Boşanma Sürecinde Mal Paylaşımının Yeri ve Önemi
Bu makalemizin konusu “Boşanmada Kusurlu Tarafın Mal Paylaşımı” olup konunun önemi sebebiyle dikkatle okumanızı tavsiye ederiz. Boşanma, yalnızca duygusal bir ayrılığın ötesinde, bireylerin hayatlarında köklü değişikliklere yol açan karmaşık hukuki ve finansal sonuçları olan bir süreçtir. Bu sürecin en kritik aşamalarından biri, evlilik birliği süresince elde edilen malvarlığının nasıl paylaşılacağı konusudur. Toplumda yaygın olarak kabul gören ve genellikle yanlış olan bir inanış, boşanmaya neden olan “kusurlu” tarafın mal paylaşımı dahil olmak üzere tüm haklarını kaybedeceği yönündedir. Ancak bu düşünce, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) temel ilkeleriyle örtüşmemektedir. Bu makale, boşanmada kusur kavramını, mal paylaşımı üzerindeki gerçek etkisini ve bu zorlu süreçte hukuki destek almanın neden hayati bir önem taşıdığını en ince ayrıntısına kadar açıklamayı amaçlamaktadır.
Boşanma sürecine hazırlanan bireylerin genellikle karşılaştığı bir diğer yanılgı ise, boşanma davası ile mal paylaşımı davasının tek bir hukuki işlem olduğu düşüncesidir. Oysa Türk Hukuku’nda bu iki süreç birbirinden bağımsızdır ve farklı usul kurallarına tabidir. Boşanma davası, evliliğin sona erdirilmesine yönelik bir talep içerirken, mal paylaşımı davası (hukuk dilinde mal rejiminin tasfiyesi davası olarak bilinir) eşler arasındaki malvarlığının tasfiyesine ilişkindir. Bu hukuki ayrım, sürecin süresi ve karmaşıklığı hakkında doğru beklentilerin oluşturulmasını sağlar. Bir müvekkil, boşanma dilekçesini verdiğinde tüm sorunlarının çözüleceğini varsayabilir, ancak bu ayrımı anlamak, sürecin uzayabileceğini ve her aşamanın profesyonel bir yönetim gerektirdiğini ortaya koyar.
Pratikte, mal paylaşımı talebi boşanma dilekçesi içerisinde belirtilebilse de, mahkeme genellikle bu iki davayı ayırır ve ayrı esas numaraları ile yürütür. Mal paylaşımı davası, boşanma kararı kesinleştikten sonra karara bağlanır; bu duruma hukukta “bekletici mesele” denir. Anlaşmalı boşanma davalarında ise durum farklıdır. Eğer taraflar arasında mal paylaşımına dair kesin bir anlaşma sağlanmışsa, bu durum boşanma protokolünde açıkça belirtilir. Aksi halde, yani protokolde mal paylaşımına ilişkin bir hüküm bulunmuyorsa veya feragat edilmemişse, anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesinden sonra da mal paylaşımı davası açılabilir. Bu noktalar, bir avukatın süreci başından itibaren nasıl stratejik bir şekilde yönetebileceğini ve müvekkilin herhangi bir hak kaybı yaşamasını nasıl önleyebileceğini göstermektedir. Boşanmada kusurlu tarafın mal paylaşımı nasıl gerçekleştirilir?
Türk Medeni Kanunu’nda Mal Rejimleri ve Varlık Ayrımı
Mal paylaşımının hukuki temeli, eşlerin evlilik birliği süresince tabi olduğu mal rejimine dayanır. Türk Medeni Kanunu, eşlerin evlilik içindeki kazançlarının ve malvarlıklarının nasıl yönetilip paylaşılacağını düzenleyen çeşitli mal rejimleri belirlemiştir. Bu rejimlerin doğru bir şekilde tespiti, mal paylaşımı sürecinin en önemli adımıdır.
Hangi Mal Rejimine Tabisiniz?
Türkiye’de mal rejimleri açısından 1 Ocak 2002 tarihi bir dönüm noktasıdır. Bu tarih, eşlerin hangi yasal rejime tabi olduğunu belirlemede belirleyici bir rol oynar. Bu tarihten sonra evlenen eşler, şayet noter huzurunda bir mal rejimi sözleşmesi yaparak farklı bir rejim seçmemişlerse,
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi‘ne tabi olurlar. Bu rejim, evlilik süresince edinilen malların eşit ve adil bir şekilde paylaştırılmasını hedefler.
Diğer yandan, 1 Ocak 2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler için ise yasal rejim Mal Ayrılığı Rejimi‘dir. Bu rejimin temel prensibi, “her eş kendi kazandığının sahibidir” şeklinde özetlenebilir. Mal ayrılığı rejiminde, eşler kendi borçlarından tüm malvarlıklarıyla sorumlu olup, malvarlıkları üzerinde diledikleri gibi yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarına sahiptirler. Mal rejimleri, eşlerin karşılıklı anlaşmasıyla noter huzurunda yapılacak bir sözleşme ile değiştirilebilir. Ancak bu değişiklik, sadece sözleşme yapıldığı tarihten sonraki malvarlığı için geçerli olup, geçmişe dönük bir etki yaratmaz.
Bir müvekkilin, özellikle 2002 öncesi evliliklerde, hangi rejime tabi olduğunu bilmemesi ciddi bir hukuki yanılgıya yol açabilir. Örneğin, bu tarihten önce evlenmiş bir kişi, yasal mal rejiminin Mal Ayrılığı olduğunu bilmediği için Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi’nin kurallarına göre bir paylaşım bekleyebilir. Bu yanlış beklenti, doğru bir hukuki yol haritası çizilmediğinde hayal kırıklığına ve hak kayıplarına neden olabilir. Bu nedenle, bir avukatın ilk görevi, müvekkilin hangi mal rejimine tabi olduğunu doğru bir şekilde belirlemektir.
Edinilmiş Mallar ve Kişisel Mallar Arasındaki Keskin Çizgi
Türk Medeni Kanunu’nda yer alan Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, eşlerin malvarlığını iki ana kategoriye ayırır: Edinilmiş Mallar ve Kişisel Mallar. Bu ayrım, mal paylaşımının temelini oluşturur.
Edinilmiş Mallar, evlilik birliği içerisinde eşlerin çalışması veya gelir elde etmesi yoluyla kazanılan ve boşanma durumunda paylaşıma tabi olan varlıklardır. Bunlar arasında en yaygın olanları şunlardır:
- Eşlerin çalışmasının karşılığı olarak elde ettikleri maaşlar ve diğer tüm gelirler.
- Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarından yapılan ödemeler.
- Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar.
- Eşlerden birine ait olan kişisel malların sağladığı gelirler (örneğin, evlilikten önce sahip olunan bir evin kira geliri).
- Edinilmiş malların yerine geçen değerler (örneğin, evlilik içinde alınan bir arabanın satılıp yerine başka bir araba alınması).
Buna karşılık, Kişisel Mallar, evlilik birliği içinde olsa dahi paylaşıma tabi olmayan ve her eşin kendi özel malı olarak kalan varlıklardır. Kişisel mallara örnek olarak şunlar verilebilir:
- Sadece bir eşin kişisel kullanımına yarayan eşyalar.
- Evliliğin başlangıcında eşlerden birine ait olan mallar.
- Evlilik süresince miras yoluyla veya karşılıksız kazanma (bağış) yoluyla edinilen mallar.
- Manevi tazminat alacakları.
Bu ayrımı yaparken iki önemli hukuki kavram devreye girer: Edinilmiş Mal Karinesi ve Paylı Mülkiyet Karinesi. Kanun, aksini ispatlayana kadar bir eşin tüm mallarının edinilmiş mal olduğunu varsayar. Bu durum, malın kişisel olduğunu iddia eden eşin ispat yükümlülüğü altında olduğu anlamına gelir ve bu ispatı sağlamak için belgelerin, banka dekontlarının ve diğer delillerin titizlikle saklanması gerekir. Eğer bir malın hangi eşe ait olduğu ispat edilemezse, o malın eşlerin paylı mülkiyetinde olduğu kabul edilir. Bu hukuki prensipler, bir avukatın neden vazgeçilmez olduğunu somutlaştıran unsurlardır. Zira bir müvekkil, örneğin miras yoluyla elde ettiği bir parayla alınan evin kişisel malı olduğunu düşünürken, bu paranın banka dekontları gibi somut delillerle ispatı mümkün olmadığında ev edinilmiş mal olarak kabul edilebilir ve paylaşıma tabi tutulabilir. Bu durum, hukuki sürecin sadece yasalara değil, aynı zamanda delillerin gücüne de dayandığını gösterir.
Boşanmada Kusur Kavramı ve Hukuki Sonuçları
Mal paylaşımında kusurun sınırlı etkisini doğru anlamak için, öncelikle kusur kavramının ne olduğunu ve boşanmanın diğer hukuki sonuçları üzerindeki etkilerini netleştirmek gerekmektedir. Kusur, boşanma davasının seyrini ve sonuçlarını derinden etkileyen bir unsurdur. Boşanmada kusurlu tarafın mal paylaşımı nasıl gerçekleştirilir?
Kusur Nedir?
Boşanmada kusur, bir eşin evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumlulukları veya yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olmasıdır. Hukuk, kusurlu davranışları şiddetine ve etkisine göre derecelendirir:
- Tam Kusur: Boşanmaya neden olan olaylarda tek başına sorumlu olan taraftır.
- Az Kusur: Karşı tarafa kıyasla daha az hatalı bulunan taraftır.
- Eşit Kusur: Her iki tarafın da evliliğin sona ermesinde eşit derecede hatalı olması durumudur.
Yargıtay, tam kusurlu eşin boşanma davası açamayacağını, açsa bile davasının reddedileceğini defalarca içtihat haline getirmiştir. Bu durum, hukukun temel bir ilkesi olan “kimse kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemez” prensibinin bir yansımasıdır. Bu kural, müvekkilin dava stratejisini baştan yanlış kurmasını önleyen hayati bir bilgidir. Örneğin, evlilik birliğinin sarsılmasında tamamen kusurlu olan bir eş, boşanmak için dava açtığında davası reddedilecektir. Bu durumda, müvekkil için doğru strateji, karşı tarafın dava açmasını beklemek veya anlaşmalı boşanma yolunu tercih etmek olabilir. Bir avukatın objektif kusur analizi, sürecin seyrini tamamen değiştirebilecek stratejik danışmanlık rolünü vurgular.
Boşanmada Kusur Tespiti ve İspatın Önemi
Boşanma davasında kusur tespiti, mahkemeye sunulan somut delillerle gerçekleşir. İddiada bulunan taraf, iddiasını ispatlamakla yükümlüdür ve delil yetersizliği durumunda davasını kaybedebilir. Delil sunma süresi de belirli yasal sınırlamalara tabidir ve bu süreler kaçırıldığında delil sunma hakkı kaybedilir.
Hukuka uygun deliller arasında telefon ve mesaj kayıtları (HTS raporları), otel kayıtları, banka dekontları, kamera görüntüleri, tanık beyanları ve sağlık raporları yer alır. Ancak, bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, delillerin hukuka uygun yollarla elde edilmesidir. Örneğin, casus yazılım kullanarak veya izinsiz ses ve görüntü kaydı alarak elde edilen deliller, mahkemede kullanılamadığı gibi, delili elde eden kişi hakkında ceza davası açılmasına da neden olabilir. Bu durum, avukatın rolünü sadece davayı kazanmaktan, aynı zamanda müvekkili olası hukuki ve cezai risklerden korumaya kadar genişletir.
Kusurlu Tarafın Mal Paylaşımına Etkisi
Bu bölüm, potansiyel müvekkillerin en çok merak ettiği ve toplumda en sık yanlış anlaşılan konuyu aydınlatmaktadır. Boşanmada kusurlu tarafın mal paylaşımı nasıl gerçekleştirilir?
Kusur, Mal Paylaşımını Etkilemez
Türk hukukunda temel ve en önemli kural şudur: Boşanmada kusur, mal paylaşımını doğrudan etkilemez. Mal paylaşımı, kusur oranına göre değil, eşlerin tabi olduğu mal rejiminin kurallarına göre gerçekleştirilir. Özellikle, 1 Ocak 2002 sonrası evliliklerde yasal rejim olan Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi’nde, evlilik birliği içinde edinilen mallar, kusur gözetilmeksizin kural olarak eşit (yarı yarıya) paylaştırılır. Bu hukuki ilke, mal paylaşımının bir cezalandırma aracı olmadığını, aksine bir tasfiye işlemi olduğunu vurgulamaktadır.
Toplumda yerleşmiş “aldatan eşin her şeyini kaybedeceği” gibi düşünceler, hukuki bir temele dayanmaz. Bir müvekkil, eşinin kusurlu davranışları nedeniyle tüm malvarlığının elinden alınması gerektiğini düşünebilir. Bu yanlış beklenti, müvekkilin süreçten hayal kırıklığıyla ayrılmasına veya yanlış adımlar atmasına neden olabilir. Bu nedenle, bir avukatın görevi, hukuki gerçekleri baştan net bir şekilde ortaya koyarak, müvekkilin haklarını doğru bir zeminde aramasını sağlamaktır.
TMK 236/2: Kuralın Tek İstisnası – Zina ve Hayata Kast
Türk Medeni Kanunu, yukarıda belirtilen genel kurala tek bir istisna getirmiştir. TMK 236/2 maddesine göre, boşanma zina (aldatma) veya hayata kast (eşini öldürmeye teşebbüs) gibi özel ve ağır kusur sebepleriyle gerçekleşmişse, hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir.
Bu yetki, hâkimin takdirine bağlıdır. Ancak zina fiili somut delillerle ispatlandıysa, hâkimin payı en azından bir miktar azaltması gerekir; bunu hiç azaltmamak gibi bir takdir yetkisi bulunmaz. Bu istisnanın uygulanabilmesi için, boşanma davasının açıkça zina veya hayata kast gerekçesiyle açılmış olması ve bu durumun kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla tespit edilmesi şarttır.
Bu istisnanın en önemli hukuki nüansı, yalnızca **“katılma alacağı”**nı etkilemesidir. Eşlerin mal rejiminin tasfiyesinde talep edebilecekleri
katkı payı veya değer artış payı alacakları, bu istisnadan etkilenmez. Örneğin, zina yapmış bir eş, evliliğin devamında miras kalan parasıyla (kişisel mal) ortak bir ev alındıysa, o paranın karşılığını (katkı payını) aldatmış olmasına rağmen alabilir. Bu detay, avukatın konuya ne kadar hakim olduğunu ve müvekkilin potansiyel haklarını koruma noktasında ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.
Katılma Alacağı, Katkı Payı ve Değer Artış Payı
Mal paylaşımı sürecinde sıklıkla karşımıza çıkan bu üç kavramın ayrımını yapmak, süreci doğru anlamak için kritik öneme sahiptir:
- Katılma Alacağı: Edinilmiş mallara katılma rejiminde, evlilik içinde kazanılan tüm edinilmiş malların toplam değerinden borçlar düşüldükten sonra kalan miktarın (artık değer) yarısı üzerinde her eşin sahip olduğu alacak hakkıdır.
- Katkı Payı: Bir eşin, diğer eşin malına doğrudan (örneğin nakit ödeme) veya dolaylı olarak yaptığı parasal veya parayla ölçülebilen katkılardır. Bu katkı, miras veya bağış gibi kişisel maldan karşılanmışsa, bu hakkın iadesi talep edilebilir.
- Değer Artış Payı: Bir eşin, diğer eşe ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına kendi kişisel malıyla yaptığı katkı nedeniyle, o malın değerindeki artıştan orantılı olarak talep edebildiği alacak hakkıdır.
Aşağıdaki tablo, kusur durumunun mal paylaşımı ve boşanmanın diğer hukuki sonuçları üzerindeki etkilerini özetleyerek konunun daha net anlaşılmasını sağlamaktadır.
Kusur Durumu | Mal Paylaşımı (Katılma Payı) | Maddi Tazminat | Manevi Tazminat | Yoksulluk Nafakası | Çocuk Velayeti |
Zina ve Hayata Kast | Hâkim, payı azaltabilir veya kaldırabilir. | Kusurlu taraf öder. | Kusurlu taraf öder. | Ağır kusurlu ise alamaz. | Kusur, ebeveynlik yeteneğini etkilemedikçe doğrudan belirleyici değildir. |
Diğer Ağır Kusurlar | Etkilemez. Kural olarak eşit paylaşım yapılır. | Kusurlu taraf öder. | Kusurlu taraf öder. | Ağır kusurlu ise alamaz. | Kusur, ebeveynlik yeteneğini etkilemedikçe doğrudan belirleyici değildir. |
Eşit Kusur | Etkilemez. Eşit paylaşım yapılır. | Hükmedilmez. | Hükmedilmez. | Talep edilebilir. | Kusur belirlemesi, velayet kararını doğrudan etkilemez, çocuğun üstün yararı esas alınır. |
Az Kusurlu | Etkilemez. Eşit paylaşım yapılır. | Talep edebilir. | Talep edebilir. | Talep edebilir. | Kusur belirlemesi, velayet kararını doğrudan etkilemez, çocuğun üstün yararı esas alınır. |
Kusursuz | Etkilemez. Eşit paylaşım yapılır. | Talep edebilir. | Talep edebilir. | Talep edebilir. | Kusur belirlemesi, velayet kararını doğrudan etkilemez, çocuğun üstün yararı esas alınır. |
Tazminat, Nafaka ve Velayet
Mal paylaşımı üzerinde kusurun etkisi sınırlı olmakla birlikte, boşanmanın diğer önemli hukuki ve finansal sonuçları üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu sonuçlar, boşanma sürecindeki tarafların ekonomik ve sosyal geleceklerini doğrudan etkiler.
Maddi ve Manevi Tazminat
Boşanma davasında kusurlu bulunan taraf, kusursuz veya diğer eşe göre daha az kusurlu olan tarafa maddi ve manevi tazminat ödemekle yükümlü olabilir.
Maddi tazminat, evliliğin sona ermesinden kaynaklanan mevcut veya beklenen menfaat kayıplarını karşılar. Bu, bir eşin diğerine sağladığı maddi destekten yoksun kalması veya evliliğe emeğiyle yaptığı katkıların karşılığı olabilir.
Manevi tazminat ise, kişilik haklarının zedelenmesi (hakaret, şiddet, sadakatsizlik gibi) nedeniyle hissedilen acı ve ızdırabın bir karşılığıdır.
Tazminat miktarı, hâkimin takdirindedir ve somut duruma göre belirlenir. Hakim, bu miktarı belirlerken tarafların ekonomik durumu, kusurun ağırlığı, ihlal edilen menfaatin kapsamı, evlilik süresi, yaş, meslek ve hatta yeniden evlenme şansları gibi birçok faktörü göz önünde bulundurur. Uygulamada, tazminatın ödeyecek kişinin gelirinin yaklaşık 10 katı gibi bir oranda belirlenmesi sıkça rastlanan bir durumdur, ancak bu miktar kusurun ağırlığına göre artabilir. Hâkim, tazminatın bir zenginleşme aracı haline gelmemesine ve hakkaniyet ilkesine uygun olmasına dikkat etmelidir.
Yoksulluk Nafakası
Boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru diğer eşe göre daha ağır olmamak koşuluyla yoksulluk nafakası talep edebilir. Yoksulluk nafakası, bir cezalandırma aracı değil, boşanma sonrasında ekonomik zorluğa düşecek olan eşe tanınan bir sosyal yardım niteliğindedir. Bu nedenle, nafaka yükümlüsü olan eşin kusurlu olması aranmaz, sadece ekonomik gücü dikkate alınır.
Nafaka talep eden taraf, ekonomik durumu ne kadar kötü olursa olsun, boşanmaya neden olan olaylarda karşı taraftan daha ağır kusurlu bulunursa yoksulluk nafakası alma hakkını kaybeder. Ancak Yargıtay’ın güncel içtihatları, eşlerin eşit kusurlu olması durumunda yoksulluk nafakasına hükmedilebileceğini belirtmektedir. Bu durum, hukuki bir ayrıntı gibi görünse de, müvekkilin finansal geleceği için hayati önem taşır. Zira bir müvekkil, kendi de kusurlu olduğu için nafaka hakkının olmadığını düşünebilirken, bir avukatın güncel içtihatları takip etmesi sayesinde bu hakkın varlığını ve nasıl elde edileceğini öğrenebilir. Anlaşmalı boşanmalarda kusur tespiti yapılmadığı için, yoksulluk nafakası protokole eklenmemişse sonradan dava açılamaz. Buna karşın çekişmeli boşanma davasında, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde yoksulluk nafakası talep edilebilir.
Velayet
Velayet konusunda kusur, mal paylaşımı ve tazminat kadar doğrudan belirleyici bir rol oynamaz. Türk hukukunda velayet kararı verilirken temel ve tek ilke **”çocuğun üstün yararı”**dır. Mahkeme, her iki ebeveynin de yaşam koşullarını, ebeveynlik yeteneklerini ve çocuğun gelişimine uygun ortamı sunup sunamadıklarını değerlendirir. Boşanmada kusurlu olan bir taraf, bu kusuru ebeveynlik yeteneğini doğrudan etkilemediği sürece velayeti kaybedeceğine dair bir garanti yoktur.
Hukuki Destek Neden Gerekli?
Boşanma ve mal paylaşımı süreçleri, basit görünen ancak sayısız hukuki detayı barındıran kompleks yasal yolculuklardır. Bu karmaşık süreçte profesyonel hukuki destek almak, hak kayıplarını önlemek ve adil bir sonuca ulaşmak için hayati önem taşır.
Hak Kayıplarını Önlemek
Mal rejimlerinin tespiti, kişisel ve edinilmiş malların ayrımı, tasfiye hesaplamaları ve tazminat miktarlarının belirlenmesi gibi konular derin bir uzmanlık gerektirir. Basit bir dilekçe hatası veya zamanaşımı süresinin (mal paylaşımı için 10 yıl, yoksulluk nafakası için 1 yıl) kaçırılması, geri dönüşü olmayan hak kayıplarına yol açabilir. Hukuk, iddia ve taleplerin yeterince açık ve somut bir şekilde belirtilmesini şart koşar; aksi takdirde dava usulden reddedilebilir. Bir avukat, bu tür riskleri baştan tespit ederek ve dava dilekçesini usulüne uygun hazırlayarak müvekkilin haklarını güvence altına alır.
Etkin Delil Yönetimi ve Süreç Takibi
Boşanma davasında haklı olmak tek başına yeterli değildir; haklılığı hukuka uygun delillerle ispatlamak gerekir. Yanlışlıkla hukuka aykırı delil sunmak, haklı olduğu bir konuda bile müvekkili haksız duruma düşürebilir ve hatta cezai sonuçlara yol açabilir. Uzman bir avukat, hukuka uygun delil toplama yöntemlerini bilir ve süreci profesyonelce takip ederek müvekkilin aleyhine bir durum oluşmasını engeller.
Anlaşma ve Müzakere Gücü
Anlaşmalı boşanma kararı almış çiftler için dahi uzman bir avukatın rolü büyüktür. Avukat, taraflar arasında varılan mutabakatın hukuki geçerliliğini ve ileride doğabilecek riskleri analiz ederek, gelecekte yeni bir dava açılmasını engelleyecek sağlam bir boşanma protokolü oluşturur. Ayrıca çekişmeli davalarda, avukatın müzakere yeteneği, müvekkilinin menfaatlerini en üst düzeyde koruyacak bir uzlaşma sağlamasına yardımcı olur.
Boşanmada Kusurlu Tarafın Mal Paylaşımı Sonuç
Boşanmada kusurlu tarafın mal paylaşımı davasını kaybedeceği yönündeki genel kanı, hukuki temeli olmayan bir yanılgıdan ibarettir. Türk hukukunda mal paylaşımı, kusurdan bağımsız olarak, adil ve eşit bir tasfiye işlemi olarak düzenlenmiştir. Yalnızca zina ve hayata kast gibi son derece ağır ve özel durumlar, hâkime kusurlu eşin katılma alacağını azaltma yetkisi verir; bu dahi tüm mal varlığının kaybedilmesi anlamına gelmez. Buna karşın, kusur; tazminat, nafaka ve velayet gibi diğer konularda belirleyici bir faktördür. Bu karmaşık süreçte doğru adımları atmak ve hak kayıplarını önlemek için profesyonel hukuki destek almak hayati önem taşır. İşte bu nedenle, boşanma sürecinde uzman bir İstanbul Boşanma Avukatı ile çalışmak, hem sürecin sağlıklı ilerlemesi hem de adil bir sonuca ulaşılması için en doğru karardır. Hukuki süreçlerinizi güvenle yönetecek bir İstanbul Boşanma Avukatı için bizimle iletişime geçin.
Boşanmada Kusurlu Tarafın Mal Paylaşımı Sıkça Sorulan Sorular
Mal paylaşımı davası ne zaman açılır?
Mal paylaşımı davası, boşanma davası ile birlikte veya boşanma kararının kesinleşmesinden sonra 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılabilir.
Boşanmada delil toplama süresi nedir?
Boşanma davasında iddiaların ispatı için delillerin, dava dilekçesi ekinde veya en geç dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra mahkemece verilen kesin süre içinde sunulması gerekir.
Miras kalan mallar boşanmada paylaşılır mı?
Hayır, miras yoluyla edinilen mallar kişisel mal kategorisine girer ve bu nedenle mal paylaşımına tabi değildir.
Tam kusurlu taraf boşanma davası açabilir mi?
Yargıtay içtihatlarına göre, evliliğin sona ermesinde tam kusurlu olan taraf, kendi kusuruna dayanarak boşanma davası açamaz. Açsa dahi davası reddedilir.
Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı nasıl yapılır?
Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı, tarafların hazırladığı ve mahkemeye sunduğu boşanma protokolü ile belirlenir. Bu protokolde mal paylaşımına ilişkin hükümler yer almazsa, daha sonra ayrı bir dava açılabilir.