusurlu olsam bile nafaka alabilir miyim?
Evet, alabilirsiniz. Dava süresince ödenen tedbir nafakası ve çocuklar için ödenen iştirak nafakası, kusur durumuna bakılmaksızın hükmedilir. Ancak boşanma sonrası ödenen yoksulluk nafakası için kusurunuzun diğer eşten daha ağır olmaması gerekir.
Sırf çalışmıyorum diye çocuklarımın velayeti babalarına verilir mi?
Hayır. Velayet kararında temel kriter annenin çalışıp çalışmaması değil, “çocuğun üstün yararı” ilkesidir. Mahkeme, çocuğun yaşı, anneye olan ihtiyacı, alışkın olduğu düzen gibi birçok faktörü değerlendirir. Annenin gelirinin olmaması, tek başına velayetin babaya verilmesi için bir neden değildir. Çocuğun masrafları için babanın iştirak nafakası ödemesine karar verilir.
Boşanma davası bitene kadar oturduğumuz evden çıkmak zorunda mıyım?
Hayır, zorunda değilsiniz. Oturduğunuz konut “aile konutu” ise, tapusu eşinize ait olsa veya kira sözleşmesi onun adına olsa bile, mahkemeden dava süresince konutun size ve çocuklarınıza tahsis edilmesini talep edebilirsiniz. Hakim, özellikle çocukların velayeti size verildiyse, barınma hakkınızı korumak için bu yönde bir karar verecektir.





