Globalleşen dünyada, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” sorusu, uluslararası hukuk pratiğinde en sık karşılaşılan ve en karmaşık hukuki meselelerden birini teşkil etmektedir. Bu durum, basit bir boşanma davasının çok ötesinde, “yabancı unsurlu” bir hukuki uyuşmazlıktır. Almanya’da ikamet eden Türk vatandaşları, çifte vatandaşlar veya bir Alman vatandaşı ile evli olan Türkler için boşanma süreci, iki farklı hukuk sisteminin kesiştiği teknik bir labirent gibidir. Süreç, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) hükümlerinin yanı sıra, Alman hukukunun ve ilgili uluslararası sözleşmelerin de derinlemesine bilinmesini gerektirir. Almanya’da alınan bir boşanma kararının Türkiye’de nasıl geçerli olacağı (tanıma ve tenfiz) veya Almanya’da yaşarken Türkiye’de sıfırdan bir boşanma davası açmanın (yetki ve uygulanacak hukuk) dinamikleri, standart aile hukuku bilgisinin yeterli olmadığı, özel bir uzmanlık alanı gerektiren konulardır. Bu makale, Almanya’da yaşayan ve Türkiye’de boşanma sürecini başlatmak veya tamamlamak isteyen potansiyel müvekkillere, karşılaşacakları hukuki prosedürleri, haklarını ve özellikle uzman bir boşanma avukatı ile çalışmanın, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” diyen müvekkiller için bu karmaşık süreçteki hayati rolünü aydınlatmak amacıyla hazırlanmıştır.
“Türkiye’de Boşanmak İstiyorum Almanya’da Yaşıyorum” Diyenler İçin Davanın Hukuki Zemini
Almanya’da yaşayan bir kişinin, yani “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” problematiği ile karşı karşıya olan bir müvekkilin, Türkiye’de boşanma davası açıp açamayacağı sorusu, temelde bir “mahkemelerin milletlerarası yetkisi” sorunudur. Türk mahkemelerinin bu davaya bakıp bakamayacağı, kanunla belirlenmiş kurallara tabidir. 5718 sayılı MÖHUK’un 27. maddesi, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin, esasen iç hukuktaki yer itibariyle yetki kurallarına göre belirleneceğini hükme bağlamıştır. Boşanma davaları için temel iç hukuk kuralımız ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 168. maddesidir. Bu maddeye göre, boşanma davalarında yetkili mahkeme, “eşlerden birinin yerleşim yeri” veya “davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir”. Bu noktada, Almanya’da yaşayan müvekkiller, “Benim ve eşimin yerleşim yeri Almanya, o halde Türkiye’de dava açamayız” yanılgısına düşebilmektedir. Ancak, Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında “yerleşim yeri” (ikametgah) kavramı, kişinin fiilen yaşadığı yerden (mutad mesken) ziyade, hukuki bağlarının bulunduğu ve nüfus kayıt sisteminde (MERNİS) kayıtlı olduğu yer olarak da kabul edilmektedir. Dolayısıyla, eşlerden sadece birinin bile Türkiye’de hala kayıtlı bir yerleşim yeri adresinin bulunması, Türk mahkemelerinin yetkisini kurmak için yeterlidir.
Bu yetki kuralı (TMK m. 168) sağlanamasa dahi, kanun koyucu yurtdışındaki Türk vatandaşları için ek bir güvence getirmiştir. MÖHUK’un 28. maddesi, Türk vatandaşlarının kişi hallerine (evlenme, boşanma, velayet gibi) ilişkin davalarda, Türk vatandaşları için “daima” yetkili bir Türk mahkemesinin bulunmasını sağlamak amacıyla özel bir “tamamlayıcı yetki” kuralı düzenlemiştir. Bu hükmün amacı, yurtdışında yaşayan ve bulundukları ülke mahkemelerinde hak aramakta zorlanan Türk vatandaşlarını hukuki korumasız bırakmamaktır. Sonuç olarak, her iki eş de fiilen Almanya’da yaşıyor olsa bile, eşlerden en az birinin Türk vatandaşı olması ve Türkiye’de kayıtlı bir yerleşim yerinin bulunması (veya MÖHUK m. 28’in sağladığı geniş yetki) sayesinde Türkiye’de boşanma davası açmak hukuken mümkündür.
“Türkiye’de Boşanmak İstiyorum Almanya’da Yaşıyorum” Davasında Hangi Ülke Hukuku Uygulanır?
Türk mahkemesinin davaya bakmaya yetkili olduğuna karar verildikten sonra, davanın belki de en kritik aşamasına geçilir: Kanunlar ihtilafı. Yani, Türk hakimi, önündeki bu boşanma davasını hangi ülkenin hukukuna göre karara bağlayacaktır? Davayı Türkiye’de açmış olmak, davanın otomatik olarak Türk hukukuna göre çözüleceği anlamına gelmez. Bu sorunun cevabı, davanın kaderini; boşanma sebeplerinden nafaka miktarına, velayetin kime verileceğinden mal paylaşımının nasıl yapılacağına kadar her şeyi temelden değiştirir. Bu karmaşık sorunun cevabı yine MÖHUK hükümlerinde yatmaktadır.
Boşanma Sebepleri, Nafaka ve Velayet İçin Uygulanacak Hukuk (MÖHUK Madde 14)
Boşanma davasının esası, yani boşanma sebepleri (zina, terk, şiddetli geçimsizlik vb.), boşanma halinde hükmedilecek nafaka (yoksulluk ve iştirak) ve müşterek çocukların velayeti konularında hangi hukukun uygulanacağı, MÖHUK’un 14. maddesinde hiyerarşik bir sırayla düzenlenmiştir.
İlk senaryoda, eşlerin her ikisi de Türk vatandaşı ise (birinin veya her ikisinin aynı zamanda Alman vatandaşı olması, yani çifte vatandaş olması bu durumu değiştirmez; Türk vatandaşlığı “müşterek” olduğu sürece), MÖHUK m. 14(1) uyarınca uygulanacak hukuk, “eşlerin müşterek millî hukuku” olacaktır. Bu durumda, eşler Almanya’da yaşıyor olsalar bile, Türk mahkemesindeki hakim davayı tamamen Türk Hukukuna ve TMK hükümlerine göre çözmek zorundadır.
İkinci ve daha karmaşık senaryoda ise, eşler farklı vatandaşlıktaysa (örneğin bir taraf Türk, diğer taraf sadece Alman vatandaşı), “müşterek millî hukuk” bulunmadığından, MÖHUK m. 14(1)’deki bir sonraki kurala geçilir: “Tarafların müşterek mutad mesken hukuku”. Eşler evlilikleri boyunca Almanya’da yaşamışlarsa, müşterek mutad meskenleri (birlikte oturdukları, hayat merkezlerini kurdukları yer) Almanya’dır. Bu durumda, davayı açtığınız Türk mahkemesi hakimi, boşanma davanızı Alman Hukukuna göre çözmek zorundadır. Bu, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” diyen potansiyel müvekkiller için en büyük sürprizlerden biridir. Türk hakimi, bu senaryoda, Alman boşanma şartlarını, örneğin Alman hukukundaki meşhur ‘Trennungsjahr’ (bir yıllık fiili ayrılık süresi) şartının gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıracaktır. Ancak MÖHUK m. 14(4), kritik bir istisna getirir: Davanın esası Alman hukukuna tabi olsa bile, dava sürecinde talep edilecek “geçici tedbir” taleplerine (dava sürerken bağlanacak geçici nafaka veya çocuğun geçici velayeti gibi) daima Türk Hukuku (Lex Fori – mahkemenin kendi hukuku) uygulanır.
Evlilik Mallarının Paylaşımı (Mal Rejimi Tasfiyesi) İçin Uygulanacak Hukuk (MÖHUK Madde 15)
Milletlerarası özel hukukumuzda, boşanmanın fer’ileri (nafaka, velayet) ile evlilik mallarının tasfiyesi (mal paylaşımı) farklı hukuki rejimlere tabidir. Mal paylaşımı için MÖHUK m. 14 değil, m. 15 uygulanır ve bu madde farklı bir hiyerarşi öngörür. MÖHUK m. 15, öncelikle eşlere “hukuk seçimi” yapma imkanı tanır (ki bu genelde yapılmaz). Seçim yapılmamışsa, sırasıyla “evlenme anındaki müşterek millî hukuk”, o da yoksa “evlenme anındaki müşterek mutad mesken hukuku”, son çare olarak “Türk hukuku” uygulanır.
Ancak MÖHUK m. 15’in en kritik ve uzmanlık gerektiren noktası, ikinci fıkrasında gizlidir: “Malların tasfiyesinde, taşınmazlar için bulundukları ülke hukuku uygulanır”. Bu kural, “hukuki bölünme” (Fr. dépeçage) olarak bilinen karmaşık bir duruma yol açar. Yukarıdaki Türk-Alman çifti senaryosunu ele alalım: Çiftimiz Türkiye’de boşanıyor. Hakim, boşanma ve nafakaya MÖHUK m. 14 gereği (müşterek mutad mesken) Alman Hukukunu uyguladı. Çiftin Almanya’daki arabaları ve banka hesapları (menkul mallar) için MÖHUK m. 15 gereği (evlenme anındaki müşterek mutad mesken) yine Alman Hukukunu uygulayacaktır. Ancak, aynı çiftin Türkiye’de (örneğin Bodrum’da) birlikte aldıkları bir yazlık ev (taşınmaz mal) varsa, MÖHUK m. 15(2) gereği Türk hakimi, davanın diğer tüm kısımlarını Alman hukukuna göre çözmesine rağmen, sadece bu evin paylaşımı için Türk Hukukunu (Türk mal rejimlerini, örn. edinilmiş mallara katılma rejimi) uygulamak zorundadır. Tek bir boşanma davasında iki farklı ülkenin (Alman ve Türk) mal rejimlerinin aynı anda uygulanması zorunluluğu, bu davaların neden milletlerarası özel hukuk konusunda uzmanlaşmış avukatlarca takip edilmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
“Türkiye’de Boşanmak İstiyorum Almanya’da Yaşıyorum”
Hukuki zemin anlaşıldıktan sonra, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” diyen müvekkillerin en sık sorduğu “Peki, ben Almanya’dan hiç gelmeden bu işler nasıl yürüyecek?” sorusuna pratik yanıtlar vermek gerekir. Teknoloji ve uluslararası anlaşmalar sayesinde, sürecin tamamına yakını Almanya’dan yönetilebilir.
Almanya’dan Avukata Boşanma Vekaletnamesi Verme Yöntemleri
Türkiye’ye gelmeden dava açmanın veya açılmış davayı takip etmenin ilk ve en önemli adımı, Türkiye’deki bir avukata hukuka uygun bir vekaletname (Power of Attorney) çıkarmaktır. Almanya’da yaşayan bir kişi bunu iki temel yolla yapabilir:
Birinci ve en sorunsuz yol, en yakın Türk Başkonsolosluğu’na (örneğin Berlin, Münih, Frankfurt, Stuttgart, Hamburg vb. Başkonsoloslukları) noterlik bölümünden randevu alarak gitmektir. Burada düzenlenen vekaletname, Türk resmi belgesi niteliğindedir ve Türkiye’de doğrudan kullanılabilir.
İkinci yol ise bir Alman noterine (Notar) gitmektir. Alman noterinin düzenlediği vekaletname metni, Türkiye’de geçerli olabilmesi için mutlaka ilave bir işleme tabidir. Almanya, 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi’ne taraf olduğundan, bu vekaletnamenin üzerine yetkili Alman makamından (genellikle ‘Landgericht’ – Eyalet Mahkemesi) “Apostil Şerhi” (Apostille) alınması zorunludur. Apostil şerhi olmayan bir Alman noter belgesi Türkiye’de geçersizdir. Apostil alınan bu belge, Türkiye’ye geldikten sonra yeminli bir tercüman tarafından çevrilmeli ve noter onayı almalıdır.
Bu noktada kritik bir uyarı yapılmalıdır: Boşanma davası için verilecek vekaletname, “genel dava vekaletnamesi” olamaz. Mutlaka “boşanma davası açmaya, nafaka talep etmeye, mal rejimi davası açmaya” gibi özel yetkiler içermeli ve Yargıtay’ın istikrarlı içtihatları gereği fotoğraflı olmak zorundadır. Fotoğrafsız veya özel yetkisiz vekaletnameler, davanın usulden reddine yol açabilir.
Türkiye’ye Gelmeden Boşanma: Duruşmalara Katılma Zorunluluğu
Vekaletname verildikten sonraki süreç, davanın türüne göre değişir. Eğer dava “çekişmeli boşanma davası” ise (yani taraflar velayet, nafaka, tazminat veya mal paylaşımı gibi konularda anlaşamıyorsa), Almanya’daki müvekkilin Türkiye’deki duruşmalara bizzat katılması zorunlu değildir. Vekalet verdiği boşanma avukatı, müvekkilini temsilen tüm duruşmalara katılır, delilleri sunar, tanıkları dinletir ve tüm süreci müvekkilinin Türkiye’ye gelmesine gerek kalmadan yürütebilir.
Ancak, Almanya’daki müvekkillerin en sık düştüğü pratik hata “anlaşmalı boşanma” konusundadır. Taraflar her konuda anlaşmış olabilir ve “en hızlı yoldan boşanalım” diyebilirler. Fakat Türk Medeni Kanunu, anlaşmalı boşanma davaları için özel bir şart koşar: Tarafların avukatları olsa bile, hakimin “tarafları bizzat dinlemesi”, boşanma iradelerini ve protokoldeki imzaları bizzat teyit etmesi yasal bir zorunluluktur. Bu, her iki eşin de (hem Almanya’daki müvekkilin hem de diğer eşin) mahkemenin belirlediği duruşma gün ve saatinde Türkiye’de, bizzat hakim karşısına çıkmasının şart olduğu anlamına gelir. Eğer tarafların Türkiye’ye birlikte seyahat etme imkanı yoksa, “anlaşmalı boşanma” davası açılamaz. Bu durumda tecrübeli avukatların başvurduğu yol, anlaşılan konuları bir protokole bağlayarak “çekişmeli” bir dava açmak ve bu protokolü mahkemeye sunmaktır; bu sayede duruşmalara bizzat katılma zorunluluğu ortadan kalkar.
Almanya’da Boşandım, Bu Karar Türkiye’de Nasıl Geçerli Olacak? (
“Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” anahtar kelimesini aratan önemli bir grup, aslında boşanma davasını zaten Almanya’da (örneğin bir ‘Amtsgericht’ – Sulh Mahkemesi) sonuçlandırmış, ancak bu kararın Türkiye’deki akıbetini merak eden kişilerdir. Bilinmesi gereken temel gerçek şudur: Alman mahkemesinden alınan boşanma kararı (‘Scheidungsurteil’), Türkiye’de kendiliğinden hiçbir hukuki geçerliliğe sahip değildir. Bu karar Türkiye’de tanıtılmadığı sürece, kişi Türk nüfus kayıtlarında hala “evli” görünmeye devam eder. Bu durum, Türkiye’de yeniden evlenmeye yasal bir engel teşkil ettiği gibi, mirasçılık veya mal rejimi konularında da içinden çıkılmaz hukuki karmaşalara yol açar. Alman boşanma kararını Türkiye’de geçerli kılmanın iki yolu vardır: İdari yol ve yargısal yol.
Tanıma ve Tenfiz Arasındaki Hayati Fark Nedir?
Bu yollara geçmeden önce, “tanıma” ve “tenfiz” arasındaki hayati farkı anlamak gerekir. Bu iki kavram, müvekkilin neye ihtiyacı olduğunu belirler.
Tanıma (Anerkennung): Yabancı (Alman) mahkeme kararının “boşanma” hükmünün, yani kişilerin medeni statüsündeki değişikliğin Türkiye’de de geçerli sayılmasıdır. Tanıma kararı ile kişi Türkiye’de “boşanmış” (bekar) olarak nüfusa tescil edilir. Bu karar, icra kabiliyeti taşımaz.
Tenfiz (Vollstreckung): Yabancı (Alman) kararının sadece boşanma statüsünü değil, aynı zamanda icra edilebilir (para alacağı veya bir eylemi yapma/yapmama gibi) hükümlerini de Türkiye’de icra edilebilir hale getirmesidir.
Müvekkil açısından anlamı şudur: Eğer Alman mahkemesi boşanmayla birlikte eş lehine nafaka (Unterhalt), maddi/manevi tazminat (Schadensersatz) veya çocuğun velayetini (Sorgerecht) bir tarafa verdiyse, bu kararların Türkiye’de uygulanabilmesi (örneğin eski eşin Türkiye’deki maaşına haciz konulması, Türkiye’deki banka hesabından nafaka tahsili veya çocuğun Türkiye’de teslimi) için sadece tanıma yeterli değildir. Bu durumlarda mutlaka Tenfiz kararı alınması zorunludur.
Nüfus Müdürlüğüne İdari Tescil (Nüfus Hizmetleri Kanunu m. 27/A)
Neyse ki, 2018 yılında Nüfus Hizmetleri Kanunu’na eklenen 27/A maddesi ile , yurtdışı boşanma kararlarının tescili için mahkemesiz, hızlı ve masrafsız bir idari yol açılmıştır. Bu prosedürde, eşler (veya vekilleri), gerekli belgelerle (Alman kararının Apostilli aslı ve yeminli tercümesi) birlikte Türk Konsolosluklarına veya Türkiye’deki Nüfus Müdürlüklerine başvurarak boşanmayı tescil ettirebilirler. 2020’de yapılan bir değişiklikle , taraflardan birinin yabancı (örneğin Alman vatandaşı) olması halinde, Türk vatandaşı olan tarafın “tek başına” başvurabilmesine de imkan tanınmıştır.
Ancak bu idari yolun kritik bir sınırlaması vardır: Bu yol, sadece boşanma statüsünün tescili, yani “tanıma” işlemi için geçerlidir. Alman kararında yer alan nafaka, velayet ve tazminat gibi icra gerektiren hükümlerin bu idari yolla tescili veya icrası kesinlikle mümkün değildir.
Tanıma ve Tenfiz Davası
Yukarıdaki idari yolun yetersiz kaldığı (nafaka, velayet talebi olanlar) veya şartlarının sağlanamadığı (örneğin her iki taraf da Türk vatandaşıyken diğer eşin imzadan kaçınması) durumlarda, tek çare MÖHUK hükümlerine göre Aile Mahkemesi’nde “Tanıma ve Tenfiz Davası” açmaktır. Bu dava, görevli Aile Mahkemesinde , davalının (diğer eşin) Türkiye’deki yerleşim yeri mahkemesinde, eğer yerleşim yeri yoksa son sakin olduğu yer mahkemesinde, o da yoksa Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinde açılabilir.
Bu davayı açabilmek için elzem olan belgeler şunlardır: 1) Alman mahkemesi kararının (Urteil) usulen onaylanmış aslı , 2) Kararın kesinleştiğini gösteren belge (‘Rechtskraftvermerk’) ve 3) Hem kararın hem de kesinleşme şerhinin üzerine Alman makamlarınca vurulmuş Apostil Şerhi. Bu belgelerin tamamının noter onaylı yeminli tercümesi de dava dilekçesine eklenmelidir. Müvekkillerin bilmesi gereken önemli bir husus, “revizyon yasağı”dır. Yani, bu davada Türk hakimi, Alman hakiminin verdiği kararın doğruluğunu, delillerin yeterliliğini veya nafakanın miktarını yeniden yargılayamaz. Türk hakimi sadece MÖHUK m. 54’teki şartları inceler: Karar Türk kamu düzenine (örn. genel ahlaka) açıkça aykırı mı? Davalıya savunma hakkı (tebligat vs.) tanınmış mı?. Bu şartlar tamamsa, tanıma ve tenfiz kararı verilir.
“Türkiye’de Boşanmak İstiyorum Almanya’da Yaşıyorum” Sürecinde Çocuk Velayeti ve Kaçırma Sorunları (Lahey Sözleşmesi)
Almanya-Türkiye hattındaki boşanmalarda en trajik ve hassas konu, müşterek çocuklardır. Ebeveynlerden birinin, diğerinin rızası olmaksızın, çocuğun “mutad meskeni” (habitual residence) olan Almanya’dan çocuğu alıp Türkiye’ye getirmesi, uluslararası hukuka göre “haksız alıkoyma” veya “çocuk kaçırma” (child abduction) olarak tanımlanır. Bu durumda Türkiye’ye gelen ebeveynin yaptığı ilk ve en büyük hata, derhal Türkiye’de bir “velayet davası” açmak olmaktadır.
Hem Türkiye hem de Almanya, “Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi”ne taraftır. Almanya’da kalan ebeveyn, bu sözleşme kapsamında “çocuğun derhal iadesi” için merkezi makamlara (Türkiye’de Adalet Bakanlığı) başvurduğunda, Türkiye’de açılan davanın seyri değişir. Türk mahkemesinin önündeki bu dava, bir “velayet davası” değildir. Türk mahkemesi, Lahey Sözleşmesi gereği, çocuğun velayetinin kimde olmasının “daha iyi” olacağını (davanın esasını) inceleyemez. Mahkemenin tek görevi, çocuğun haksız yolla Almanya’dan getirilip getirilmediğini ve derhal Almanya’ya “iade” edilip edilmeyeceğini karara bağlamaktır. Esasa ilişkin velayet davası, çocuğun mutad meskeni olan Almanya’da görülmek zorundadır.
Türkiye’de Boşandım, Karar Almanya’da Nasıl Tanınır?
Madalyonun diğer yüzünde ise, Türkiye’de boşanan bir kişinin, bu kararı Almanya’da tanıtma zorunluluğu vardır. Tıpkı Alman kararlarının Türkiye’de tanınması gerektiği gibi, Türk boşanma kararlarının da Almanya’da resmi bir “Anerkennungsverfahren” (tanıma prosedürü) sürecinden geçmesi gerekir. Bu yapılmazsa, kişi Almanya’da hala “evli” görünür (‘hinkende Ehe’ – topal evlilik) ve örneğin yeniden evlenemez.
Alman hukukunda bu kuralın önemli bir istisnası vardır: “Heimatstaatenentscheidung” (Vatan Devleti Kararı). Bu kurala göre, eğer bir boşanma kararı, karar anında her iki eşin de sadece o ülkenin vatandaşı olduğu (örneğin sadece Türk vatandaşı) bir mahkeme tarafından verildiyse, bu kararın Almanya’da formalitesiz tanınacağı kabul edilir. Ancak bu noktada, Almanya’daki çifte vatandaş (Türk/Alman) müvekkillerimizi bekleyen büyük bir hukuki tuzak bulunmaktadır. Çifte vatandaşlar, “Ben de Türk vatandaşıyım, eşim de Türk vatandaşı, Türkiye’de boşandık, o zaman bu istisnadan yararlanırız” diye düşünmektedir. Bu düşünce hatalıdır. Alman hukuku , bu istisnayı sadece “münhasıran” (‘ausschließlich’) o ülke vatandaşı olanlara tanır. Eşlerden biri bile karar anında (Türk vatandaşlığına ek olarak) Alman vatandaşlığına (çifte vatandaş – ‘Doppelstaater’) sahipse, bu istisna kesinlikle uygulanmaz. Bu durumdaki çifte vatandaşların, Türkiye’de aldıkları boşanma kararını, Almanya’da mutlaka ilgili Eyalet Adalet İdaresi’ne (‘Landesjustizverwaltung’) başvurarak, ücretli ve karmaşık olan resmi “Anerkennungsverfahren” sürecinden geçirerek tanıtmaları yasal bir zorunluluktur.
Sonuç
Görüldüğü üzere, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” gibi görünen tek bir soru, onlarca farklı hukuki sorunu içinde barındırmaktadır. Süreç, MÖHUK m. 14 ve m. 15 gereği hangi ülke hukukunun (Alman veya Türk) uygulanacağının stratejik tespitinden, Türkiye’deki taşınmazlar için hukukun bölünmesi (dépeçage) gibi teknik detaylara; Apostil ve kesinleşme şerhi (‘Rechtskraftvermerk’) gibi belge usulü zorunluluklarından, Lahey Sözleşmesi uyarınca çocuk iadesi gibi hassas prosedürlere; Nüfus Kanunu m. 27/A idari tescilinin yetersiz kaldığı durumlardan, çifte vatandaşlar için Alman “Anerkennung” tuzağına kadar, çok katmanlı ve karmaşık bir hukuki uzmanlık gerektirmektedir.
Bu denli karmaşık ve çok uluslu hukuki süreçlerin takibi, sadece aile hukukunu değil, aynı zamanda milletlerarası özel hukuku ve ideal olarak Alman hukukunun temel prensiplerini de bilen, tecrübeli bir avukatın rehberliğini zorunlu kılar. Özellikle uzman bir Boşanma Avukatı İstanbul gibi uluslararası hukuki işlemlerin merkezinde yer alan metropollerde, bu tür davalarda gerekli olan tecrübe ve yetkinliğe sahip olma olasılığı daha yüksektir. Almanya’daki müvekkillerimizin Türkiye’deki haklarını korumak, gerek Türkiye’de dava açarken gerekse Alman kararlarını tanıtırken telafisi imkansız hak kayıpları yaşamamalarını sağlamak için, milletlerarası özel hukuk alanında yetkin bir Boşanma Avukatı İstanbul ofisimiz bünyesinde, “Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” diyen tüm müvekkil adaylarına destek sağlamaya hazırdır.
“Türkiye’de Boşanmak İstiyorum Almanya’da Yaşıyorum” Konusunda Sık Sorulan Sorular
“Türkiye’de boşanmak istiyorum Almanya’da yaşıyorum” diyorum ama eşim de ben de Türk vatandaşıyız. Dava açabilir miyiz?
Evet, açabilirsiniz. Eşlerden birinin Türkiye’de hala kayıtlı bir yerleşim yeri (MERNİS adresi) olması (TMK m. 168) davayı açmak için yeterlidir. Hiçbirinizin Türkiye’de adresi olmasa bile, her ikiniz de Türk vatandaşı olduğunuz için MÖHUK m. 28’in Türk vatandaşlarına tanıdığı özel yetki kuralı sayesinde Türk mahkemeleri davaya bakmaya yetkilidir.
Anlaşmalı boşanma için Almanya’dan Türkiye’ye gelmek zorunda mıyım?
Evet, zorundasınız. Anlaşmalı boşanma davalarında, avukatınız olsa dahi, Türk Medeni Kanunu hakimin her iki tarafı da duruşmada “bizzat” dinlemesini emreder. Eğer Türkiye’ye gelme imkanınız yoksa, avukatınız aracılığıyla “anlaşmalı boşanma protokolü” içeren bir “çekişmeli” dava açarak, duruşmaya katılma zorunluluğu olmadan boşanabilirsiniz.
Alman mahkemesi benim için yüksek bir nafaka bağladı. Bu kararı Türkiye’de nasıl uygularım?
Alman kararındaki nafaka, velayet veya tazminat gibi icra gerektiren hükümleri Türkiye’de uygulayabilmek için Nüfus Müdürlüğüne yapılan idari tescil yeterli değildir. Bunun için mutlaka Türkiye’de Aile Mahkemesi’nde Tenfiz Davası açmanız gerekir. Tenfiz kararı aldıktan sonra, bu kararı icra daireleri aracılığıyla Türkiye’de uygulayabilirsiniz.
Almanya’dan boşanma vekaletnamesi nasıl çıkarılır? Fotoğraf şart mı?
İki yolunuz vardır: 1) En yakın Türk Başkonsolosluğu’nun noter bölümüne giderek veya 2) Herhangi bir Alman noterinden (‘Notar’) vekaletname düzenletip, bu belgeye ‘Apostil Şerhi’ alarak. Evet, boşanma davaları için vekaletname mutlaka özel yetkiler (boşanma davası açma yetkisi gibi) içermeli ve fotoğraflı olmalıdır.
Eşim Alman, ben Türküm. Türkiye’de boşanıyoruz. Hangi hukuk uygulanır?
Bu, MÖHUK’a göre belirlenir. Yıllardır Almanya’da (müşterek mutad mesken) yaşadığınız için, MÖHUK m. 14 gereği Türk hakimi boşanma davanıza ve nafaka taleplerinize büyük olasılıkla Alman Hukukunu uygulayacaktır. Ancak, eğer Türkiye’de bir eviniz varsa, MÖHUK m. 15 gereği bu evin paylaşımına (mal rejimi tasfiyesi) Türk Hukuku uygulanır.
Çifte vatandaşım (Türk/Alman). Türkiye’de boşandım. Bu karar Almanya’da otomatik geçerli mi?
Hayır, geçerli değildir ve bu, çifte vatandaşların en sık düştüğü hatadır. Alman vatandaşı olduğunuz için, Alman hukukundaki “Heimatstaatenentscheidung” (vatan devleti kararı) istisnasından yararlanamazsınız. Kararın Almanya’da geçerli olması için mutlaka resmi “Anerkennungsverfahren” (tanıma prosedürü) yaptırmanız zorunludur.
Eşim çocuğu benden habersiz Almanya’dan Türkiye’ye götürdü. Hemen velayet davası açmalı mıyım?
Hayır, bu hukuken büyük bir hata olur. Açmanız gereken dava “velayet” değil, Lahey Sözleşmesi kapsamında “çocuğun haksız yolla alıkonulması nedeniyle derhal iadesi” davasıdır. Türk mahkemesi bu aşamada velayetin esasına (çocuğun kimde kalacağına) karar veremez, sadece çocuğun Almanya’ya iade edilip edilmeyeceğini inceler.





