Boşanma Davası Devam Ederken Başkasından Hamile Kalmak

Boşanma Davası Devam Ederken Başkasından Hamile Kalmak

Boşanma sürecinde olan bir kadının boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalmak gibi bir durumla karşılaşması, hem hukuki hem de duygusal açıdan son derece karmaşık sonuçlar doğurabilir. Evlilik birliği resmen sona erene kadar eşlerin sadakat yükümlülüğü devam eder. Dolayısıyla, boşanma davası sürerken başka birinden hamile kalmak eylemi, hala yasal olarak evli olan eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlamına gelebilir. Bu durum sadece zina (aldatma) olarak nitelendirilmekle kalmaz, aynı zamanda doğacak çocuğun soy bağı, nafaka ve velayet gibi pek çok hukuki konuda da belirsizlikler yaratır. Aşağıda, boşanma davası devam ederken başka birinden hamile kalınmasının Türk hukuku çerçevesindeki sonuçları detaylı şekilde ele alınmaktadır.

Zina Nedeniyle Kusur ve Sadakat Yükümlülüğü

Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik sürerken eşlerin birbirine sadık kalma yükümlülüğü vardır (TMK m.185). Boşanma davası açılmış olsa bile bu yükümlülük, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar devam eder. Eşlerden birinin dava devam ederken başka biriyle ilişki yaşaması ve hamile kalması, hukuk dilinde zina olarak değerlendirilir ve bu eşin kusurlu sayılmasına yol açar. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da sadakat yükümlülüğünün boşanma hükmü kesinleşinceye dek sürdüğü vurgulanmıştır.

Zina, Türk Medeni Kanunu madde 161’de özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Eşin evlilik sırasında bir başkasıyla cinsel ilişki yaşaması durumunda, diğer eş zina nedeniyle boşanma davası açabilir. Boşanma davası halihazırda başka bir nedene dayalı olarak devam ediyorsa dahi, dava sırasında ortaya çıkan zina fiili davanın gidişatını etkileyebilir. Örneğin, başlangıçta “evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m.166)” genel sebebine dayalı bir boşanma davası görülürken, kadının süreç içinde başkasından hamile kaldığı anlaşılırsa, davacı eş (koca) ortaya çıkan bu yeni durumu davada ileri sürerek karşı tarafın tam kusurlu olduğunu iddia edebilir. Mahkeme, gerçekleşen bu olguyu sadakatsizlik kapsamında değerlendirip kararını buna göre şekillendirecektir. Gerçekten de “boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalmak” Yargıtay kararlarında evlilik yükümlülüklerine aykırı, ağır bir kusur olarak kabul edilmektedir. Emsal bir kararda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, boşanma kararı kesinleşmeden önce başka birinden çocuk sahibi olan eşin, sadakat yükümünü ihlal ettiğini ve bu durumda evlilikte yaşanan olaylarda tarafların kusur durumunun değişebileceğini belirtmiştir. Bu içtihada göre, eşlerden biri boşanma süreci bitmeden başka bir kişiden çocuk sahibi olursa, başlangıçta kusursuz veya az kusurlu kabul edilen taraf dahi ağır kusurlu hale gelebilir.

Zina fiilinin ispatı da bu süreçte önem taşır. Boşanma davası devam ederken meydana gelen hamilelik olgusu, genellikle zinanın en somut delillerinden biridir. Eşin başka birinden hamile kalması, evlilik içi sadakat yükümlülüğünün açık bir ihlali sayılır ve bu durumun ispatı çoğu zaman hamileliğin ve doğumun belgelenmesiyle mümkün olur. Yargıtay kararlarında kadının kocasından başka birinden hamile kalması, zinanın kesin delili olarak kabul edilmektedir. Bunun sonucunda mahkeme, hamile kalan eşin tam kusurlu olduğuna hükmedebilir. Kusurlu eş, boşanma davasında davacı ise davasının reddedilmesi veya aleyhine kararlar verilmesi söz konusu olabilir; kusurlu eş davalı konumundaysa, davanın kabulüyle boşanmaya karar verilirken tazminat gibi sonuçlarla karşılaşabilir.

Ayrıca, boşanma davasının seyri açısından da bu durumun etkileri vardır. Örneğin, eğer taraflar anlaşmalı boşanma sürecindeyse ve boşanma protokolü imzalamışlarsa, dava kesinleşmeden yaşanan bir hamilelik karşı tarafın anlaşmadan vazgeçmesine yol açabilir. Bir eşin sadakat ihlali, diğer eşin güvenini sarsarak anlaşmalı boşanmayı çekişmeli hale dönüştürebilir. Bu durumda dava uzayacak ve hakim, delilleri değerlendirerek kusur durumuna göre bir karar verecektir. Görüldüğü üzere, boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalmak hem davanın sonucunu hem de feri (ikincil) talepleri doğrudan etkileyen kritik bir faktördür.

Çocuğun Soybağı ve Babalık Karinesi

Devam eden bir boşanma davasında kadının başka bir erkekten hamile kalması, doğacak çocuğun soybağı konusunda da önemli hukuki sorunlar yaratır. Türk Medeni Kanunu, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğunu öngören bir babalık karinesi getirmiştir. Yani, boşanma kararı henüz kesinleşmemişse veya boşanmadan itibaren 300 gün geçmeden çocuk doğarsa, kanunen bu çocuğun babası kadının mevcut (ya da artık boşandığı) eşi kabul edilir. Örneğin, boşanma davası sonuçlanmadan sekiz ay sonra doğan bir bebeğin babası, biyolojik olarak başka bir erkek olsa bile hukukta eski eş olarak görülür. Bu yasal karine, çocuğun soybağında belirsizlik yaşanmaması ve çocuk haklarının korunması amacıyla konulmuştur.

Ancak bu durum, gerçekte babanın farklı olduğu hallerde ciddi sorunlara yol açar. Biyolojik baba farklıysa ve anne bunu biliyorsa, çocuğun nüfus kaydı eski koca üzerine yapılacak; bu da hem çocuk hem de ilgili taraflar açısından hukuki durumun gerçeğe aykırı olmasına sebep olacaktır. Peki, böyle bir durumda gerçeğe uygun soybağı nasıl tesis edilir? Bu noktada devreye soybağının reddi davası girer.

Soybağının Reddi Davası

Soybağının reddi, çocuğun koca ile soybağını ortadan kaldırmaya yönelik bir hukuk davasıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, çocuk ile koca arasındaki babalık karinesini çürütmek isteyen koca veya çocuk (çocuk adına temsilci ile) bu davayı açabilir. Anne, tek başına soybağının reddi davası açamaz, ancak çocuğun menfaati için bir kayyım atanarak çocuk adına dava açılması mümkündür (uygulamada, anne çocuğu temsilen dava açılması için mahkemeden kayyım atanmasını talep edebilir). Bu davada mahkeme, çocuğun biyolojik babasının koca olmadığını ispatlayan delilleri inceler. En güçlü delil, elbette DNA testi sonucudur. Mahkeme kararıyla çocuğun kocadan olmadığı bilimsel olarak kanıtlanırsa, babalık karinesi çürütülür ve çocuğun nüfus kayıtlarında eski eşin babalığı iptal edilir. Böylece çocuk ile eski koca arasındaki hukuki baba-çocuk ilişkisi sona erer.

Soybağının reddi davası genellikle çocuğun doğumundan itibaren belirli bir süre içinde açılmalıdır. Türk Medeni Kanunu, kocaya bu davayı açmak için doğumu ve çocuğun kendisinden olmadığını öğrenmesinden itibaren 1 yıl süre tanımaktadır (TMK m.289). Bu süre geçtikten sonra koca dava açmazsa, çocuk hukuken kocanın çocuğu olarak kalmaya devam eder. Ancak burada çocuğun üstün yararı da gözetilir; eğer çocuk büyüdükten sonra biyolojik babasının farklı olduğunu öğrenirse, ergin olmasını takip eden bir yıl içinde kendisi de soybağının reddi davası açabilir.

Soybağının reddi davası başarılı olduktan sonra, çocuğun gerçek babası ile soybağının kurulması için ayrıca işlem yapmak gerekir. Eğer biyolojik baba belliyse ve çocuğu tanımaya hazırsa, baba tanıma yoluyla nüfus kaydına baba olarak geçebilir veya anne ile biyolojik baba evlenirse, çocuk evlilik içinde doğmuş sayılarak doğrudan babaya soybağı kurulur (TMK m.282, 285). Aksi halde, baba tanımazsa anne çocuğun gerçek babası olduğunun tespiti için babalık davası da açabilir. Tüm bu işlemler, boşanma sürecinde başka birinden hamile kalma durumunun çocuk açısından doğurduğu karmaşıklıkları gidermek içindir.

Özetle, boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalmak hem eşlerin arasındaki sadakat yükümlülüğünü ihlal eden bir durum olup zina sebebi sayılır, hem de doğacak çocuğun hukuki statüsünde çözülmesi gereken meseleler yaratır. Bu nedenle, böyle bir durumda doğan çocuğun soybağı meselesi vakit kaybetmeden hukuki süreçle düzeltmeye gidilmesi gereken bir öncelik taşır.

Nafaka Hakkı ve Sonuçları

Boşanma sürecinde ve sonrasında nafaka konusu, tarafların kusur durumuna ve ihtiyaçlarına göre belirlenir. Boşanma davası devam ederken mahkeme, talep halinde ekonomik olarak zorda olan eş için tedbir nafakası (geçici nafaka) bağlayabilir. Ancak eşin dava sırasında zina yapmış olması, yargılama esnasında hakim tarafından değerlendirilecek bir olgudur. Pratikte, başka birinden hamile kalan eş lehine tedbir nafakasına hükmedilmesi ihtimali düşebilir; zira bu durumda hakim, sadakat yükümlülüğünü ihlal eden eşin mali taleplerine temkinli yaklaşabilir. Yine de, hamilelik nedeniyle çalışamama, sağlık harcamalarının artması gibi faktörler göz önüne alınarak tedbir nafakasına hükmedilmesi de mümkündür. Tedbir nafakası, dava süresince geçerli olup boşanma kararı verildiğinde sona erer veya yoksulluk nafakası olarak devam edip etmeyeceği değerlendirilir.

Boşanma kararı kesinleştikten sonra, yoksulluk nafakası gündeme gelebilir. Türk Medeni Kanunu m.175 uyarınca, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek ve kusuru daha ağır olmayan eş, diğer taraftan süresiz yoksulluk nafakası talep edebilir. Zina, ağır kusur sayıldığından, boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalan eş genellikle boşanmada daha ağır kusurlu kabul edilir. Bu durumda hamile kalan (zina yapan) eş, nafaka alma hakkını büyük ölçüde kaybeder. Örneğin, dava sırasında başka birinden hamile kalan kadın boşandığında çalışmıyor ve geliri yoksa bile, sırf bu ağır kusuru nedeniyle eski kocasından yoksulluk nafakası talep etmesi mahkemece reddedilebilir. Yargıtay uygulamasında da, ağır kusurlu eşin nafaka talep edemeyeceği yönünde kararlar vardır. Bu kuralın istisnası, tarafların kusurunun eşit olması halidir; ancak zina durumunda kusurun eşit olması nadir bir senaryodur (örneğin her iki eşin de sadakatsizlik yapması gibi bir durum).

Diğer yandan, nafaka yükümlülüğü noktasında boşanan eşin hala doğmamış çocuğa veya evlilik dışı bir çocuğa nafaka ödemesi söz konusu olmaz. İştirak nafakası (çocuk nafakası), sadece ortak çocuklar için geçerlidir ve çocuk doğduktan sonra talep edilebilir. Hamilelik sürecinde, doğmamış çocuk için iştirak nafakası istenemez; zira Türk hukukuna göre kişilik, tam ve sağ doğumla başlar. Dolayısıyla, kadın başka bir erkekten hamile kaldığında, koca bu doğacak çocuk için herhangi bir nafaka ödemekle yükümlü değildir. Çocuk doğduktan sonra ve eğer çocuk halen kocanın nüfusunda görünüyorsa (yani soybağı düzeltilmemişse), teorik olarak kocadan çocuk için nafaka talebi gündeme gelebilir. Fakat bu durumda koca, çocuğun kendisinden olmadığını belirterek soybağının reddi sürecine başvuracaktır. Soybağı reddedildiğinde, kocanın çocukla hukuki bağı kalmayacağı için nafaka yükümlülüğü de ortadan kalkar. Biyolojik babanın ise çocuğun masraflarına katılması, ancak çocuk ile arasında soybağı kurulduktan sonra (tanıma veya babalık davası yoluyla) mümkün olacaktır.

Maddi ve Manevi Tazminat Talepleri

Boşanma davası sonucunda, kusurlu tarafın diğer tarafa maddi ve manevi tazminat ödeme yükümlülüğü doğabilir (TMK m.174). Maddi tazminat, boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen tarafça talep edilirken; manevi tazminat, boşanmaya yol açan olaylar dolayısıyla kişilik hakları saldırıya uğrayan (örneğin aldatılma nedeniyle onuru kırılan, psikolojik olarak zarar gören) tarafça talep edilir. Boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalınması, diğer eş için genellikle ağır bir manevi yıkım anlamına gelir ve aldatılan eş, bu olay nedeniyle manevi tazminat isteyebilir. Yargıtay, sadakat yükümünü ihlal eden eşe karşı diğer eşin manevi tazminat talebini çoğunlukla haklı bulmaktadır. Nitekim emsal bir olayda Yargıtay, boşanma kararı kesinleşmeden başka bir erkekten çocuk doğuran kadının, eski kocasına manevi tazminat ödemesine hükmedilebileceğini belirtmiştir. Bu gibi durumlarda kamuoyunda bu tazminat türü “sadakatsizlik tazminatı” olarak da anılmaktadır.

Manevi tazminat miktarı, boşanma sürecinde yaşanan olayların ağırlığına, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre hakimin takdirine bağlı olarak belirlenir. Zina fiili, boşanmaya sebep olan en ağır kusurlardan biri olduğundan, mahkemeler aldatılan eş lehine manevi tazminata hükmetmeye yatkındır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, tazminat talep eden tarafın boşanmada diğer eşe göre daha az kusurlu veya kusursuz olması gerektiğidir. Örneğin, kocasıyla boşanma süreci devam ederken başka birinden hamile kalan kadının, aynı zamanda kocası tarafından da aldatıldığı bir senaryo düşünelim. Eğer her iki taraf da sadakatsizlik yapmışsa, Yargıtay içtihatlarına göre taraflar eşit kusurlu kabul edilebilir. Eşit kusur halinde ise tarafların birbirinden manevi tazminat talep etmesi genellikle mümkün olmaz, çünkü tazminat için bir tarafın diğerinden daha fazla haksızlığa uğramış olması aranır.

Maddi tazminat konusunda ise, zina vakasının doğrudan maddi bir zarara yol açması pek sık görülmez. Maddi tazminat genellikle evlilik sırasında elde edilemeyen veya kaybedilen mali çıkarlar için istenir. Yine de, örneğin kadının bu olay nedeniyle işini kaybetmesi, sağlığının bozulması gibi somut maddi kayıplar oluşmuşsa, bunlar için de tazminat talep edilebilir. Manevi tazminatta olduğu gibi, maddi tazminatta da talep eden tarafın daha az kusurlu olması gerekir.

Sonuç olarak, boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalmak suretiyle zina yapan eş, hem manevi hem de maddi tazminat talepleriyle karşı karşıya kalabilir. Aldatılan eşin kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat kazanma olasılığı yüksektir. Emsal Yargıtay kararları da, boşanma sürecindeki sadakatsizliklerin tazminata konu olabileceğini göstermektedir.

Velayet ve Çocukların Durumu

Boşanma davalarında velayet, mevcut ortak çocukların geleceği açısından en önemli konulardan biridir. Mahkeme, velayet konusunda karar verirken çocuğun üstün yararını gözetir ve anne-babanın kusur durumundan ziyade çocuğun bakım ve ihtiyaçlarını kimin daha iyi karşılayabileceğine bakar. Bu nedenle, annenin boşanma davası sürerken bir başkasından hamile kalmış olması, doğrudan velayet hakkını kaybetmesine neden olmaz. Zina fiili, eşe karşı işlenmiş bir kusurdur; çocuğa karşı değil. Ancak dolaylı olarak, annenin bu davranışı mahkeme tarafından karakter değerlendirmesi veya yaşam tarzı unsuru olarak dikkate alınabilir. Örneğin, annenin başka bir ilişkisi olması ve bu ilişkiden bir bebek dünyaya getirmesi, mevcut müşterek çocukların psikolojisini etkileyebilecek bir durum yaratıyorsa veya annenin yeni ilişkisi çocuklar için sakıncalı bir ortam oluşturuyorsa, hakim bunu velayet kararında göz önüne alabilir. Yine de, tek başına annenin zina yapmış olması, çocuğun velayetini almaması için yeterli bir kriter değildir; esas belirleyici olan çocuğun menfaatidir. Nitekim Yargıtay uygulamasında da velayet hakkının belirlenmesinde ebeveynin ahlaki kusurlarından çok çocuğa sağlanacak bakım ve imkanların kıyaslanması gerektiği vurgulanmaktadır.

Eğer boşanma sürecinde çiftin mevcut (evlilik içi) çocukları varsa, velayet bu çocuklar için anneye veya babaya verilirken, dava sırasında yaşanan hamilelik meselesi dolaylı bir faktör olabilir. Hakim, örneğin anne yeni doğacak bebeği ile ilgilenirken ortak çocuklara yeterince zaman ayıramayabilir endişesiyle, mevcut çocukların velayetini babaya verme yoluna gidebilir. Fakat aksi durumda da, özellikle çok küçük çocukların anne bakımına muhtaç olduğu ilk yıllarda, annenin kusurlu da olsa velayet hakkını koruyabildiği görülmektedir. Her olay kendi koşulları içinde değerlendirilir; bu nedenle İstanbul boşanma avukatı tecrübesine sahip bir hukuki danışmanlık, spesifik durumlarda en doğru yolun ne olacağı konusunda sizi aydınlatabilir.

Boşanma davası devam ederken doğan evlilik dışı çocuk bakımından ise ayrı bir velayet durumu ortaya çıkar. Yukarıda bahsedildiği gibi, çocuk evlilik sona ermeden veya bittikten sonraki 300 gün içinde doğduğunda hukuken babası eski eştir. Bu durumda, boşanma ilamında bu bebek için de velayet belirtilmediği için bir hukuki boşluk oluşur. Yargıtay, böyle bir durumda çocuğun velayetinin “askıda” kaldığını ve düzenlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Eğer eski koca soybağının reddi davası açmamışsa ve çocuk kağıt üzerinde onun nüfusuna geçmişse, eski koca teorik olarak bu çocuk için velayet talebinde bulunabilir. Ne var ki, uygulamada genellikle eski eş böyle bir talepte bulunmaz; asıl hedef soybağını düzeltmektir. Soybağı düzeltildikten sonra, çocuk artık evlilik dışı bir çocuk statüsüne kavuşur ve anne ile biyolojik baba evli değilse, Türk Medeni Kanunu’na göre velayet otomatik olarak anneye ait olur (TMK m.337). Biyolojik baba çocuğu tanıyıp anneyle anlaşarak ortak velayet istemedikleri sürece, anne evlilik dışı çocuğun velayetini tek başına üstlenir. Eğer anne küçük veya kısıtlıysa ya da vefat ederse, mahkeme çocuğun menfaatine göre bir vasi atanması ya da uygun gördüğü takdirde velayetin biyolojik babaya verilmesi yoluna gidebilir.

İddet Süresi ve Yeniden Evlenme

Türk hukukunda boşanmış kadının yeniden evlenebilmesi için öngörülen bir bekleme süresi, nam-ı diğer iddet süresi, bulunmaktadır. Medeni Kanun’un 132. maddesine göre, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 300 gün geçmedikçe kadın yeniden evlenemez. Bu kuralın temel nedeni, boşanmanın hemen ardından doğabilecek bir çocuğun soybağını karine yoluyla önceki eşe bağlamaktır. Yukarıda değindiğimiz 300 günlük babalık karinesi (TMK m.285) ile paralel işleyen bu kural, muhtemel karışıklıkları önlemeyi amaçlar.

Boşanma davası devam ederken başkasından hamile kalan kadın açısından iddet müddeti özellikle önem kazanır. Örneğin, boşanma kararı bugün kesinleşmiş bir kadın 5 ay sonra doğum yaparsa, aslında biyolojik baba yeni partneri olsa bile çocuk hukuken eski eşin çocuğu sayılacaktır. Bu durumda kadın, boşandıktan sonra yeni partneriyle evlenmek istese dahi 300 günlük süre dolmadan evlenemeyecektir. Ancak iddet süresinin sona ermesi için 300 günü beklemeye gerek kalmadan kadının yeniden evlenme imkanı doğuran bir istisna vardır: Doğum yapmak. Boşanmış kadın, boşanmanın kesinleşmesinden sonra bir doğum gerçekleştirirse, kanunen iddet süresi kendiliğinden biter (TMK m.132). Çünkü artık 300 gün içinde doğacak çocuk dünyaya gelmiştir ve soybağı meselesi netleşmiştir. Dolayısıyla, boşanma sürecinde hamile kalan kadın, boşanma kesinleştikten sonra doğumu gerçekleştirdiğinde, iddet müddeti de sona ereceğinden yeni bir evlilik yapmasının önünde yasal engel kalmaz.

Öte yandan, bazı durumlarda kadın iddet süresini mahkeme kararıyla kısaltabilir veya kaldırabilir. İddet süresinin kaldırılması davasında, kadın hamile olmadığını ispat ederek 300 günü beklemeksizin evlenme izni alabilir. Fakat burada kritik nokta: Eğer kadın zaten hamile ise, mahkeme iddet süresini kaldırmayacaktır; zira hamilelik, tam da iddet kuralının korumaya çalıştığı durumdur. Bu durumda kadının tek seçeneği doğumu beklemektir. Doğum gerçekleştikten sonra iddet biter ve kadın derhal evlenebilir. Eğer kadın hamileyken boşanmış ve yeni partneriyle evlenmek istiyorsa, en pratik yol bebeğin doğumunu beklemektir. Bebeğin doğumu hem çocuğun soybağını gerçeğe uygun şekilde kurmayı sağlar (annelik kesinleşir, babalık için tanıma imkanı doğar) hem de kadının evlenmesinin önünü açar.

İddet süresi kuralı, boşanma sürecinde başkasından hamile kalma durumunun toplumsal ve hukuki yansıması olarak da görülebilir. Toplumda bu kural, boşanan kadının hemen evlenmesini engelleyen bir kısıtlama olarak bilinir; ancak altındaki gerekçe hukuki soybağı karışıklığını önlemektir. Bu nedenle, hamile kalan kadının hakları kadar, doğacak çocuğun babalık durumunun netleşmesi de düşünülerek bu düzenleme yapılmıştır.

Boşanma Davası Devam Ederken Başkasından Hamile Kalmak Sonuç

Boşanma davası devam ederken başka birinden hamile kalmak, aile hukukunun birden çok alanına sirayet eden, dikkatle ele alınması gereken bir durumdur. Bu süreçte eşlerin sadakat yükümlülüğü ihlal edildiği için zina olgusu gündeme gelir ve hamile kalan eş boşanma bakımından kusurlu duruma düşer. Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatları, boşanma hükmü kesinleşene dek sadakat yükümünün sürdüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, böyle bir durumda boşanma davasının seyri genellikle hamile kalmayan eş lehine sonuçlanır; aldatılan eş boşanmayı hızla elde edip manevi tazminat kazanabilir, zina yapan eş ise nafaka haklarından mahrum kalabilir. Elbette her davanın şartları farklıdır ve somut olayın özellikleri (örneğin tarafların başka kusurları olup olmadığı, mevcut çocukların durumu, vs.) hakim tarafından kapsamlı şekilde değerlendirilir.

Doğacak çocuğun durumu ise ayrı bir hukuki uğraş gerektirir. Kanunen babalık karinesi gereği çocuk eski eşin nüfusuna kaydedileceğinden, gerçeğin tespiti için soybağının reddi ve babanın belirlenmesi süreci önem kazanır. Çocuğun menfaatleri doğrultusunda, mümkünse anne ve biyolojik baba anlaşarak çocuğun geleceğini planlamalı; örneğin doğumun ardından babalık tanıması yapılması veya evlilik planlanıyorsa bunun hukuki sonuçları gözden geçirilmelidir. Aksi takdirde, ileride çıkabilecek soybağı ihtilafları hem çocuk hem ebeveynler açısından yıpratıcı olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, boşanma sürecinde meydana gelen bu tür bir hamilelik olayı, hukuken karmaşık olsa da hayatın içinden bir durumdur ve yasal yollarla çözümü mümkündür. Bu süreçte yapılacak en doğru şey, uzman bir İstanbul boşanma avukatı ile çalışarak hak ve yükümlülüklerinizi netleştirmektir. Zira İstanbul boşanma avukatı tecrübesine sahip bir uzman, hem davanın gidişatını lehinize çevirebilecek hamleleri planlayacak hem de doğacak çocuğun hukuki statüsünü korumak için gerekli adımları atacaktır. Sonuç itibariyle, doğru adımlar atıldığında ve yasal haklar zamanında kullanıldığında, bu zor süreç en az zarar ile atlatılabilir.

Boşanma Davası Devam Ederken Başkasından Hamile Kalmak Sık Sorulan Sorular

Boşanma davası sürerken başka birinden hamile kalmak zina sayılır mı?

Evet. Evlilik hukuken sona ermeden önce yapılan tüm evlilik dışı ilişkiler zina kapsamına girer. Dolayısıyla boşanma davası devam ederken yaşanan bir ilişki sonucunda hamile kalınması, sadakat yükümlülüğünün ihlali anlamına gelir ve zina (aldatma) olarak değerlendirilir. Bu durum boşanma davasında kusur dağılımını etkiler ve hamile kalan eşi ağır kusurlu duruma düşürür.

Boşanma kesinleşmeden doğan çocuğun babası kim olarak kaydedilir?

Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik devam ederken veya boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 300 gün içinde doğan çocuğun babası, koca (eski eş) olarak kabul edilir. Yani çocuk otomatik olarak kadının o sıradaki eşi üzerine nüfusa kaydedilir. Bu yasal karine, biyolojik babadan bağımsızdır. Gerçek baba farklıysa, durumun düzeltilmesi için boşanma sonrası soybağının reddi davası açılması gerekir.

Eşinin zina yaptığını (başkasından hamile kaldığını) öğrenen koca ne yapmalı?

Bu durumda kocanın iki yönlü hakkı vardır: Boşanma davasında durumu derhal mahkemeye bildirerek eşinin zina fiilini ileri sürebilir ve bu olguya dayanarak boşanmada kusur durumunun kendi lehine tespitini, gerekirse manevi tazminat talebini isteyebilir. Eğer boşanma davası henüz açılmadıysa, zina sebebine dayalı yeni bir boşanma davası açabilir (bu hakkı öğrenmeden itibaren 6 ay, fiilin üzerinden en geç 5 yıl içinde kullanılmalıdır). İkinci olarak, doğacak çocuk için çocuğun kendisinden olmadığını kabul ettirmek adına, çocuk doğduktan sonra soybağının reddi davası açmalıdır. Böylece nüfus kaydının gerçeğe uygun hale gelmesini sağlayabilir.

Zina yapan eş nafaka alabilir mi veya tazminat öder mi?

Zina yapan eş (örneğin boşanma davası devam ederken hamile kalan taraf), genellikle boşanma sonunda yoksulluk nafakası alamaz çünkü boşanmaya yol açan olaylarda ağır kusurlu sayılır. Nafaka, kusuru daha az olan eşe verildiğinden, zina yapan taraf bu haktan mahrum kalır. Öte yandan, aldatılan eş manevi tazminat talep edebilir. Mahkeme, olayın ağırlığına göre sadakatsizlik yapan eşin manevi tazminat ödemesine karar verebilir. Nitekim Yargıtay da boşanma bitmeden başkasından çocuk sahibi olma gibi durumlarda manevi tazminat taleplerini haklı bulmaktadır.

Boşanma sürecinde hamile kalan kadın ne zaman yeniden evlenebilir?

Boşanma kararı kesinleştikten sonra kanunen 300 günlük bir iddet süresi vardır. Bu süre dolmadan kadın normalde evlenemez. Ancak hamile kalan kadın, doğumu gerçekleştirdiğinde iddet süresi sona erer. Yani boşanma sonrası doğum olursa, 300 gün beklemesine gerek kalmadan yeni bir evlilik yapabilir. Eğer kadın hamile değilse ve 300 gün beklemek istemiyorsa, mahkemeye başvurup hamile olmadığını ispat ederek iddet süresinin kaldırılmasını talep edebilir. Ancak hamilelik mevcutsa, doğum dışında iddeti kaldırmak mümkün değildir.

Bu Yazıyı Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yazılar

Hakkımızda

istanbul boşanma avukatı

Çelik & Baştürk Hukuk Bürosu olarak, İstanbul avukat ve arabulucularından oluşan ekibimiz ile birlikte, İstanbul Boşanma Avukatı, İstanbul Ceza Avukatı olarak çalışma alanlarımız içerisinde tüm davalara bakmaktayız. Bilgi için hemen bize ulaşın.