5 Yıl Ayrı Yaşayınca Boşanılır Mı?
Toplumda, evlilik birliğini yürütemeyen ve yıllardır ayrı yaşayan eşlerin belirli bir süre geçtikten sonra otomatik olarak boşanmış sayılacaklarına dair yaygın bir kanı bulunmaktadır. “3 yıl ayrı yaşadık, boşanabilir miyiz?” veya “10 yıldır görüşmüyoruz, evliliğimiz zaten bitmiştir” gibi düşünceler, hukuki danışmanlık arayışındaki pek çok kişinin aklındaki ilk sorulardır. Ancak bu inanış, Türk boşanma hukukunun gerçekleriyle örtüşmemektedir. Tek başına uzun yıllar ayrı yaşamak, ne kadar uzun sürerse sürsün, evliliği kendiliğinden sona erdiren bir durum değildir. 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması gibi durumlar, ancak belirli hukuki şartlar altında mümkün olabilir.
Bu yaygın yanılgının temelinde, fiilen sona ermiş bir evliliğin hukuken de bitmesi gerektiği yönündeki haklı beklenti yatar. Kanun koyucu, bu toplumsal gerçeği göz ardı etmemiş ve kağıt üzerinde kalan, taraflara ve topluma hiçbir faydası olmayan evlilikleri sonlandırmak için özel bir mekanizma öngörmüştür. Bu mekanizma, halk arasında bilindiği gibi basit bir “süre bekleme” kuralı değil, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen ve çok katı şartlara bağlanan fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasıdır. Bu dava türü, evliliğin aceleci kararlarla bitirilmesini önlemek amacıyla, yalnızca belirli hukuki süreçlerden geçmiş ve bir araya gelme umudu kalmamış eşler için bir “son çare” olarak tasarlanmıştır.
Bu makalede, “5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması” konusunun ardındaki hukuki gerçek olan fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası tüm yönleriyle ele alınacaktır. Davanın hangi kümülatif şartlara dayandığı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, boşanma kararında “kusur” faktörünün rolü ve en önemlisi, Anayasa Mahkemesi’nin bu alanda devrim niteliğinde olan ve bekleme süresini iptal eden son kararı detaylı bir şekilde incelenecektir. Ayrıca, bu davanın velayet, nafaka, tazminat ve mal paylaşımı gibi mali sonuçları da aydınlatılacaktır. Amacımız, bu karmaşık hukuki süreçte yolunu arayan kişilere doğru, güncel ve kapsamlı bir rehber sunmaktır.
Aşağıdaki tablo, konuya dair yaygın yanılgılar ile hukuki gerçekleri net bir şekilde karşılaştırmaktadır:
| Konu | Yaygın Yanılgı (Halk arasındaki inanış) | Hukuki Gerçek (TMK 166/4 ve Yargıtay Uygulaması) |
| Boşanma Sebebi | 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması için bu süre yeterlidir. | Hayır. Tek başına ayrı yaşamak boşanma sebebi değildir. |
| Başlangıç Şartı | Ayrılığın başladığı günden itibaren süre işler. | Hayır. Sürenin başlayabilmesi için önce bir boşanma davası açılmış, reddedilmiş ve bu ret kararının kesinleşmiş olması gerekir. |
| Bekleme Süresi | Sabit bir süre (3 veya 5 yıl) beklenir. | 3 yıldı, ancak AYM tarafından iptal edildi. Yeni bir süre (muhtemelen 1 yıl) bekleniyor. Bu süre, ret kararının kesinleşmesinden sonra başlar. |
| Sonuç | Süre dolunca boşanma otomatik gerçekleşir. | Hayır. Süre dolsa bile eşlerden birinin yeniden “fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası” açması ve şartların oluştuğunu ispat etmesi gerekir. |
| Kusur (Fault) | Kimin evi terk ettiği önemlidir. | Boşanma kararı için kusur önemli değildir. Ancak ilk davayı açan taraf, tazminat ve nafaka açısından “tam kusurlu” sayılabilir. |
Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma Davası
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş genel boşanma sebeplerinden biridir. Bu dava türü, tarafların bir araya gelme ve ortak hayatı sürdürme konusunda hiçbir umudun kalmadığı, evliliğin fiilen bittiği ancak hukuken devam ettiği durumları sona erdirmeyi amaçlar. 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması gibi durumlar, genellikle bu dava türü üzerinden çözüme kavuşturulur.
Fiili Ayrılığın Hukuki Tanımı
Bu boşanma sebebinin yasal dayanağı, TMK’nın 166. maddesinin son fıkrasıdır. İlgili hüküm şu şekildedir:
“Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”
Bu düzenlemenin arkasındaki temel felsefe, hukukun hayatın gerçeklerinden kopuk olamayacağı ilkesine dayanır. Kanun koyucu, daha önce boşanmayı denemiş ancak başarılı olamamış ve sonrasında uzun bir süre boyunca ayrı kalarak evlilik birliğini fiilen bitirmiş olan eşler için bir çıkış yolu sunmaktadır. Bu durumda kanun, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kesin bir karine olarak kabul eder. Yani, maddede belirtilen şartlar gerçekleştiğinde, mahkemenin artık evliliğin sarsılıp sarsılmadığını ayrıca araştırmasına gerek kalmaz; sarsılma durumu yasa gereği varsayılır.
“Mutlak” ve “Genel” Boşanma Sebebi Olmasının Anlamı
Fiili ayrılık nedeninin hukuki niteliğini anlamak, davanın seyri açısından kritik öneme sahiptir.
- Genel Boşanma Sebebi: Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış gibi kanunda özel olarak sayılmış ve ispatı gereken olaylara dayanmaz. Bunun yerine, evliliğin genel olarak ve onarılamaz bir şekilde çökmesi olgusuna dayanır. Bu yönüyle “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” (şiddetli geçimsizlik) ile aynı kategoride yer alır.
- Mutlak Boşanma Sebebi: Bu nitelik, davanın en önemli pratik sonucunu doğurur. Bir boşanma sebebinin “mutlak” olması, kanunda belirtilen şartların ispatlanması halinde, hâkimin boşanma kararı vermek zorunda olduğu anlamına gelir. Hâkimin, “Taraflar barışabilir mi?”, “Evlilik birliği hala çekilebilir durumda mı?” gibi bir takdir yetkisi veya araştırma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Eğer davacı taraf, aşağıda detaylandırılacak olan tüm şartların varlığını ispatlarsa, davalı tarafın boşanmak istememesi veya davacının daha kusurlu olduğunu iddia etmesi sonucu değiştirmez; mahkeme boşanmaya karar vermekle yükümlüdür. Bu durum, 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması gibi davaların sonucunu öngörülebilir kılar ve süreci hızlandırır.
5 Yıl Ayrı Yaşayan Eşlerin Boşanması İçin Gerekli Şartlar
TMK 166/4’e dayalı bir boşanma davasının kabul edilebilmesi için, aşağıda sıralanan tüm şartların bir arada ve eksiksiz olarak gerçekleşmiş olması zorunludur. Bu şartlardan birinin dahi eksik olması, davanın reddedilmesi için yeterlidir.
Daha Önce Açılmış ve Reddedilmiş Bir Boşanma Davasının Varlığı
Bu, fiili ayrılık davasının temelini oluşturan öncül şarttır. 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması için tek başına ayrı yaşama süresi yeterli değildir; mutlaka bu ön şartın gerçekleşmesi gerekir.
- Herhangi Bir Boşanma Sebebine Dayanabilir: Kanun, “boşanma sebeplerinden herhangi biriyle” açılmış bir davadan bahseder. Bu, ilk davanın şiddetli geçimsizlik, zina, terk, akıl hastalığı gibi çekişmeli bir sebebe dayanabileceği gibi, tarafların anlaşamaması üzerine reddedilmiş bir anlaşmalı boşanma davası dahi olabileceği anlamına gelir. İlk davanın hangi eş tarafından açıldığının da bir önemi yoktur.
- Davanın Reddedilmiş Olması: Öncül davanın mahkeme tarafından reddedilmiş olması gerekir. Bu ret, davanın esastan incelenip iddiaların ispatlanamaması nedeniyle verilebileceği gibi, davacının davasından feragat etmesi suretiyle de gerçekleşebilir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, feragat kesin hüküm gibi sonuç doğurduğundan, feragatle sonuçlanan bir dava da fiili ayrılık davası için geçerli bir öncül teşkil eder.
- Önemli İstisna: Davanın usule ilişkin nedenlerle reddedilmesi bu şartı sağlamaz. Örneğin, dava harcının yatırılmaması nedeniyle “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesi veya görevsizlik/yetkisizlik kararı verilmesi gibi durumlar, davanın esasına girilmediği için TMK 166/4 kapsamında bir “ret kararı” olarak kabul edilmez.
Ret Kararının Kesinleşmiş Olması
İlk davada verilen ret kararının hukuken nihai hale gelmesi, sürecin ikinci ve en önemli adımıdır. “Kesinleşme”, mahkemenin verdiği karara karşı tarafların kanun yollarına (istinaf ve temyiz) başvurma sürelerinin dolması veya bu yolların tüketilmesiyle kararın artık değiştirilemez hale gelmesidir. Fiili ayrılık için gereken bekleme süresi, kararın verildiği veya taraflara tebliğ edildiği tarihten değil, kararın kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu nedenle, ret kararının kesinleşme şerhinin alındığı tarih, davanın zamanlaması açısından hayati öneme sahiptir.
Ortak Hayatın Yeniden Kurulamamış Olması
Bu şart, ret kararının kesinleşmesinden sonra başlayan bekleme süresi boyunca ve yeni dava açıldığı tarihte evlilik birliğinin fiilen devam etmediğinin ispatını gerektirir. 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması talebinde bulunan bir kişinin, bu süre zarfında ortak hayatı yeniden kurmadığını kanıtlaması gerekir.
- İspat Yükü: Ortak hayatın yeniden kurulamadığını ispat etme yükümlülüğü, fiili ayrılık davasını açan davacı tarafa aittir. Davalı taraf ise aksini, yani ortak hayatın yeniden kurulduğunu iddia ve ispat ederek davayı reddettirebilir.
- “Ortak Hayat” Kavramı: Yargıtay kararlarına göre “ortak hayat”, sadece aynı çatı altında yaşamak anlamına gelmez. Evlilik birliğinin gerektirdiği duygusal, sosyal ve ekonomik paylaşımı, karı-koca ilişkisini de içeren geniş bir kavramdır. Bu nedenle, tarafların çocukları görmek, bayramlaşmak, bir cenazeye katılmak gibi zorunlu veya sosyal nedenlerle kısa süreli bir araya gelmeleri, ortak hayatın yeniden kurulduğu şeklinde yorumlanmaz. Ancak, tarafların barışarak tekrar birlikte yaşamaya başlamaları, aynı evi paylaşmaları ve evlilik birliğini sürdürme iradesi göstermeleri halinde bu şart ortadan kalkar ve artık fiili ayrılık nedenine dayanılamaz.
- İspat Araçları: Bu durumun ispatı için her türlü yasal delil kullanılabilir. En yaygın deliller tanık beyanlarıdır. Bunun yanı sıra, tarafların bu süre zarfında farklı şehirlerde veya adreslerde yaşadıklarını gösteren resmi kayıtlar (UYAP, MERNİS kayıtları, tebligat parçaları), sosyal ve ekonomik durum araştırması raporları da önemli ispat vasıtalarıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin 3 Yıllık Bekleme Süresini İptali
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davalarında en önemli ve güncel gelişme, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TMK 166/4’te yer alan “üç yıllık” bekleme süresini iptal etmesidir. Bu karar, 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması gibi fiilen bitmiş evliliklerin sonlandırılması sürecini temelden değiştirme potansiyeline sahiptir.
AYM İptal Kararının Detayları ve Gerekçesi
Anayasa Mahkemesi, 22 Şubat 2024 tarihli ve E.2023/116, K.2024/56 sayılı kararıyla, TMK 166/4’teki üç yıllık bekleme süresini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. 19 Nisan 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararın temel gerekçeleri şunlardır :
- Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali (Anayasa md. 20): AYM, fiilen bitmiş ve bir daha onarılma imkanı kalmamış bir evliliği, sırf yasal bir süre dolmadığı için hukuken devam ettirmenin, kişilerin özel hayatına ve yeni bir hayat kurma haklarına ağır bir müdahale olduğuna karar vermiştir. Mahkemeye göre, evliliği sona erdirme hakkı da özel hayata saygı hakkının bir parçasıdır.
- Ölçülülük İlkesine Aykırılık (Anayasa md. 13): Mahkeme, devletin aileyi koruma görevi ile bireylerin hakları arasında makul bir denge olması gerektiğini vurgulamıştır. Zaten bir boşanma davası açarak evliliği sonlandırma iradesini ortaya koymuş ve bu davanın reddi sonrası yıllarca bir araya gelmemiş eşlere, ek olarak üç yıl gibi uzun bir bekleme süresi dayatmanın “ölçüsüz” bir müdahale olduğu ve kişilere “katlanılamayacak bir külfet” yüklediği sonucuna varılmıştır.
Bu karar, Türk boşanma hukukunda birey haklarını ve hayatın gerçeklerini önceleyen modern bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Artık devletin aileyi koruma görevi, fiilen ölmüş bir birlikteliği zorla ayakta tutmak yerine, bireylerin sağlıklı yeni bir hayat kurma haklarına saygı göstermek olarak yorumlanmaktadır.
“9 Ay Sonra Yürürlüğe Girecek” Olması Ne Anlama Geliyor?
AYM, verdiği iptal kararının hemen yürürlüğe girmesi halinde bir “hukuki boşluk” oluşacağını öngörerek, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından 9 ay sonra (yani 19 Ocak 2025 tarihinde) yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Bu sürenin amacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) iptal edilen hükmün yerine yeni, Anayasa’ya uygun bir düzenleme yapması için zaman tanımaktır. Bu geçiş sürecinde, mevcut ve yeni açılacak davalar açısından bir belirsizlik ortamı oluşmuştur. Bu nedenle, bu dönemde atılacak adımların güncel hukuki durumu bilen bir uzman rehberliğinde planlanması büyük önem taşımaktadır.
Beklentiler ve Olası Yeni Düzenleme: Süre 1 Yıla Mı İnecek?
Hukuk çevrelerindeki genel beklenti, yasa koyucunun bekleme süresini tamamen kaldırmayacağı, ancak AYM’nin “ölçülülük” ilkesine vurgusunu dikkate alarak daha makul bir süreye indireceği yönündedir. Bu sürenin bir yıl olarak belirlenmesi kuvvetle muhtemeldir. Yeni düzenleme yasalaştığında, fiilen bitmiş evliliklerin çok daha hızlı bir şekilde sona erdirilmesinin önü açılacak, bu da tarafların hayatlarına daha çabuk devam etmelerine olanak tanıyacaktır.
5 Yıl Ayrı Yaşayan Eşlerin Boşanması Davasında Tazminat ve Nafaka
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davasında “kusur” kavramı, ikili bir yapıya sahiptir. Boşanma kararının kendisi için önemsizken, boşanmanın mali sonuçları için hayati bir rol oynar.
Boşanma Kararında Kusur Neden Araştırılmaz?
Daha önce de belirtildiği gibi, fiili ayrılık “mutlak” bir boşanma sebebidir. Mahkeme, davanın kabulü için sadece kanunda sayılan objektif şartların (öncül dava, kesinleşme, sürenin geçmesi, ortak hayatın kurulamaması) varlığını araştırır. Bu şartlar ispatlandığı anda, eşlerin hangisinin daha kusurlu olduğuna bakılmaksızın boşanma kararı verilir. Hatta evlilik birliğinin bu hale gelmesinde tamamen kusurlu olan eş dahi bu davayı açarak boşanmayı sağlayabilir. Davalının, “davacı daha kusurlu, bu yüzden boşanamayız” şeklindeki bir savunması dinlenmez.
Tazminat ve Nafaka Taleplerinde Kusurun Rolü
Boşanma kararı verildikten sonra gündeme gelen maddi ve manevi tazminat (TMK md. 174) ile yoksulluk nafakası (TMK md. 175) taleplerinde ise kusur durumu davanın merkezine oturur. Bu noktada Yargıtay’ın geliştirdiği çok önemli ve yerleşik bir içtihat bulunmaktadır.
Stratejik Yargıtay İçtihadı: Yargıtay’a göre, reddedilen ilk boşanma davasını açan taraf, bu eylemiyle fiili ayrılık sürecini başlatan ve sonrasında ortak hayata dönmekten kaçınarak mevcut boşanma sebebini yaratan kişi olduğu için, bu boşanma davası özelinde “tam kusurlu” kabul edilir.
Bu içtihadın pratik sonuçları son derece ağırdır. Yeterli delil olmadan veya anlık bir öfkeyle ilk boşanma davasını açan bir eş, o davayı kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda yıllar sonra TMK 166/4’e dayanarak açacağı davada boşanmayı başarsa bile, “tam kusurlu” sayılacağı için karşı taraftan yoksulluk nafakası veya maddi/manevi tazminat talep etme hakkını kaybeder. Daha da önemlisi, kusursuz veya daha az kusurlu olan diğer eş, kendisinden bu taleplerde bulunabilir. Bu durum, boşanma davası açma kararının ne kadar dikkatli ve stratejik bir şekilde, mutlaka bir avukat danışmanlığında verilmesi gerektiğini gösteren en net örnektir. Bazen dava açmak yerine karşı tarafın hamlesini beklemek, uzun vadede mali hakları korumak adına daha doğru bir strateji olabilir.
5 Yıl Ayrı Yaşayan Eşlerin Boşanması Davasının Sonuçları
Fiili ayrılık nedeniyle boşanma kararı, evliliği sona erdirmenin yanı sıra çocukların durumu ve malvarlığının paylaşımı gibi önemli sonuçlar da doğurur.
Müşterek Çocukların Velayeti ve İştirak Nafakası
Eğer tarafların ergin olmayan müşterek çocukları varsa, mahkeme boşanma kararıyla birlikte velayetin hangi ebeveyne verileceğine de karar vermek zorundadır. Bu kararda temel ilke, her zaman çocuğun üstün yararıdır. Hâkim, çocuğun yaşı, fiili ayrılık süresince kimin yanında daha sağlıklı ve huzurlu bir ortamda yaşadığı, ebeveynlerin sosyal ve ekonomik durumları, çocuğun ebeveynlere olan bağlılığı gibi birçok faktörü değerlendirerek bir karar verir. Velayet kendisine verilmeyen ebeveyn aleyhine ise, çocuğun bakım, eğitim, sağlık gibi giderlerine mali gücü oranında katılması için iştirak nafakasına hükmedilir. İştirak nafakası kamu düzenine ilişkin olup, çocuğun hakkı olduğu için ebeveynlerin kusur durumuna bakılmaksızın bağlanır.
Fiili Ayrılık Döneminde Edinilen Malların Paylaşımı (Mal Rejiminin Tasfiyesi)
Bu konu, 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması davalarının en az bilinen fakat en önemli mali sonuçlarından birini oluşturur. Mal paylaşımı, boşanma davasından ayrı bir dava olan “mal rejiminin tasfiyesi” davası ile çözülür.
Buradaki kritik hukuki nokta şudur: Eşler arasında yasal mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma rejimi”, boşanma kararının kesinleştiği tarihte değil, fiili ayrılık sürecini başlatan ilk boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer. TMK’nın 225. maddesi bu konuda son derece açıktır.
Bu kuralın pratik sonucu şudur: İlk boşanma davasının açıldığı tarihten sonra, yani tüm fiili ayrılık süresi boyunca, eşlerin her birinin kendi çalışması, maaşı veya kişisel çabasıyla edindiği tüm malvarlığı değerleri (ev, araba, banka hesabı vb.) artık paylaşıma tabi olan “edinilmiş mal” sayılmaz. Bu mallar, edinen eşin “kişisel malı” kabul edilir ve diğer eş bu mallar üzerinde herhangi bir hak iddia edemez. Özellikle yıllarca süren fiili ayrılık durumlarında bu kural, tarafların malvarlığı üzerinde devasa bir fark yaratır ve mutlaka göz önünde bulundurulması gereken stratejik bir unsurdur.
Dava Süreci, Görevli ve Yetkili Mahkeme
- Görevli Mahkeme: Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davalarına bakmakla görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemesi’nin bulunmadığı adliyelerde ise bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesi, “Aile Mahkemesi sıfatıyla” bakar.
- Yetkili Mahkeme: Boşanma davalarında yetki, TMK’nın 168. maddesine göre belirlenir. Buna göre dava, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde açılabilir. Ancak fiili ayrılık davalarının doğası gereği, taraflar yıllardır birlikte oturmadığından “son altı aydır birlikte oturulan yer” kuralı genellikle uygulanamaz. Bu durumda dava, genel yetki kuralı uyarınca davalının yerleşim yeri Aile Mahkemesi’nde açılır.
5 Yıl Ayrı Yaşayan Eşlerin Boşanması Sonuç
Görüldüğü üzere, 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması, toplumdaki yaygın kanının aksine, basit bir süre bekleme süreci değildir. Aksine; öncül bir davanın varlığı, bu davanın niteliği, ret kararının kesinleşme tarihi, ortak hayatın yeniden kurulmadığının ispatı, kusur durumunun boşanmanın mali sonuçlarına etkisi ve mal rejiminin sona erme anı gibi son derece teknik ve karmaşık hukuki detaylar içermektedir. Bu detaylardan herhangi birindeki bir hata veya eksiklik, davanın reddine veya ciddi hak kayıplarına yol açabilir.
Anayasa Mahkemesi’nin 3 yıllık bekleme süresini iptal eden son kararı, bu alandaki hukuki zemini daha da dinamik hale getirmiştir. Yasa koyucunun yeni düzenlemeyi yapacağı bu geçiş döneminde, mevcut hukuki belirsizlikler içinde doğru adımları atmak, güncel bilgi ve tecrübe sahibi bir uzmanın rehberliğini zorunlu kılmaktadır. Özellikle ilk boşanma davasını açan tarafın, yıllar sonraki bir davada “tam kusurlu” sayılarak tüm nafaka ve tazminat haklarını kaybetme riski, bir boşanma avukatının sadece dilekçe yazan bir teknisyen değil, aynı zamanda müvekkilinin geleceğini koruyan bir stratejist olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu karmaşık ve sürekli değişen hukuki alanda haklarınızı eksiksiz korumak, mali geleceğinizi güvence altına almak ve sürecin en doğru şekilde yönetilmesini sağlamak için alanında uzman bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak, bir lüks değil, bir zorunluluktur. Sürecin en başından itibaren profesyonel destek almak, olası hak kayıplarını önleyecek ve bu zorlu dönemi en az hasarla atlatmanızı sağlayacaktır. Bu nedenle, davanızın tüm aşamalarında size yol gösterecek, güncel mevzuatı ve Yargıtay içtihatlarını lehinize kullanacak tecrübeli bir İstanbul Boşanma Avukatı ile irtibata geçmeniz, menfaatlerinizin korunması adına atılacak en doğru adımdır.
5 Yıl Ayrı Yaşayan Eşlerin Boşanması Sık Sorulan Sorular
Daha önce hiç boşanma davası açmadık ama 10 yıldır ayrı yaşıyoruz. 5 yıl ayrı yaşayan eşlerin boşanması mümkün olduğuna göre biz de boşanabilir miyiz?
Hayır, bu şekilde boşanamazsınız. Fiili ayrılık nedeniyle boşanma davası açabilmenin mutlak ön şartı, daha önce herhangi bir sebeple açılmış ve reddedilerek kesinleşmiş bir boşanma davasının bulunmasıdır. Bu öncül dava olmadan, ne kadar uzun süre ayrı yaşarsanız yaşayın TMK 166/4’e dayanamazsınız.
İlk boşanma davasını eşim açmıştı ve reddedildi. Şimdi fiili ayrılık davasını ben açabilir miyim?
Evet, açabilirsiniz. Kanun, reddedilen ilk davayı hangi eşin açtığı konusunda bir ayrım yapmamıştır. Şartlar oluştuğu takdirde, ilk davayı açan veya kendisine karşı dava açılan eş bu yeni davayı açma hakkına sahiptir.
AYM’nin iptal kararı şu an devam eden davamı nasıl etkiler?
Bu durum, kararın yürürlüğe gireceği 19 Ocak 2025 tarihine kadar hukuki bir belirsizlik içermektedir. Devam eden davalarda mahkemeler, yasal boşluk nedeniyle farklı yorumlarda bulunabilir. Davanızın bulunduğu aşamaya göre lehinize bir strateji belirlemek için mutlaka davanızı takip eden avukatınıza danışmanız elzemdir.
Fiili ayrılık süresinde eşim başka biriyle yaşamaya başlarsa bu durum davayı nasıl etkiler?
Bu durum, fiili ayrılık davasının kabul edilip boşanma kararı verilmesini engellemez. Çünkü bu davada kusur araştırılmaz. Ancak, evlilik birliği hukuken devam ettiği için eşlerin sadakat yükümlülüğü de devam eder. Eşinizin bu davranışı, boşanmanın eki olan tazminat ve nafaka talepleri değerlendirilirken onun aleyhine ağır bir “kusur” olarak dikkate alınacaktır.
Fiili ayrılık davası ne kadar sürer?
Bu dava türünde, boşanma kararı için kusur araştırması yapılmadığından, diğer çekişmeli boşanma davalarına göre daha kısa sürme potansiyeli vardır. Ortalama olarak 1 ila 1.5 yıl arasında sonuçlanabilir. Ancak bu süre, davanın görüldüğü mahkemenin iş yoğunluğu, delillerin toplanma süreci ve tarafların tutumuna göre değişiklik gösterebilir.
Eşim boşanmak istemiyor. Yine de bu davayı açıp boşanabilir miyim?
Evet. Fiili ayrılık, mutlak bir boşanma sebebi olduğu için diğer eşin rızası veya onayı aranmaz. Kanunda sayılan tüm şartları (öncül dava, kesinleşme, bekleme süresi, ortak hayatın kurulamaması) ispat ettiğiniz takdirde, eşiniz boşanmayı kabul etmese dahi mahkeme boşanmaya karar vermek zorundadır.
Fiili ayrılık davasında mal paylaşımı da yapılır mı?
Hayır. Mal paylaşımı (mal rejiminin tasfiyesi), boşanma davasından tamamen ayrı ve bağımsız bir davadır. Genellikle boşanma davası ile birlikte açılsa bile mahkeme bu iki dosyayı ayırır ve mal paylaşımı davasına bakmak için boşanma davasının kesinleşmesini bekler.
İlk davadan feragat etmiştim. Bu durum, fiili ayrılık davası açmama engel mi?
Hayır, engel değildir. Yargıtay, davadan feragat etmenin de bir “ret” sonucu doğurduğunu ve kesin hüküm niteliğinde olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla, feragat nedeniyle sonuçlanan bir dava da fiili ayrılık davası için geçerli bir öncül dava sayılır.





