Boşanma süreçleri, bir ailenin yaşadığı en karmaşık ve duygusal olarak yıpratıcı dönemlerden biridir. Bu zorlu süreç, özellikle müşterek çocukların varlığında, hukuki ve insani pek çok hassasiyeti beraberinde getirir. Ebeveynler için en büyük kaygılardan biri, çocuklarının bu süreçten en az zararla çıkmasını sağlamak ve hukuki olarak nasıl bir pozisyonda yer alacaklarını anlamaktır. Bu makale, Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı konusunu, hukuki dayanakları, usulü, psikolojik etkileri ve Yargıtay uygulamaları ışığında derinlemesine incelemektedir. Çocuğun reşit olup olmaması arasındaki kritik hukuki farklar detaylandırılarak, potansiyel müvekkillerin en doğru bilgilere ulaşması ve bu süreçte profesyonel hukuki destek almanın önemi vurgulanmıştır.
Türk Hukukunda Tanık Kavramı ve Hukuki Temeller
Boşanma davalarında tanıklık, davanın esasına ilişkin iddiaları ispatlamak için sıkça başvurulan bir delil türüdür. Ancak tanık beyanının mahkemede nasıl bir değere sahip olduğunu anlamak için, öncelikle Türk Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki (HMK) genel tanıklık ilkelerini kavramak gereklidir.
Tanıklık Ehliyeti: Kimler Tanık Olabilir?
Türk hukukunda tanık olabilmek için herhangi bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Temel kriter, kişinin olayları algılayabilecek, hafızasında tutabilecek ve mahkemeye aktarabilecek akli olgunluğa sahip olmasıdır. Medeni yargılama hukukunda, bu nedenle 7-8 yaşındaki bir çocuk dahi tanık olarak dinlenebilir. Bu durum, davanın konusu hakkında doğrudan bilgi sahibi olan herkesin prensip olarak tanıklık ehliyetine sahip olduğunu gösterir.
Tanıklık, kural olarak bir zorunluluk ve kamusal bir yükümlülüktür. Usulüne uygun şekilde duruşmaya davet edilen bir tanığın gelmesi zorunludur. Davete uymayan tanık hakkında kolluk kuvvetleri aracılığıyla “zorla getirme” kararı verilebilir ve disiplin para cezası uygulanabilir. Bu zorunluluk, tanıklığın adaletin tesisindeki önemini vurgular.
Tanık beyanı, hukuken “taktiri delil” niteliğindedir ve güçlü bir kanıt olarak kabul edilmez. Özellikle duyuma dayalı, yani görgüye dayanmayan, başka kişilerden aktarılan beyanlar mahkemece dikkate alınmaz ve bir kusur olarak yüklenemez. Mahkeme, her tanık beyanını kendi içinde serbestçe değerlendirir. Ancak bu genel prensip, boşanma davalarında çocuğun beyanının önemini azaltmaz; aksine, özellikle velayet gibi hassas konularda çocuğun beyanı, davanın seyrini değiştirebilecek hayati bir rol üstlenebilir. Bu, tanıklığın hukuki niteliğinin davanın somut koşullarına göre farklı bir ağırlık kazanabileceğinin bir göstergesidir.
Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı
Kullanıcı talebinde özellikle “reşit çocuk” tanımı vurgulanmıştır. Medeni Kanun’a göre, 18 yaşını dolduran kişi reşit kabul edilir ve hukuki açıdan tam fiil ehliyetini kazanır. Bu nedenle, Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre diğer tüm yetişkin tanıklarla aynı hukuki prosedürlere tabidir.
Reşit Çocuğun Tanıklık Prosedürü ve Yükümlülükleri
Reşit bir çocuk, boşanma davasında tanık olarak gösterildiğinde, duruşmaya usulüne uygun şekilde davet edilir. Bu davet üzerine mahkemeye gelme zorunluluğu bulunmaktadır. Gelmemesi durumunda, 500 TL’ye kadar disiplin para cezası veya zorla getirme kararı verilebilir. Tanık, dinlenme esnasında kural olarak yemin etmek zorundadır. Yeminden imtina eden tanıklar hakkında da cezai yaptırım uygulanabilir. Tanıkların duruşmada yazılı not kullanması yasaktır ve bildiklerini sözlü olarak beyan etmeleri beklenir.
Reşit Çocuğun Beyanının Delil Niteliği ve Değerlendirilmesi
Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı, bir takdiri delil niteliği taşır. Mahkeme, bu beyanın doğruluğunu, güvenilirliğini, tutarlılığını ve görgüye dayalı olup olmadığını titizlikle inceler. Reşit çocuğun, ebeveynleri arasındaki iç işlere dair önemli bilgilere sahip olabileceği ve bu bilgileri mahkemeye aktarabileceği kabul edilir. Özellikle velayet, barınma ve diğer fer’i konularla ilgili tanıklıkları, mahkemenin kararını etkileyebilir.
Reşit çocuk, yasal olarak tam ehliyetli bir yetişkin gibi muamele görse de, duygusal ve ailevi bağları onu diğer üçüncü taraf tanıklardan ayırır. Bir ebeveynin çocuğunu, diğer ebeveyni aleyhine tanıklık etmeye çağırması, hem hukuki bir eylem hem de duygusal bir eylemdir. Mahkeme, bu ikilemin farkında olarak beyanı değerlendirir ve çocuğun baskı altında olup olmadığını anlamaya çalışır. Bu durum, Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı‘nın, diğer tanıklardan daha farklı bir psikolojik derinliğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
İdrak Çağındaki Çocuğun Tanıklığı
Kullanıcı talebi “reşit çocuk“a odaklansa da, boşanma davalarında asıl hukuki hassasiyet ve yaygın uygulama, “idrak çağındaki” yani henüz reşit olmayan çocukların tanıklığıdır. Türk Hukuku, bu çocukların tanıklığına özel bir önem vermektedir.
İdrak Çağındaki Çocuğun Hukuki Dinlenilme Hakkı
Aile hukukunun en temel ilkesi, “çocuğun üstün yararı“dır. Bu ilke gereğince, boşanma ve velayet davalarında çocuğun hayatını doğrudan etkileyecek kararlar verilirken, idrak çağında bulunan çocuğun görüşlerinin alınması zorunludur. Türk Medeni Kanunu’nda velayet hükümleri, bu yaş grubundaki çocukların mahkemece dinlenmesini gerekli kılmaktadır. Genel kabul gören idrak yaşı 8 yaş ve üzeri olarak belirtilmektedir.
Bu yaş grubundaki çocuklar, tarafların tanık listesinde belirtilmemiş olsa dahi, mahkeme velayetin belirlenmesi açısından çocuğu re’sen (kendiliğinden) dinleyebilir. Bu durum, devletin, aile içi bir anlaşmazlıkta dahi çocuğun haklarını koruma ve onun sesini duyma konusundaki proaktif yaklaşımını göstermektedir. Çocuğun beyan hakkı, ebeveynlerinin inisiyatifinde olan bir durum değil, hukuken güvence altına alınmış temel bir haktır.
Mahkemelerin Çocuk Dostu Yaklaşımı ve Koruma Önlemleri
İdrak çağındaki çocukların dinlenmesi, yetişkin tanıklardan farklı bir hassasiyet gerektirir. Mahkemeler, çocuğun psikolojik sağlığını korumak amacıyla çeşitli özel tedbirler alabilir. Bu tedbirler arasında, çocuğun ifadesinin duruşma salonu dışında, daha rahat ve güvenli bir ortamda alınması yer almaktadır. Hakim, çocuğun ruh sağlığının zedeleneceğine kanaat getirirse, çocuğun dinlenmesine pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı eşliğinde karar verebilir ve kendisi dinlemez.
Ayrıca, 15 yaşından küçük çocuklar, yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak durumda olduklarından yemin ettirilmeden dinlenirler. Mahkeme, çocuğun kendisini güvende hissetmesi için kapalı oturum veya video kaydı gibi yöntemlere başvurabilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bu konuda açık bir düzenleme bulunmasa da, diğer ülke uygulamalarından örnekler, çocuk tanıkların özel bir yaklaşımla sorgulanması gerektiğini göstermektedir. Çocuğa, onun gelişimsel yeteneklerine uygun ve anlaşılır sorular yöneltilmesi esastır.
Aşağıdaki tablo, boşanma davalarında çocukların tanıklığına ilişkin yaşa ve hukuki duruma göre farklılıkları özetlemektedir:
| Kriter | İdrak Çağındaki Çocuk (<18) | Reşit Çocuk (18+) |
| Hukuki Dayanak | Türk Medeni Kanunu’nun velayet hükümleri, çocuğun idrak kabiliyeti esası. | Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun genel tanıklık hükümleri. |
| Yemin Etme Zorunluluğu | 15 yaş altı yeminsiz dinlenir. | Kural olarak yemin etme zorunluluğu vardır. |
| Mahkemede Dinlenme Usulü | Genellikle özel odada veya uzman (pedagog, psikolog) eşliğinde dinlenir. | Normal duruşma salonunda diğer tanıklar gibi dinlenir. |
| Beyanın Önemi ve Odak Noktası | Özellikle velayet davası için hayati önem taşır, çocuğun üstün yararı ilkesi esas alınır. | Diğer tüm tanıklar gibi bir takdiri delildir, görgüye dayalı olması önemlidir. |
| Psikolojik Destek | Uzman eşliğinde dinlenmesi önerilir. Mahkeme, çocuğun ruh sağlığını gözetir. | Hukuken zorunlu değildir, ancak duygusal hassasiyet gerektirir. |
Çocuğun Tanıklığının Psikolojik ve Etik Boyutları
Boşanma süreci, çocuklar için zaten başlı başına zor bir dönemdir. Yapılan araştırmalar, bu sürecin çocuklarda öfke, korku, üzüntü ve kaygı gibi duygusal dalgalanmalara yol açabileceğini göstermektedir. Çocuklar, ebeveynleri arasındaki anlaşmazlıkları kendilerine yansıtabilir ve boşanmanın sebebi olarak kendilerini suçlayabilirler. Bu zorlayıcı durum, Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı ile daha da hassas bir hal alabilir.
Tanık Olmanın Ekstra Psikolojik Yükü
Çocuğun boşanma davasında tanık olarak dinlenmesi, bu duygusal zorlukları daha da artırabilir. Çocuk, bir yandan her iki ebeveynini de sevme ihtiyacı duyarken, diğer yandan mahkemede bir ebeveyni aleyhine ifade vermesi istenebilir. Bu durum, çocukta ciddi bir “sadakat ikilemi“ne ve duygusal bir çatışmaya yol açar. Yargı sürecinin karmaşık ve ciddi atmosferi de çocuk için korkutucu olabilir. Bu nedenle, çocukların tanıklığına, ancak kesinlikle gerekli olduğunda başvurulması uygun olacaktır.
Bu durum, ebeveynler için önemli bir etik sorumluluk doğurmaktadır. Hukuki olarak haklı çıkmak adına çocuklarını tanık olarak göstermek, onlara geri dönüşü olmayan bir psikolojik yük yükleyebilir. Bu noktada, avukatın rolü sadece davanın hukuki sonucunu düşünmek değil, aynı zamanda müvekkilini bu etik ikilem konusunda aydınlatmaktır. Çocukların duygusal sağlığının, hukuki süreçteki olası kazanımlardan daha değerli olduğunu unutmamak, profesyonel bir yaklaşımın olmazsa olmazıdır.
Boşanma Davasında Çocuklar Tanık Olabilir Mi?
Evet, boşanma davasında müşterek çocuklar tanık olarak dinlenebilir. Türk hukuk sisteminde tanıklık yapabilmek için kanunla belirlenmiş kesin bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), vakaları algılayabilecek, hafızasında tutabilecek ve mahkemeye aktarabilecek zihinsel olgunluğa sahip her gerçek kişinin tanık olabileceğini belirtir. Bu genel ilke, çocukları da kapsar. Ancak, çocukların tanıklığı söz konusu olduğunda, temel kriter yaş değil, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 13. maddesinde tanımlanan “ayırt etme gücü” (temyiz kudreti) kavramıdır. Ayırt etme gücü, bir kişinin eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlama, değerlendirme ve buna uygun hareket etme yeteneğidir ve her somut olayda çocuğun gelişim düzeyi, anlama kapasitesi ve olayın niteliği göz önünde bulundurularak hâkim tarafından takdir edilir. HMK’da çocukların dinlenmesine ilişkin özel bir usul düzenlenmemiş olması, yargı pratiğinde bu boşluğun TMK’daki çocuğun korunmasına yönelik ilkeler, uluslararası sözleşmeler ve özellikle Yargıtay içtihatları ile doldurulmasını zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, bir çocuğun tanık olarak dinlenip dinlenemeyeceği kararı, onun takvim yaşından ziyade, olayları idrak edip objektif bir şekilde anlatabilme yeteneğine sahip olup olmadığına göre verilir ve bu süreç, çocuğun üstün yararı ilkesi çerçevesinde büyük bir hassasiyetle yürütülür.
Boşanma Davasında Çocukların Tanıklığı
Boşanma davasında çocukların tanıklığı, hukuki açıdan çift yönlü bir nitelik taşır. İlk olarak, çocuğun beyanı, davanın ispatı açısından bir “takdiri delil” niteliğindedir. Bu, hâkimin çocuğun ifadesiyle birebir bağlı olmadığı, bu beyanı dosyadaki diğer tüm delillerle (diğer tanık beyanları, uzman raporları, yazılı deliller vb.) birlikte serbestçe değerlendireceği anlamına gelir. İkinci ve daha önemli olarak, özellikle velayet gibi doğrudan çocuğun geleceğini ilgilendiren konularda, çocuğun dinlenilmesi onun sadece bir delil kaynağı olmasından öte, temel bir hakkıdır. Bu hak, hem TMK’nın 339. maddesinde yer alan “önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar” hükmüyle hem de Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3. ve 6. maddeleriyle güvence altına alınmıştır. Bu sözleşmeler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip her çocuğun, kendisini etkileyen adli ve idari işlemlerde dinlenilme ve görüşlerine yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak gereken özenin gösterilmesi hakkını tanır. Dolayısıyla, mahkeme çocuğu dinlerken sadece geçmiş olaylar hakkında bilgi toplamakla kalmaz, aynı zamanda çocuğun kendi geleceğiyle ilgili kararlara katılım hakkını da tesis etmiş olur. Bu durum, çocuğu davanın pasif bir nesnesi olmaktan çıkarıp, hakları olan bir özne konumuna getirir.
Boşanma Davasında Çocuk Tanık Olabilir Mi?
Boşanma davasında bir çocuğun tanık olarak dinlenmesi mümkündür, ancak bu süreç yetişkin bir tanığın dinlenmesinden tamamen farklı ve özel koruyucu önlemler altında gerçekleştirilir. Yargılamanın temel amacı, maddi gerçeğe ulaşırken aynı zamanda “çocuğun üstün yararı” ilkesini en üst düzeyde korumaktır. Bu ilke gereği, çocuğun tanıklığı, onun psikolojisine zarar vermeyecek şekilde tasarlanmış bir usulle yürütülür. Bu usulün en önemli unsuru, ifadenin mutlaka alanında uzman bir pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı eşliğinde alınmasıdır. Uzman, çocuğun kendini rahat ve güvende hissedeceği bir ortam yaratır, hâkimin sorularını çocuğun anlayabileceği bir dile çevirir ve çocuğun beyanlarının ebeveyn baskısı veya yönlendirmesi altında olup olmadığını gözlemler. İfade genellikle duruşma salonunun stresli atmosferi yerine, adliyelerde bu amaçla özel olarak düzenlenmiş çocuk görüşme odaları gibi daha samimi ve çocuk dostu bir ortamda alınır. Süreç boyunca çocuk, ebeveynleriyle veya onların avukatlarıyla doğrudan yüzleştirilmez, böylece potansiyel bir sadakat çatışması veya baskıdan korunmuş olur. Ayrıca, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca, dinlendiği sırada 15 yaşını doldurmamış olan çocuklar yeminsiz olarak dinlenir. Bu koruyucu önlemler, sadece çocuğun ruh sağlığını korumakla kalmaz, aynı zamanda baskıdan arındırılmış bir ortam sağlayarak alınan ifadenin güvenilirliğini ve doğruluğunu artırmaya yönelik bir mekanizma işlevi de görür.
Mahkemede Şahitlik Yaş Sınırı
Türk hukukunda mahkemede şahitlik yapmak için kanunla belirlenmiş net bir alt veya üst yaş sınırı yoktur. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, tanıklık ehliyetini yaşa değil, kişinin olayları algılama, hatırlama ve aktarma konusundaki zihinsel yetkinliğine bağlamıştır. Dolayısıyla, teorik olarak her yaştan çocuk tanık olarak dinlenebilir. Ancak, uygulamada mahkemeler, bu genel kuralı somut olayın koşullarına göre yorumlarken, yargısal içtihatlarla şekillenmiş olan “idrak çağı” kavramını bir ölçüt olarak kullanır. Genel olarak “idrak çağı,” bir çocuğun çevresinde olup bitenleri anlayıp anlamlandırabileceği ve kendi görüşlerini oluşturabileceği yaş olarak kabul edilir ve bu yaş, Yargıtay kararları ve doktrinde genellikle 8 yaş ve üzeri olarak benimsenmektedir. Bununla birlikte, bu 8 yaş sınırı kesin ve katı bir kural değildir; yalnızca bir rehber niteliğindedir. Hâkim, her bir çocuğu bireysel olarak değerlendirir; çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi, ifade yeteneği ve olayın karmaşıklığı gibi faktörlere bağlı olarak 8 yaşından küçük bir çocuğu dinleyebileceği gibi, daha büyük bir çocuğun tanıklık için yeterli olgunluğa sahip olmadığına da karar verebilir. Nihai karar, her zaman çocuğun ayırt etme gücüne sahip olup olmadığını somut olaya göre değerlendirecek olan hâkime aittir.
Mahkemeye Çocuklar Girebilir Mi?
Çocukların mahkemeye girmesi konusu, hangi sıfatla ve hangi amaçla orada bulunduklarına göre farklılık gösterir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca, duruşmalar kural olarak halka açıktır (aleniyet ilkesi) ve isteyen herkes izleyici olarak katılabilir. Ancak bu ilke, çocukların duruşma salonuna serbestçe girebileceği anlamına gelmez. Hâkim, duruşma düzenini ve ciddiyetini sağlamakla yükümlüdür ve bu kapsamda, duruşmanın seyrini olumsuz etkileyebileceğini düşündüğü kişilerin salonda bulunmasını engelleyebilir. Çocukların, özellikle de bir boşanma davasının çekişmeli ve gergin atmosferine izleyici olarak maruz kalmaları, onların psikolojik gelişimi açısından sakıncalı görüldüğünden, uygulamada tanık veya davanın tarafı olmayan bir çocuğun duruşmayı izlemesine izin verilmez. Bir çocuğun mahkemeye girmesi, ancak kendisinin dinlenmesi gerektiği durumlarda, özel usullerle mümkün olur. Bu durumda dahi çocuk, duruşma salonuna alınmak yerine, genellikle uzman eşliğinde özel bir odada dinlenir ve yargılamanın geri kalanından tecrit edilir. Ceza yargılamasında ise bu ilke daha da katıdır; sanığın 18 yaşından küçük olduğu davalarda duruşmanın kapalı yapılması zorunludur. Aile hukuku davaları medeni yargılama olsa da, çocuğun korunmasına yönelik bu hassasiyet benzer şekilde uygulanır ve amaç, çocuğu yargılamanın yıpratıcı etkilerinden ve taraflar arasındaki çatışmadan azami ölçüde korumaktır.
Boşanma Davasında Müşterek Çocuğun Tanıklığı Yargıtay Kararı
Yargıtay, boşanma davalarında idrak çağındaki müşterek çocuğun tanıklığına ilişkin verdiği kararlarda, çocuğun dinlenilmesinin bir zorunluluk olduğunu ve bu usule uyulmamasının ciddi bir usul hatası teşkil ettiğini istikrarlı bir şekilde vurgulamaktadır. Yüksek Mahkeme, velayet gibi kamu düzenini ilgilendiren ve “re’sen araştırma” (hâkimin kendiliğinden araştırma yapması) ilkesinin geçerli olduğu davalarda , çocuğun görüşünün alınmamasını “eksik inceleme” olarak nitelendirmekte ve bu durumu tek başına bir bozma sebebi saymaktadır. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, yerel mahkemenin tanık olarak gösterilen müşterek çocukları dinlemeden karar vermesi, davacının “hukuki dinlenilme hakkının” (HMK md. 27) ihlali olarak kabul edilmiş ve hüküm bozulmuştur. Yargıtay, bu kararlarında sıkça TMK Madde 339 ile BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme gibi uluslararası metinlere atıf yaparak, çocuğun kendisini ilgilendiren bir davada görüşünü açıklamasının temel bir hak olduğunu belirtir. Yargıtay’ın yaklaşımındaki bir diğer önemli nokta ise, çocuğun dinlenilme şekline ilişkindir. Bazı kararlarda, sadece uzman tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporunun yeterli olmadığı, nihai kararı verecek olan hâkimin de çocukla doğrudan bir temas kurarak kendi kanaatini oluşturması gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak bu durum, çocuğun tekrar tekrar dinlenerek travmatize edilmemesi gerekliliği ile bir denge içinde ele alınır; eğer uzman görüşmesi yeterince kapsamlıysa ve çocuğun tekrar dinlenmesi onun yararına olmayacaksa, raporla yetinilmesi de mümkündür. Sonuç olarak, Yargıtay içtihatları, idrak çağındaki çocuğun usulüne uygun olarak ve üstün yararı gözetilerek dinlenilmesini, adil bir velayet düzenlemesi için vazgeçilmez bir usul şartı olarak görmektedir.
Tanıklığın Velayet ve Nafaka Kararlarına Etkisi
Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı, boşanma davasının en kritik fer’i sonuçları olan velayet ve nafaka kararları üzerinde doğrudan veya dolaylı etkilere sahiptir.
Velayet Davalarında Çocuğun Görüşünün Belirleyiciliği
Velayet davalarında çocuğun görüşü, davanın sonucunu belirleyebilecek en güçlü unsurlardan biridir. Yargıtay kararları, idrak çağındaki bir çocuğun, uzman karşısında veya duruşmada alınan beyanında babasıyla kalmak istediğini belirtmesi durumunda, aksini gerektirecek somut bir delil yoksa, bu beyanın velayet kararında esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak hakimin, çocuğun baskı altında veya yönlendirilmiş olup olmadığını dikkatle değerlendirmesi gerekir. Çocuğun beyanının aksi yönde karar verilmesi de mümkündür.
Reşit Çocuk İçin Nafaka Hukukundaki Farklılıklar
Nafaka konusunda reşit çocukların durumu, boşanma davasından ayrı bir prosedür gerektirebilir. Reşit olmayan çocuk için hükmedilen “iştirak nafakası“, kural olarak çocuğun 18 yaşını doldurmasıyla kendiliğinden sona erer. Bu nedenle, iştirak nafakasının kaldırılması için dava açılmasına gerek yoktur. Ancak, reşit olan çocuğun eğitimi devam ediyorsa, “eğitim için yardım nafakası” talep etmek için ayrı bir dava açılması gerekmektedir. Bu nafaka, iştirak nafakasının devamı niteliğinde değildir ve kendiliğinden başlamaz.
Bu durum, hukuken 18 yaşın bir “ergenlik sınırı” olarak kabul edilmesine rağmen, gerçek hayatta pek çok gencin yükseköğrenim görmesi nedeniyle hala finansal olarak bağımlı kalmaya devam ettiğini göstermektedir. Bu hassas geçişi doğru yönetmek ve gerekli davaları zamanında açmak, reşit olan çocuğun mağdur olmaması için hayati öneme sahiptir.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Boşanma davasında çocuğum tanıklık edebilir mi?
Evet, hem idrak çağındaki (genellikle 8 yaş ve üzeri) çocuklar hem de reşit çocuklar boşanma davasında tanıklık yapabilirler. Ancak Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı ile 18 yaş altı çocuğun tanıklığı arasında hukuki usuller farklılaşmaktadır.
Çocuğun tanık olması için bir yaş sınırı var mı?
Mahkemede tanık olabilmek için hukuki olarak kesin bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Tek önemli olan kriter, çocuğun olayları anlayabilecek ve anlatabilecek “idrak kabiliyetine” sahip olmasıdır.
Mahkeme çocuğu kendiliğinden dinleyebilir mi?
Evet, özellikle velayet gibi çocuğun üstün yararı ile ilgili konularda, tarafların talep etmemesi halinde bile mahkeme çocuğu re’sen (kendiliğinden) dinlemeye karar verebilir.
Çocuk mahkemede yemin etmek zorunda mıdır?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, 15 yaşını doldurmamış olan çocuklar ve yeminin niteliğini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlar yeminsiz dinlenir.
Çocuğun tanık olması psikolojisini olumsuz etkiler mi?
Evet, boşanma süreci başlı başına çocuklar için zorlayıcıdır ve tanık olarak ifade vermek bu yükü daha da ağırlaştırabilir. Bu nedenle, çocuğun psikolojisini korumak için uzman eşliğinde dinleme gibi özel önlemler alınması önerilir.
Velayette çocuğun görüşü ne kadar etkilidir?
Çocuğun görüşleri, velayet kararını etkileyebilecek önemli bir delildir. Yargıtay kararları, idrak çağındaki çocuğun tercihinin esas alınması gerektiğini ortaya koymaktadır, ancak bu beyanın baskı altında verilmediği tespit edilmelidir.
Duyuma dayalı tanık beyanına itibar edilir mi?
Hayır, tanık beyanının delil niteliği taşıyabilmesi için görgüye dayalı olması gerekir. Başkalarından duyulan olaylara ilişkin beyanlar mahkemece dikkate alınmaz.
Sonuç
Boşanma Davasında Reşit Çocuğun Tanıklığı, sadece hukuki bir işlemden ibaret olmayıp, derin psikolojik ve etik boyutları olan son derece hassas bir konudur. Hukuk, çocuğun yaş ve olgunluğuna göre farklı yaklaşımlar sergilese de, temel amaç her zaman çocuğun üstün yararının korunmasıdır. Bir ebeveynin bu süreci en doğru şekilde yönetebilmesi, hem kendisinin hem de çocuğunun duygusal sağlığını önceliklendirmesine bağlıdır. Hukuki süreçteki her adım, çocuğun geleceğini etkileyebilecek potansiyele sahiptir.
Bu nedenle, bu denli karmaşık ve duygusal yüklü bir alanda profesyonel hukuki destek almak, sadece davanın sonucunu değil, aynı zamanda aile birliğinin gelecekteki huzurunu da güvence altına alacaktır. Bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak, yasal hak ve yükümlülüklerinizi doğru anlamanızı, çocuğunuzun korunması için gerekli adımları atmanızı ve tüm bu süreci en az yıpranmayla atlatmanızı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki, alanında uzman bir İstanbul Boşanma Avukatı, sadece yasal temsilciniz değil, aynı zamanda bu zorlu süreçte sizin ve çocuğunuzun en büyük destekçisi olacaktır.





