Elbir İş Merkezi Kat:9 No:6/11
Mecidiyeköy Şişli/İstanbul

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Nedeniyle Boşanma

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Nedeniyle Boşanma

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması

Bu makalemizde ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası hakkında bilgilendirmelerde bulunacağız. Türk Medeni Kanunu’nun madde 164 hükmüne göre boşanma nedenlerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

En çok karşı karşıya kaldığımız sorulardan birisi “kaç yıl ayrı yaşamak boşanma sebebidir” sorusudur. Burada eşler arasında herhangi bir nedenden dolayı açılmış bulunan bir boşanma davasının reddedilmesinin üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen ortak hayatın yeniden kurulamamış olması gerekir. Süre, önceki boşanma davasının reddedilmesinin kesinleşmesinden itibaren başlar.

Ortak hayatın yeniden kurulamamasından amaç, eşlerin yeniden ortak çatı altında yaşamaya başlamamasını ifade eder. Aksi halde ara ara buluşup durum değerlendirmesi yapma şeklindeki eylemler ortak hayatın yeniden kurulmuş olmasını göstermez. Yine eşlerin bu üç yıllık süre zarfında belli bir süre ortak hayatı kurduktan sonra tekrar ayrılmaları da ortak hayatın kurulamadığı sonucunu doğurur.

Yargılama Usulü

Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davasında yazılı yargılama usulüne ilişkin kurallar uygulanır.

Görevli Mahkeme

Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davasında görev aile mahkemelerine aittir. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davasına asliye hukuk mahkemesinde aile mahkemesi sıfatıyla bakılır.

Yetkili Mahkeme

Türk Medeni Kanununun 168. Maddesinde boşanma ve ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi olduğu açıklanmıştır. Buna göre, boşanma davası eşlerden birinin yerleşim (ikamet) yeri mahkemesinde açılabilir. Bu eşlerden birinin yerleşmek amacıyla oturduğu yer mahkemesinde boşanma davası açılabilir. Bu eşlerden birinin yerleşmek amacıyla oturduğu yer mahkemesinde boşanma davası açılabileceği anlamına gelir. Ayrıca eşlerden birisi dava açılmadan evvel son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de boşanma davası açabilirler. Boşanma davası açan eş bu iki yer mahkemelerinden birinde davasını açabilecektir.

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Nedeniyle Boşanma Davasında Harç

Boşanma davası maktu harca tabidir. Aynı şekilde vekalet ücreti maktudur. Boşanma davası ile birlikte maddi ve manevi tazminat talep edilmesi halinde de maktu harç alınır. Aynı şekilde boşanmanın eki (fer’i) olarak istenen ve kabul edilen iştirak nafakası, yoksulluk nafakası için de ayrıca ve vekalet ücreti ödenmesine karar verilmez. Fakat boşanma davası haricinde açılan tazminat ve nafaka davalarında dava değerine göre nisbi harç alınır. Aynı şekilde bu davalarda vekalet ücreti de nisbi alınır.

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Yargıtay Kararı

Reddedilen Boşanma Davasından Sonra, Davacının, Çocuklarını Görmek Üzere Davalının Evine Gitmesi Ve Çocukların İhtiyaçlarını Karşılaması Ortak Hayatın Yeniden Kurulması Anlamına Gelmez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 05.06.2013 Tarih 2013/3271 E. 2013/15602 K. sayılı ilamında şu neticeye varmıştır: Dava, eylemli ayrılık nedeniyle boşanma davasıdır. (TMK madde 166/son). Koca tarafından açılan boşanma davası reddedilmiş, 31.11.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Tarafların bu tarihten beri ayrı yaşadıkları, toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Reddedilen boşanma davasından sonra, davacının, çocuklarını görmek üzere davalının evine gitmesi ve çocukların ihtiyaçlarını karşılaması ortak hayatın yeniden kurulması anlamına gelmez. Öyleyse, Türk Medeni Kanununun 166/son maddesindeki bu yöne ilişkin koşul ve diğer koşullar gerçekleştiğinden; davanın kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.

Vekilinin Bu Beyanı Karşısında, Davalı Tanıklarının Aksi Yöndeki İfadelerine Artık Değer Verilemez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 19.06.2013 Tarih 2013/9083 E. 2013/17219 K. sayılı ilamında şu neticeye varmıştır: Davacı tarafından 08.07.2003 tarihinde açılan boşanma davası reddedilmiştir. Karar 26.10.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Ret kararının kesinleşmesinden sonra davalı tarafından 26.11.2004 tarihinde nafaka davası açılmış, bu dava sonucunda davalı lehine nafakaya hükmedilmiştir. Davalı daha sonra ilki 27.02.2009’da, ikincisi ise 18.02.2011 tarihinde olmak üzere iki defa nafakanın arttırılması davası açmış, bu davalar sonucu nafakanın arttırılmasına karar verilmiştir. Davalı 18.02.2011 tarihinde açtığı, nafakanın arttırılması isteğine ilişkin dava dilekçesinde “eşiyle altı yıldır ayrı yaşadıklarını” ifade etmiştir. Vekilinin bu beyanı karşısında, davalı tanıklarının aksi yöndeki ifadelerine artık değer verilmez. Tarafların boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra geçen üç yılı aşkın süre zarfında bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulamadığı toplanan delillerle gerçekleşmiş, Türk Medeni Kanununun 166/4. maddesinde yer alan boşanma şartları oluşmuştur. O halde, davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır.

Ayrılık Sırasındaki Kısa Görüşmeler 3 Yıllık Süreyi Etkilemez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 30.05.2013 Tarih 2013/1787 E. 2013/14968 K. sayılı ilamında şu neticeye varmıştır: Davacı tarafından daha önce açılan boşanma davası reddedilmiştir. Kararın 07.6.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Bu tarihten itibaren 3 yıl geçtiği, bu sürede tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulamadığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davalı, cevabında “davacı ile bir araya geldiklerini ve birleştiklerini” ileri sürmemiş, sadece “Kasım 2009’da beni aradı, görüştük. Yeniden başlangıç istediğini söyledi” demiştir. Bu durum ortak hayatın kurulduğunu kabul için yeterli değildir. Dinlenen davacı tanığının “davacıyı 2009 yılından beri tanıdığını beyan ettiğinden” hareketle “ilk kararın kesinleştiği tarihten davacıyı tanıdığı tarihe kadar ki dönemi bilmemesi” de aynı dönemde davalının davacıyla bir araya geldikleri yönünde bir savunması bulunmadığına göre, davacı aleyhine yorumlanamaz ve davanın reddine gerekçe olamaz. Türk Medeni Kanununun 166/son maddesinde yer alan boşanma sebebinin koşullarının gerçekleştiği nazara alınarak, davanın kabulü yerine, yeteriz gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir.

Türk Medeni Kanununun 166/son Maddesine Dayanan Davada Tarafların Kusur Durumları Boşanma Kararı Verilmesi Bakımından Önemi Olmadığı Gibi Ortak Hayatın Kurulamamasındaki Neden De Davanın Kabulü Bakımından Sonuca Etkili Değildir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 15.05.2013 Tarih, 2013/1303 E. 2013/13775 K. sayılı kararında şu neticeye varılmıştır. Türk Medeni Kanunun 166/son maddesine dayalı eylemli ayrılık nedeni ile boşanma davalarında, boşanma nedenlerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa eşlerden birinin talepte bulunması halinde boşanmaya karar verilmesi gerekir.  Toplanan delillerden koca tarafından açılan ilk davanın reddedildiği, kararın 15.09.2008 tarihinde kesinleştiği kesinleşmeden itibaren üç yıllık sürenin geçtiği ve bu süre içinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı anlaşılmaktadır. Tarafların kusur durumlarının Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayanan davada, boşanma kararı verilmesi bakımından önemi olmadığı gibi ortak hayatın kurulmamasındaki neden de davanın kabulü bakımından sonuca etkili değildir. Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi koşulları gerçekleşmiştir. O halde davacı davalı kocanın davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle  davanın reddi doğru görülmemiştir.

Ayrılık Süresi Dolmadan Fiili Ayrılık Nedenine Dayanılamayacağı Gibi, 3 Yıl Dolmayan Ayrılık Süresinde Davalının Yeni Bir Kusurunun Bulunduğu İspat Edilememişse Şiddetli Geçimsizlik Nedenine Dayanılamaz

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 25.03.2013 Tarih, 2012/7197 E. 2013/8283 K. sayılı kararında şu neticeye varılmıştır. Davacı dava dilekçesi ile evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK madde 166/1) ve fiili ayrılık sebebine (TMK madde 166/son) dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuştur.

Davacı asil 24.03.2011 tarihli duruşmada “fiili ayrılık sebebiyle (TMK madde 166/son) boşanma talebinde bulunduğunu beyan etmiş, davacı vekili ise 21.12.2011 tarihli duruşmada “şiddetli geçimsizlik sebebine dayalı olarak boşanmaya (TMK madde 166/1)” karar verilmesini istemiştir.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı koca tarafından Ankara 6. Aile Mahkemesinde 11.05.2006 tarihinde şiddetli geçimsizlik sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasının, “kocanın, kadının kusurlarını affetmiş olduğu” gerekçesiyle reddedildiği ve bu kararın 25.01.2007 tarihinde kesinleştiği, işbu davanın ise 31.12.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı koca her ne kadar hem şiddetli geçimsizlik hem de fiili ayrılık sebebine dayalı olarak boşanma talep etmiş ise de; kocanın reddedilen boşanma davasının kesinleşmesinden, işbu davanın açıldığı tarihe kadar geçen sürede üç yıllık fiili ayrılık süresinin dolmadığı görülmektedir.  Ve yine reddedilen ilk davadan sonra tarafların yeniden bir araya gelmedikleri, kadına kusur atfedilecek yeni bir olayın varlığı da ispatlanamadığı, her iki sebebe dayalı olarak açılan boşanma taleplerinin koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde boşanmaya karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Feragat Nedeniyle Verilen Ret Kararının Tebliğe Çıkartılarak Kesinleşme İşleminin Yaptırılmasına Gerek Yoktur. TMK 166/son Maddesindeki 3 Yıllık Süre Şartı Feragat Tarihinden İtibaren Başlar

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12.09.2018 Tarih, 2016/21265 E. 2018/9073 K. sayılı kararında şu neticeye varılmıştır. Dava Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca ortak hayatın yeniden kurulamaması  boşanma nedenine dayalı olarak açılmıştır. Mahkemece, feragat sebebiyle verilen ret kararının kesinleşmediğinden hareketle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının daha önce açtığı boşanma davası feragat nedeniyle reddedilmiş, feragat edilen tarihten itibaren boşanma davasının ikame edildiği 11.12.2015 tarihine kadar üç yıl geçtiği anlaşılmaktadır. Feragat davaya sonlandıran bir taraf usul işlemidir. HMK madde 311 uyarınca feragat kesin hüküm gibi netice doğurur. Feragat sebebiyle verilen ret kararının taraflara tebliğ edilerek kesinleşme işleminin yaptırılmasına gerek yoktur. TMK166/son maddesindeki 3 yıllık süre şartı feragat tarihinden itibaren başlar. O halde, mahkemece tüm deliller değerlendirilerek bu yönde bir karar verilmesi gerekmektedir. Yazılı şekilde davanın reddedilmesi doğru bulunmamıştır.

Fiili Ayrılık Döneminde Barışma Girişiminde Bulunması Evlilik Birliğini Sürdürme Konusunda Bir İyi Niyet Göstergesidir Bu Durum Tek Başına Eşinin Kusurlu Davranışlarını Af Anlamına Gelmez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 11.09.2018 Tarih 2016/21832 E. 2018/8943 K. sayılı kararında şu neticeye varmıştır: Mahkeme davalı – davacı erkeğin eşiyle barışma girişiminde bulunması nedeniyle davacı – davalı kadının birlik görevlerini yerine getirmemek için ortak konuttan ayrılmasına ilişkin davranışını hoşgörüyle karşılayıp affettiği ve bu olaya dayalı olarak boşanma kararı verilemeyeceği belirtilerek erkeğin davasının reddine karar verilmiştir. Fakat erkeğin fiili ayrılık döneminde barışma girişiminde bulunması evlilik birliğini sürdürme konusunda bir iyi niyet göstergesi olup, tek başına eşinin kusurlu davranışlarını af anlamına gelmez. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, erkeğin mahkemece kabul edilen kusurlu davranışlarına karşılık, davacı kadının da birlik görevlerini yerine getirmemek için ortak konuttan ayrıldığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında erkekte boşanma davası açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamak artık kanunen mümkün görülmemektedir. Erkek tarafından açılan boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile davasının reddedilmesi doğru bulunmamıştır.

İlk Davanın Reddi Nedeniyle, İlk Davanın Açılmasından Önceki Olaylara Dayalı Olarak Davalı Erkeğe Bir Kusur Yüklenemez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 04.04.2018 Tarih 2016/14922 E. 2018/4521 K. sayılı kararında şu neticeye varmıştır: Türk Medeni Kanununun 166/4 maddesine dayalı olarak kadın tarafından açılan davada mahkemece, davalı erkeğin eşine hakaret ettiği, birlik görevlerini yeterince yerine getirmediği, evin ihtiyaçlarını yeterince karşılamadığı, eşi ile ilgilenmediği, evden ayrıldıktan sonra eşine maddi yardımda bulunmadığı kabul olunarak tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Fakat yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, fiili ayrılığa esas … Aile Mahkemesi’nin ……… sayılı dosyasında, kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasının, dinlenilen davacı tanıklarının sebep ve saiki belli olmayan ve geçimsizlikle ilgisiz beyanlarda bulundukları, bu nedenle kadının davasının ispat edilemediği gerekçesi ile reddine karar verildiği, bu ret kararının da temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. İlk davanın reddi nedeniyle, ilk davanın açılmasından önceki olaylara dayalı olarak davalı erkeğe bir kusur yüklenemez. İlk davanın açılmasından sonra tarafların bir araya geldikleri iddia edilmediği gibi, fiili ayrılık döneminde erkekten kaynaklanan ve ona kusur olarak yüklenebilecek yeni bir maddi olayın maddi varlığı da kanıtlanamamıştır. İlk davayı ikame ederek boşanma sebebi yaratan kadın tamamen kusurludur. Boşanmaya neden olan olaylarda tam kusurlu olan eş yararına maddi – manevi tazminata hükmolunamaz. Durum böyleyken; mahkemece davalı erkeğin ağır kusurlu olarak belirlenmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak da davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

Son Olarak Dikkat Edilmesi Gerekenler

Biz bu makalemizde ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası hakkında genel bilgilere yer verdik. Bunun yanında ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma davası için görevli ve yetkili mahkemenin hangi mahkeme olduğunu, hangi yargılama usulüne tabi olduğunu anlattık. Bu süreçte belirtmekte fayda var ki bir aile hukuku avukatı ile yürütülmesi hem usul hatalarının önüne geçilmesi hem de sürecin daha hızlı ilerlemesi noktasında önemli olacaktır. Çelik & Baştürk Hukuk Ve Danışmanlık Ofisi İstanbul boşanma avukatı olarak müvekkillerini aile hukuku alanında vekil olarak temsil etmekte ve hukuki danışmanlık vermektedir. Sitemizde yer alan avukata sor kısmından ofisimiz avukatları Av. Tolga ÇELİK ve Av. Nur BAŞTÜRK‘e sorularınızı yönlendirebilir ya da iletişim bilgileri kısmından kendilerine ulaşabilirsiniz.

Bu Yazıyı Paylaş

Son Yazılar

Hakkımızda

İstanbul Avrupa yakasının Şişli ilçesinde faaliyet gösteren ve hukukun çeşitli alanlarında uzman avukatları ile hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti veren Çelik & Baştürk Hukuk Ve Danışmanlık Ofisi Av. Tolga ÇELİK ve Av. Müesser Nur BAŞTÜRK tarafından kurulmuştur…